Geçtiğimiz hafta cenazesi ailesine verilmeyen Aziz Güler’le ilgili bir yazı yazdım. Gelen birkaç tane mail arasında Kürtlerle neden kardeş olamayacağımızı anlatan uzunca bir yazı vardı. Özeti Kürtlerin aslında hep hain olduğu ve bu ülke topraklarından sökülüp atılması gerektiği idi. Sosyal medyada yapılan hakaret ve yorumlar cabası. Aziz’in cenazesi ailesine hala verilmedi. Annesi biricik oğlunu son kez hala göremedi. Aziz’in hala bir mezarı yok. Ailesi Aziz’in cenazesini almak için bütün yolları denerken başka ölüm haberleri gelmeye devam ediyor.
Devlet ülkemizin doğusundaki insanlar ‘huzur’ içinde yaşayabilsin diye hemen her gün bir çocuğu, bir genci ya da yaşlı bir amcayı bazen sokak ortasında, bazen kapısının önünde bazen de bir parkta öldürüyor.
Ve biz 9 yaşında öldürülen bir çocuğun “masum” olduğunu anlatmaya çabalıyoruz. 9 yaşında bir çocuğun masum olduğuna inanmayan insanlarla aynı göğün altında yaşıyoruz. Ve bu insanlar bize istemiyorsak gidebileceğimizi, istemiyorsak ölebileceğimizi salık verip sürekli hakaret ediyor. Kalemini kıramadıklarının kemiklerini kırıyor. Ve biz hala bu insanlara bir kalpleri olduğunu hatırlatmaya çalışıyoruz. Onlarsa bu ülkenin sadece kendilerinin olduğunu sanıyor.
Bu sadece taraf olmakla değerlendirilecek bir durum değil. Bu ülkede yaşayan bir kısım insan artık sadece taraf değil. Düşman… “Kürtlerin üremesi engellensin” diyecek kadar zalim, gördüğü yerde linç etmeye kalkışacak kadar pervasız…
Bu ülkede bazı insanların bu kadar kötü, bu kadar zalim bu kadar haysiyetsiz, bu kadar onursuz olabilmesi ve bu nefretini bu kadar pervasızca söyleyebilmesi iktidarın eseridir. Devlet zulmünü her gün biraz daha pervasızlaştırırken bu ülke insanları arasındaki nefreti her gün biraz daha büyüttü. Ve savaşlarda bile rastlanmayan bir tahammülsüzlükle, savaşlarda bile yaşanmayan bir zalimlikle, zalim siviller yarattı. Kalbini aldı insanların, ruhunu teslim aldı. Kötü insanlar yarattı…
Çırılçıplak soyulan kadınlar, panzerle sürüklenen gençler, bombalanan çocuklar...
Vatan "sağ"… Haysiyet ve onur ÖLDÜ!
Şimdi karşımızda bir gazetecinin kemikleri kırıldığında gevrek gevrek gülen, bir çocuk öldürüldüğünde “oh olmuş” diyebilen sivil zalimler var. Ve bu insanlar bir gün sıranın kendilerine gelebileceğini düşünmüyor. Acı onların evine asla düşmüyor. Onların çocukların üzerine düşen bomba yok. Ve onlar hayatta hiç çocukları olmamış gibi, hiçbir çocuğun başını okşamamış gibi, hiçbir zaman kimseyi sevmemiş gibi yaşıyorlar. Taraf olmayı koşulsuz devletin yanında olmak olarak gören bu insanlar aynı zalimliği taklit ediyor aynı zalimliği sloganlarına, sözlerine, yazılarına taşıyorlar. Aynı zalimliği yüzlerine, yüreklerine yerleştiriyorlar.
Bu insanlar bir kadının öldürüldükten sonra çırılçıplak soyulup sokak ortasında teşhir edilmesini alkışlıyor. Bu insanlar öldürülen bir gencin panzere bağlanıp sürüklenmesinden haz duyuyor.
O kadar kötüler…
Bu insanlara rağmen bu insanların bütün kötülüğüne rağmen ülkenin yangın yerine dönüşmemesinin tek bir nedeni var. Kürtler onlara uymuyor. Bombalanan çocuklarına, talan edilen doğasına, yakılan köylerine, buzlukta bekletmek zorunda kaldıkları ölülerine rağmen Kürtler böyle bir nefreti ve kini kalplerine yerleştirmedi. Yerleştirmiyor…
Hemen hemen her yazımdan sonra en az bir tane “Yasin Börü’ye üzüldün mü?” sorusu geliyor. Buradan yanıt vereyim evet Yasin Börü’ye üzüldüm. Ama bu soruyu soranların üzüldüğüne zerre kadar inanmıyorum. Çünkü her ölüm karşısına intikam alır gibi “Yasin Börü” diyen birinin kalbi olduğuna inanmıyorum. 10 yaşında bir çocuğun cansız bedeninin buzlukta bekletilmesine “az bile” diyen biri merhametli olamaz.
Bir gencin panzer ardında sürüklenmesine “Ne var bunda polis asker özgürce köpek gezdiremeyecek mi” diyen biri acı nedir bilemez.
Yaşıtlarını öldürmek için askere, savaşa gönderilen gençlerin cansız bedenleri evlerine geldiğinde “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları atmak yerine bir kez bile “Neden ölüyorlar?” diye sormayan biri gerçekten üzülmez. “Ölmez” dediğiniz o gençler sizin yüzünüzden ölmeye devam ediyor. Sizin bu nefretiniz yüzünden! 9 yaşında bir çocuğun masum olduğuna inanmayan aklınız, gencecik ölümleri alkışlayan zalimliğiniz yüzünden.
Biz üzülüyoruz…
Biz her şeye rağmen sizin de bir gün insan olabileceğinizi, bir kalbinizin olduğunu hatırlayabileceğinizi umut ediyoruz.
Biz hala sizin çocuklarınız ölmesin, üzerine bomba düşmesin istiyoruz. Sizin evinize de ateş düşmesin istiyoruz.
Biz hala bu ülkenin bütün çocukları geleceğe güvenle baksın istiyoruz.
Çünkü bizim hala bir kalbimiz var. Çünkü bizim hala umudumuz var. Size rağmen, sizin bu nefretinize, pervasızlığınıza, zalimliğinize, kötülüğünüze rağmen bu ülke topraklarına barış gelecek.
Size tekrar insanlığı öğreteceğiz…