"Değiştiremeyeceğiniz şeylerle savaşmayın" diyor uzmanlar. Kafayı takmayın, kendinizi zorlamayın, hayatınızı zehir etmeyin… Öyle olmaya çalışıyorum. Belki barışmıyorum o şeyle ama günümü heder, hayatımı beter etmemeye çalışıyorum. Pek çoğumuz da böyle yapıyor, böyle yaşıyoruz. Başka türlüsü kaçınılmaz olarak katlanılamaz oluyor çünkü. Bir şarkı da olduğu gibi "Gelsin hayat bildiği gibi gelsin/İşimiz bu yaşamak." Madem bize verilen süre kısıtlı, ne kadar derin ve ne kadar sıradan lakin sakin yaşarsak öyle güzel gibi geliyor. Telaşsız sadelikle, kendinden mesul ve mesut yaşamayı öğrenmek de o kadar kolay iş değil; lakin başka bir yazının konusu. İşte böyle kendi sularımızda ve kendi sur'larımızda yaşarken bardağın çok önemli bir bölümünün dolu olmadığını gördüğümüz zamanlar oluyor. Daha doğrusu bardağı bizim umduklarımızın doldurmayıp, kırdığını. Bazen aile oluyor bu kırıcılar bazen sevgili, eş, çocuk, arkadaş bazen de devlet… Hangisi daha çok yaralıyor, hangisi daha büyük izler bırakıyor bilmek güç çünkü; herkesin yarası kendisi için derin ve büyük. Fakat devletin döktüğü sular, kırdığı bardaklar yani açtığı yaralar doğal olarak çok daha fazla insanı etkiliyor, iz bırakıyor. Bu izler ve yaralar da en çok kadınların üzerinde açılıyor. Kadınların kanı akıyor, kadınların canı gidiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Bianet'ten Evrim Kepenek ile konuşan ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yakın Ertürk, "Türkiye kadınlarla açıkça savaşan bir ülke haline geldi" demişti. Sarsıcı bir o kadar da yakıcı bir sözdü.
Ertürk'ün ne kadar haklı olduğunu Musa Orhan'ın 7 günlük hapislik hayatı ile bir kez daha gördük. Musa Orhan, İpek Er'e defalarca tecavüz etti ve ölümüne neden oldu. Günlerce tutuklanmadı. Devlet yetkililerinden herhangi birinin hoşuna gitmeyen tweet atan insanların gece vakti evinin basılıp karakola götürüldüğü ülkede Musa Orhan gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Hem de Adli Tıp raporlarına rağmen. Biz annesinin acılı yüzünde boğulduk, babasının yardım isteğinde kahrolduk. Yüz binlerce insan sosyal medyadan tepkisini gösterdi. İpek için adalet istedi. Yüz binler adliyelerde olmayan adaleti sosyal medyada aradı. Ve nihayet Musa Orhan tutuklandı. Sonra? Sonra 26 Ağustos'ta itiraz dilekçesinin sonucu olarak kaçma şüphesi olmadığı gerekçesiyle tahliye edildi. Yani tutuklandıktan 7 gün sonra…
İki avukat adalet için ömürlerinden yerken, gün gün erirken 18 yaşında bir kadına tecavüz ederek ölümüne sebep olan bir adam yani Musa Orhan tahliye edildi. Yüz binlerce tepkiye, ölüme, tecavüze rağmen...
Ebru Timtik'in sıvı tüketimi durdu. Sağlık raporları var. "Ölüyor" deniyor. Raporlara rağmen tahliye edilmiyor. Ebru ÖLÜYOR… İpek ÖLDÜ… Musa Orhan "kaçma şüphesi" olmadığı için özgür!
Yani?
Yani bize "kendinizi asla güvende hissetmeyin" diyorlar.
Yani bize "her hangi bir yerde ve zamanda tanıdığınız veya tanımadığınız bir erkeğin şiddetine maruz kalabilirsiniz ve ölebilirsiniz" diyorlar.
Yani bize "ölürseniz yakınlarınız adalet ister ama sağlanmaz" diyorlar.
Yani bize "evinizde oturun, şiddet görseniz bile ses çıkarmayın" diyorlar.
Yani bize "bir erkek onun da gönlü vardı dediğinde kadına sormayız" diyorlar.
Yani bize "bu ülkede taciz, tecavüz aslında suç değil" diyorlar.
Yani bize "siz kadınların canını, malını, sağlığını korumak devletin işi değil" diyorlar.
Yani bize "başınızın çaresine bakın" diyorlar.
Yani bize "ölün" diyorlar.
Yani ben böyle bir yazı yazdığım için gözaltına alınabilir hatta tutuklanabilirim ama bu yazıyı yazmama vesile olan şahıs elini kolunu sallayarak dolaşabilir.
Değiştirebilecek miyiz? Çok zor… Ama razı da gelmeyeceğiz. Ölmüyormuş, tacize, tecavüze uğramıyormuş gibi yapmayacağız. Hayatın bize ve kızkardeşlerimize zindan edilmesine sessiz kalmayacağız. Ne kadar çok yan yana gelirsek o kadar çok güçleneceğiz. Ne kadar çok ses edersek o kadar çok duyuracağız. Cinneti, cinayeti, tacizi, tecavüzü "erkek" için makul gören ve her seferinde "iyi bir hal" bulan "erkek" adaletini elbet bir gün değiştireceğiz.
Ölüm de, zulüm de hep bize düşmesin diye…