Mehmet Tezkan

14 Şubat 2020

Bedeli çok ağır oldu!

Esad’ı devirmeye soyunduk, kendimizi terörist temizliğinin içinde bulduk. Başkalarının toprağındaki teröristleri temizlemek bize düştü

Suriye iç savaşın eşiğine geldiği günlerde, Esad’a karşı ayaklanan gruplara her türlü desteğin, para, silah, mühimmat ne istenirse verelim diyenler...

Suriye’den büyük (o günlerdeki tahmin yüz bindi) göç olacağını Esad’ın buna dayanamayacağını söyleyenler...

Esad rejiminin altı haftada çökeceğini hesap edenler bugün ne diyordur?

Sadece siyasileri kastetmiyorum, Şam’daki Emevi Camii’nde cuma namazı kılma sevdasını da bir kenara bıraktım Siyasilere bu aklı verenleri de merak ediyorum. Esad düşer, İhvan taraftarları iktidarı devralır, Ankara’ya bağlı hükümet kurulur hesabını kim yaptı acaba!

Sadece dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun fikri olmasa gerek. Ona destek veren, onu teşvik eden, ona hak veren dışişleri kadrolarını da kastediyorum.

Bu mesele mutlaka bakanlar kurulu toplantısında ele alınmıştır. Hangi bakanlar, "Esad dayanamaz gider, o coğrafyanın patronu oluruz" dedi acaba!

Askeri istihbarata raporları...

Milli İstihbarat Teşkilatı raporları...

Şam Büyükelçiliği’nden gelen raporlar... "Esad devrilir" diyor muydu? Esad altı hatada devrilir açıklaması bu raporlara dayanılarak mı söylendi?

Demem şu; Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, Dışişleri Bakanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na, MİT Müsteşarı’ndan ilgili bakanlara, müsteşarlara, büyükelçilere, bürokratlara kadar bu mesele çeşitli kademelerde mutlaka değerlendirilmiştir.

Muhaliflere tam destek kararı bir günde verilmiş olamaz. Uzun uzun müzakere edilmiştir. Kim ne dedi acaba?

Yoksa Ankara’yı Washington kandırmış olmasın! Washington, Şam yönetimini sevmiyordu. Ankara tam tersi canciğer kuzu sarmasıydı; Esad kardeşti. Bir günde düşman kardeş oldu.

Savaşın dokuzuncu yılı bitti Türkiye’ye kesilen fatura ağır.

Ama...

Daha kimse çıkıp özeleştiri yapmadı.

Daha kimse çıkıp hatalıymışız demedi.

Daha kimse çıkıp "Ortadoğu’yu bilmiyormuşuz" diye itiraf etmedi.

Daha kimse çıkıp pardon demedi. Özür dilemedi.

Demesi mi gerekiyor?

Evet; çünkü yanlış kararların bedeli ağır oldu. Dört yıldır Suriye'de savaşın içindeyiz.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtları düzenledik.

Ne için?

Sınırımıza yerleşen PKK/YPG ile IŞİD militanlarını temizlemek için. Dört yıldır teröristlere karşı sınır ötesi operasyon yapıyoruz.

Yüzlerce şehit verdik milyon dolarlar akıttık.

Bedeli ağır oldu.

Esad’ı devirmeye soyunduk, kendimizi terörist temizliğinin içinde bulduk. Başkalarının toprağındaki teröristleri temizlemek bize düştü.

Şimdi de İdlib’e asker yığıyoruz. Savunma Bakanı ateşkesin sağlanması için ilave birlikler gönderildiğini açıkladı. Televizyonlarda görmüşüzdür. İnanılmaz bir sevkiyat var toplar, tanklar TIR’lar vızır vızır.

Savunma Bakanı diyor ki; "radikaller dahil ateşkese uymayan herkese karşı askeri güç kullanacağız."

Radikaller dediği HTŞ denen cihatçı örgüt... El Kaide tipi yapılanma... Veya onun gibi irili ufaklı cihatçı örgütler. IŞİD’den farkları yok. Birçoğu da yabancı savaşçı. Canlı bomba olmaya hazır insanlar.

Artık onlarla da uğraşacağız.

Sadece İdlib’e gönderdiğimiz asker sayısı kimine göre beş bini, kimine göre on bini buldu. Akıttığımız paraya bakın.

Suriye’de kaç bin askerimiz var? Her gün Suriye için hazinenin kasasından kaç para çıkıyor?

Üstüne üstlük sınırımıza doğru kaçan Suriyelilere de biz bakıyoruz. Çadırlar kurduk, briket evler yaptık. Daha kaç bin kişinin sınırımıza dayanacağını bilmiyoruz. Bir milyona yakın Suriyeli olduğu söyleniyor.

Bir de içerdekiler var. Açık sınır politikası uyguladığımız yıllarda gelip yerleşenler... Yavaş yavaş kalıcı olduklarını kabul etmeye başladığımız dört milyon Suriyeliyi de hesaba katarsak fatura çok kabarıyor.

40 -50 milyar dolarlardan söz ediliyor. Belki de çok daha fazla...

Durun daha ucu açık olan, ne olacağı, ne kadar süreceği, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan 3 milyon Suriyelinin yaşadığı İdlib meselemiz var.

Onlar da üzerimize kaldı.

Bedeli çok ağır oldu demem bundan.

Birilerinin çıkıp özeleştiri yapması, özür dilemesi gerekmiyor mu?