Aslı Perker
Yıl 2008, New York'ta yaşıyorum. 140 ile Broadway'in kesiştiği köşedeki apartmanın ikinci katında, içki dükkanının hemen üstünde. Sabahtan akşama kadar Latino müziklerinin çaldığı, Dominikliler tarafından işletilen, paranın ancak ve ancak kalın bir camın arkasından uzatılabildiği, ultra güvenlikli, bununla beraber 1989'dan kalma rakının bulunabildiği bir dükkan.
Fakat benim dükkânda neler olup bittiğini bilmem için içeri girmeme gerek yok. Yatak odamın köşesinde, tam kaloriferin olduğu yerde, nasıl desem, madalya büyüklüğünde, bir delik var. Dikkat etmeyen etmez, ama benim gibi meraklısına tam dikizlik bir delik. Çocukluğumdan beri bakılmaması gereken her yerden, bakılmaması gereken bütün istikametlere bakma alışkanlığım vardır. Delik öyle de güzel bir yerde ki, hemen kasanın arkası, adamların ellerinin gidiş gelişlerini mükemmelen görebiliyorum. Seslerini ise zaten hemen yanımda konuşuyorlarmış gibi duyuyorum. Tek dert İspanyolca bilmiyor olmam. Burası Harlem'de Dominiklilerin mahallesi, İngilizce ikinci dil. Fakat gün geçmiyor ki bir kelime daha öğrenmeyeyim, İspanyolcamı geliştirmeyeyim. Tabii öğrendiklerimin pek matah şeyler olmadığını da elden ele geçen marihuana torbalarından anlıyorum. Çok geçmeden Marimba kelimesi artık sözlüğümün bir parçası. "Ot"un İspanyolcası. Onu Hierbero takip ediyor. Torbacı. Kübalı olanlara deniyor. Pachequear. Kafanın iyi olması. Meksikalıların İspanyolcasıyla. Yani sadece İspanyolca öğrenmekle kalmıyorum bir de lokalizasyon yapabilmeye başlıyorum. Kazanç kazançtır. Dert değil.
Bu gözetlemelerim esnasında dikkatimi çeken bir başka şey ise minik, çok zarif, beyaz bir el. O ufacık para deliğinden uzanan narin parmaklar bazen Latino dükkan sahibinin parmaklarına sanki biraz tutkuyla dokunuyor. Kadın Amerikalı, aksanından belli. Genç olduğunu da sesindeki cıvıltıdan anlıyorum. Her Amerikalı gibi hal hatır sorma konusunda uzman; neşeyle nasılsın diye şakıyor, cevaben ben de harikayım diyor, muhteşem bir gün ya da hafta sonu diliyor. Ama bu konuşmalar git gide daha flörtöz olmaya başlıyor. Seste bir takım kırılıp dökülmeler. Latin erkekleri ise kadınlara nasıl davranılacağı konusunda zaten uzman, hiç incitmeden iltifat etme, dozu biraz artırma ve sonunda kadının içinin yağlarını eritme konusunda dünya klasmanında bir numaralar. Bu ikisi arasında bir şey olacak belli. Bekliyorum.
Ben de az biraz şarap severim. Üstelik Mouton Cadet diye bir markaya dadandım, bilhassa Cuma akşamı oldu mu gidip bir şişe alıyorum kendime. Yine bir Cuma içeri giriyorum, raflardan nevalemi alıp kasaya yöneliyorum, önümde sarışın bir kadın. Sesi hemen alıyorum, bu o! Bir şekilde ellerini görmeye çalışıyorum, mümkün olmuyor. Bir yandan omuzundaki çantasını yerinde tutabilmek için muazzam bir efor sarfederken bir yandan da cüzdanıyla cebelleşiyor, elleri önünde bu yüzden. En nihayet alıyor içkisini, çantasının içine tıkıştırıyor, hop dönüyor; a a bu benim yeni yan komşum değil mi? Hani şu dairesi yan apartmanla benim aramda kalan? Evet ta kendisi. Taşınalı çok olmadı, o yüzden bir hukukumuz yok, sadece birkaç kez selamlaştık. Türkiye değil ki burası, elinde kek gidesin. Kısacık bir "Hi" diyor, ben bir şeyler mırıldanırken uzaklaşıyor.
Derken gecelerimde bir ses çınlamaya başlıyor. Dedim ya, burası Harlem gürültünün bini bir para, ama bu ses bambaşka. Bir kadın çığlığı. Müthiş haz alan bir kadının gitgide yükselen çığlıkları. Önce ahlar uhlar, sonra hayır diye bağırmalar, sonra yükselen notalar ve tiz bir son. Olabilir, daha önce siz de komşularınızdan biri sevişirken seslerini duymuş olabilirsiniz, fakat böylesini duymadınız emin olun. Arada bir yükselen "Mi Corason"lardan ise bu hazzı yaşatanın alt kattaki Latin beyefendi olduğunu çıkartıyorum. Bir gece, iki gece, derken üç beş. Yok, hiçbir şey demeyeceğim, herkes dilediğince hayatın tadını çıkartsın. En kötü giderim dairenin diğer tarafında kalan salonda, kanepede uyurum.
Ancak bir cumartesi, arkadaşım iki yaşındaki kızını bana bırakmış, teyze yeğen günü yapacağız. Kekler, çizgi filmler. Böyle günlerde küçük R. öğlen uykusunu da bende uyur. Yatak odama yatırırım, bir buçuk saat kestirdikten sonra "Aunt Asli, I'm awake" diye uyanır. O gün de kek pasta rutinimizi yaptık, R. yattı, klasik bir Cumartesi öğleden sonrası. Ta ki ufaklık uyanıp "Aunt Asli, ben uyuyamıyorum" diye bana seslenene kadar. Bizimkiler coşmuş yine dalgalanıyor. Bir reflekstir duvara vurmak; ben de öyle yaptım. Bam bam bam. Ses tık diye kesildi. Az biraz üzülüyorum yaptığıma ama küçük bir çocuğun bilinçaltının mesuliyeti üzerimde. O akşam bir daha ses soluk çıkmadı. Oysa Cumartesi akşamı beklerdim doğrusu. Ne yapalım bir çiftin daha aşk yaşantısınına turp suyu sıktık, diye düşünüp üzüldüysem de bu üzüntümü çok da abartmadım zira ben de uyumakta zorlanıyordum.
Düşünüyorum kızı gördüğümde üzüntümü söylemenin bir yolu var mı? Böyle bir konuya nasıl girer insan? Yani devam edin ama biraz usturuplu denir mi? Nasıl iyi komşu olunur? Neyse ki bu sorulara yanıt vermem gerekmedi. Pazar günü gezmeden tozmadan eve döndüğümde kapımın önünde üzeri streç film ile kaplanmış bir tabak kurabiye buldum. Ve üzerine iliştrilmiş bir not:
"Akşamları verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Umuyorum kendi yaptığım bu kurabiyeler beni size affettirir. Bir daha tekrarlanmayacak. Sevgilerimle, Katty."
İyi bir komşu her pazartesi T24'te İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor. Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor. 15. İstanbul Bienali İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek. |