Doğduğumda bebektim. Evet bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmiştim. Ama doğduğumda sadece bebektim. Ne asker, ne kadın… Bebeklerle oynamayı seven bir çocuk değildim. Futbol oynardım ve iyi kaleciydim. Saçlarım hep kısaydı. Özellikle kış aylarında hep şapka takar ve pantolon giyerdim. Alamın diktiği rengarenk elbise ve etekler bayramlar içindi Yolda görüp kimin oğlusun diye soranları hiç bozmaz kimin çocuğu olduğumu söylerdim. Sesimi duyanlar “aaa bu kızmış” derdi. Ben gene kızmazdım. Göğüslerim belirmeye başladığında çok ağladım. Çünkü oyun oynadığım arkadaşlarımın hemen hepsi erkekti ve onların böyle bir sorunu yoktu. Evet, erkek çocuklarla oynadım, tahtadan silah yaptım. Red Kit’in hastasıydım. Teksas, Tombiks maceralarına bayılırdım. Çocukluğum boyunca pembe kıyafetim neredeyse hiç olmadı. Halamın verdiği bitik rujlar ve ojelerle oynamam ve süslenmem de çok kısa sürdü çünkü bu da oyun arkadaşlarım arasında pek kabul görmüyordu. Kalede dururken ablamın topuklu ayakkabıları ile top kurtarmak da mümkün olmuyordu.
Sonra ne oldu? Büyüdüm… Ve kadın oldum… Annem o yıllarda benim ‘erkek gibi’ davranmamdan, oyunlarımdan endişelendi mi, bilmiyorum. Olabilir. Olduysa da bu endişesi gereksiz bir endişe olarak onun hatıralarında kalmış olmalı. Yani oynadığım arkadaşlar erkek diye ben de erkek olmak istemedi, kadınlara ilgi duymadım. Bildiğiniz heteroseksüel oldum. Pişman da değilim. Benim tercihim falan da değildi. Öyle oldum.
Peki bunları niye anlattım? Birkaç gün önce ABD Orlando'da LGBTİ bireylerin gittiği barda 49 kişi öldürüldü. 49 insan… Sonra dünyanın Türkiye olan ucunda bir gazete bu katliama “Sapkın eşcinsellerin gittiği barda ölü sayısı 50’ye çıktı” diye haber yaptı. Bitmedi… “Müslüman Anadolu Gençliği” (MAG) adlı bir grup pazar günü yapılacak olan Onur Yürüyüşü için “Laikistan Cumhuriyeti'nin müsaade ettiği sapkınlığa müdahale etmekle mükellefiz, seni de bekliyoruz.” Yürütmüyoruz” yazılı afişler hazırlayıp sosyal medyada çağrılar yapmaya başladı.
Bu da bitmedi. Dünyanın bir ucunda insanların cenazeleri kalkarken Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, İstanbul’da düzenlenecek Onur Yürüyüşü ile “Tabii bu tür izinler verilirken bazı kriterler var. Bu yetkiyi kullanacak olan merciler açısından söylüyorum. Merciler için sakınca yoksa izin verilecektir. Bilemiyoruz tabii ama izin verilirse gerekli güvenlik önlemleri de alınır” dedi.
LGBTİ denince bunun bir hastalık hatta bulaşıcı bir hastalık olduğunu düşünen ve evladının gördüğü yerde kapacağından kaygı duyan bir kara cahillikle karşı karşıyayız… Ve bu iktidar eliyle parlatılıyor, yüceltiliyor.
Trans olmak, gay olmak, lezbiyen olmak bir hastalık değildir. Bilim böyle diyor, hayat böyle diyor. Ama homofobik olmak tehlikeli bir hastalıktır. 49 insanın katledilmesini ‘sapkın eşcinsellerin gittiği bar” diye haber yapmak bir hastalıktır. Onur Yürüyüşü’ne “sapkınları yürütmeyeceğiz” demek hastalıktır. Nefret söylemini kınamak, yapanları engellemek, yürüyüş yapacak insanların güvenliğini almak yerine “izin verilecek mi bilmiyoruz” demek bir hastalıktır. Ve bütün bunlar aynı zamanda nefret içerdiği için suçtur. Evladım trans, gay, lezbiyen ya da interseks bir birey olmasın diye bu kadar kötü bir insan olmaya inanın değmez. Ve bu bir şeyi inanın değiştirmez.
Ağzı süt kokan çocukların taciz edilmesine, tecavüze uğramasına ses çıkarmayanlar, kadınların şiddete uğramasında öldürülmesine sus pus olanlar, çocuk yaşta evlilikte beis görmeyenler LGBTİ bireyler “biz de varız” deyince birden ‘hassaslaşıyor’ ‘ kanlarına dokunuyor.
Hanımlar, beyler… Her insan bebek doğar. Ve cinsel yönelim birilerinden özenerek olmaz, bulaşmaz. Komşunuz LGBTİ birey olduğunda siz buna özenmezsiniz. Çocuğunuz onun gibi olmaya çalışmaz. Cinsel yönelimi kapı komşunuza, çocuğunuzun öğretmenine hatta size göre değişmez. Yolda, işte, otobüste, mahallede ve hatta mecliste olan hiçbir LGBTİ birey çocuğunuz için tehlike değildir. Kendiniz için bir tehlike olduğunu düşünüyorsanız, o zaman kendinize “neden” diye sorun. Sizin için bir örnek oluyorsa, imreniyorsanız ayıp değil, suç değil içinizdeki LGBTİ bireyi ortaya çıkarın. Yaşayın…
Ve olur ya… Olur da çocuğunuz bir gün karşınıza çıkıp cinsel yöneliminin hiç de sizin umduğunuz düşündüğünüz gibi olmadığını söylerse suçu televizyon filmlerinde, gazetelerde, komşunuzda, gazetelerde ve hatta kendinizde aramayın… Anlayın… Ve evladınıza yine eskisi gibi sarılın. Oğlunuz olmayabilir, kızınız olmayabilir ama O hala sizin çocuğunuz…
Onur Haftasına saygıyla…