Kerem Altan

26 Ağustos 2014

Yetenekli Bay Erdoğan

"Erdoğan’ın adamlarının ne tür insanlar olduğunu artık AKP’liler de anlamaya başlıyor. Dinin bu kadar çok, ahlakın bu kadar az olduğu bir başka döneme herhalde hiç rastlamadık."

Eğer, “Neden Davutoğlu?” başlıklı sipariş yazıların sonuna geldiysek, artık asıl soruyu sormanın zamanı geldi: “Neden olmasın?”

Ya da derdini daha iyi anlatan bir soru sormak istiyorsak; “Ne fark eder?” diyerek sualde ufak bir değişiklik yapabiliriz…

Başbakanlığa Erdoğan tarafından atanan Ahmet Davutoğlu değil de Binali Yıldırım olsaydı ne değişecekti?

En büyük değişiklik, “Neden Davutoğlu?” güzellemelerinin başlıklarında olurdu sadece… Aynı isimlerin, “Neden Binali Yıldırım?” başlıklı “ikna köşeleri”ne rastlardık gazetelerde bir süreliğine, o kadar…

Erdoğan bugün, “Vazgeçtim, Ahmet sen çık, Binali sen gir” dese, o ikna köşeleri Binali Yıldırım güzellemeleriyle dolar taşar… Oturup, böyle bir değişikliğin ne kadar yerinde ve gerekli olduğunu anlatmaya çalışırlar.

Kimi ikna etmeye çalıştıkları ise bir muamma…

Bu yazıların, muhaliflerde bir Davutoğlu sempatisi yaratmayı amaçladığını sanmıyorum… Belki de niyet budur ama buradan bakınca bile iyi düşünülmemiş ve sonuçsuz kalacağı aşikar bir plana benziyor bu…

Peki hedef kitle “milli irade” olduğu sanılan diğer topluluk mu? “Oy depoları”na güven verme çabası mı tüm bunlar?

Bu da çok mantığa uymuyor açıkçası… Eğer Erdoğan ortaya bambaşka bir isimle çıksaydı “milli irade” isyan etmeyecekti herhalde.

Yolsuzluklara, rüşvete, hırsızlıklara, katliamlara, cinayetlere, fişlemelere, baskılara, zorbalığa ses etmemiş “milli irade”nin, böyle bir konuda “uzun adam”ın sözünden çıkmayı düşünmesi pek muhtemel değil.

O halde geriye herkesin kolaylıkla tahmin edebileceği son seçenek kalıyor...

Fakat yine de asıl soruda hiçbir değişlik yok; “Ne fark eder?”

Hiçbir şey fark etmez çünkü 22 Ağustos tarihli Sabah gazetesinin manşetindeki spot, durumu Bilal’in bile anlayabileceği netlikte ortaya koyuyor…

“Cumhurbaşkanı ve Başbakan Erdoğan…” diye başlayan spotun geri kalanında yazılanların sizler için de pek bir önemi kalmamıştır herhalde artık…

Sizi bu cümlenin geri kalanında şaşırtabilecek, “Biz gerçekten nasıl bir yerde yaşıyoruz?” dedirtebilecek daha ne olabilir ki?

“Cumhurbaşkanı ve Başbakan Erdoğan…”

Başka?

“Eski topçulardan” da denilebilirdi… Daha geçen gün sahaya çıkıp gol rekoru kırmadı mı bu adam? Lisansı da var üstelik…

Okurken sanki Erdoğan’ın başka başka marifetleri de varmış ama spotta yer kalmamış duygusuna kapılmamak çok zor…

“Yeni Türkiye” dedikleri bu olsa gerek… Tek bir adamın her işten anladığını iddia ettiği, iddia etmekle kalmayıp her işe burnunu soktuğu ve çoğu zaman olduğu gibi yanılsa bile “yasa geçirmez” özelliği sayesinde “dediğim dedik” hallerine devam etmesi…

Küçükken de böyle miydi acaba?

“Büyüyünce ne olacaksın oğlum?”

“Cumhuybaşkanı, basbakan, belediye baskanı, biy de mütayyit olacağım… Futbolcu da olacağım, doktoy da olacağım… Ama küytaj yapmayacağım babacığım…”

“Muhtar?”

“Yok babacığım, onu geçelim…”

“Aferin oğlum…”

 

İşte Gül de bundan bahsediyordu

 

Hayrünnisa Gül, “Bu yaşadıklarımızı 28 Şubat döneminde bile yaşamadık” dedikten sonra kendisi hakkında, 28 Şubat’tan bile daha beter bir linç kampanyası başlatıldı…

Haliyle, Gül’ün sözlerinin ne kadar yerinde olduğu da akıllara kazındı…

Öyle yazılar yazıldı, aba altından öyle sopalar gösterildi ki, ilk bakışta Hayrünnisa Gül’ün sözlerinin haksızlık olduğunu düşünenler bile herhalde artık fikirlerini değiştirmişlerdir.

Gül örneğinde de görüldüğü gibi, Erdoğan’ın kızdığı ya da rakip olarak gördüğü herkes medyada 28 Şubat’ı aratacak biçimde parçalanıyor…

Kanıta, belgeye, mantığa gerek yok, “saldır” emriyle harekete geçen bir görevliler ordusu var…

Erdoğan’ın adamlarının ne tür insanlar olduğunu artık AKP’liler de anlamaya başlıyor.

Dinin bu kadar çok, ahlakın bu kadar az olduğu bir başka döneme herhalde hiç rastlamadık.

Bu, bir tek işe yaradı…

Dindar olmakla, ahlaklı olmanın her zaman aynı anlama gelmediğini öğrendik…