Kerem Altan

03 Ocak 2014

Tehlikeli oyunlar

Hani şu Başbakan’ın Başdanışmanı sıfatı taşımasına rağmen ağzından çıkan sözlerin sonuçlarını hesaplamakta öyle görünüyor ki çok zorlanan ama yine de 75 milyon insanın kaderini elinde tutmasına imkan tanınmış birkaç isimden birisi olan Yalçın Akdoğan.

İsmi ne zaman bir yerlerde geçse elimde olmadan aklıma Ergenekon operasyonlarında yakalanmadan Londra’ya kaçmayı başaran Başbakan’ın eski danışmanı ve AKP Balıkesir eski Milletvekili Turhan Çömez geliyor.

Karmakarışık bir adamdı ve bir zamanlar Başbakan’ın en güvendiği isimlerdendi, hep en yakınlarındaydı Başbakan’ın.

Londra’da görüntülendikten sonra şimdilerde ne yapıyor sorusunun cevabı ise hala sır.

Sizin de rahatlıkla tahmin edebileceğiniz gibi bana Başbakan’ın eski danışmanı Turhan Çömez’i çağrıştıran isim Başbakan’ın şimdiki başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan.

Hani şu Başbakan’ın Başdanışmanı sıfatı taşımasına rağmen ağzından çıkan sözlerin sonuçlarını hesaplamakta öyle görünüyor ki çok zorlanan ama yine de 75 milyon insanın kaderini elinde tutmasına imkan tanınmış birkaç isimden birisi olan Yalçın Akdoğan.

“Milli orduya kumpas kurdular” çıkışının yarattığı yankı üzerine “Beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın” temalı yazılarının sayısı gittikçe artan Akdoğan için “şimdi ayıkla pirincin taşını” durumu söz konusu bu aralar.

Fakat gelin görün ki ayıklayamıyor bir türlü. Başbakan’ın yerli yersiz mitinglerinin sayısını bile geçti Akdoğan’ın “öyle demek istemedim “ yazıları ama nafile.

Akdoğan herhalde o sözleri söylerken bunun sonuçlarını da kontrol edebileceklerini, kafalarındaki planın zamanlamasını da kendilerinin belirleyebileceklerini sanıyordu.

Ama yanıldı. Olaylar kontrollerinden çıktı.

Ergenekon ve Balyoz davalarından hüküm giyen komutanlar harekete geçti bile.

Sanıkların avukatlarından tutun da Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e ve daha bir iki yıl öncesine kadar “kasaptaki ete soğan doğramam” diyen Hilmi Özkök’e kadar geniş bir kesim her gün Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın o “talihsiz” yazısını referans göstererek sanıkların yeniden yargılamasını gündeme getiriyor.

TSK da zaten resmen “suç duyurusunda” bulunarak askerlerin yeniden yargılanmasını talep etti dün.

Askeri vesayetin bütün aktörleri yeniden sahneye dönmek için hazırlanıyorlar.

Bir zamanlar lanetledikleri askeri vesayeti canlandırmanın sorumluluğunun tek başına kendi üstüne kaldığını gören Akdoğan ise paçasını kurtarabilmek için “aslında öyle demek istemedim” diye kıvranıyor.

Tabii bu arada Akdoğan’dan aldıkları işaretle televizyon programlarında zaman kaybetmeden geçmişlerine ihanet ederek “artık önceki davalara da şüpheyle bakıyorum” diyebilecek kadar “gözünü karartanlar” da Akdoğan’ın “ben öyle demek istemedim” yazılarından sonra hiç beklenmedik şekilde açığa düştü.

Herhalde şimdi de oturup “Yalçın Akdoğan öyle demek istemedi” konulu yazılar için yeni bir işaret bekliyorlardır. Yüzleri kızarmadan öyle yazılar da yazabilecekleri anlaşılıyor.

Zaten şu sıralar ne başbakan, ne danışmanları ne de onları koşulsuz biçimde destekleyenler günü kurtarmak dışında herhangi bir şeye aldırıyorlar, açığa düşmek, yalanlanmak, gerçekleri saptırdıklarının anlaşılması onları tedirgin etmiyor.

Her sıkıştıklarında aynı taktiği uyguluyorlar.

Gezi olayları sırasında kendi halinde bir müezzinden din kültürü ve ahlak bilgisi dersi alan Başbakan da her mitinginde “Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler” diyerek çok tehlikeli bir oyun oynuyordu.

Camide içki içildiğine rastlamadığını ve bu konuyla ilgili yalan söyleyemeyeceğini dile getiren müezzine rağmen bu “iddiasından” vazgeçmeyen Başbakan’ı en son Gezi İddianamesi bile yalanladı. İddianamede bu konuyla ilgili herhangi bir iddia yer almadı.

Sanırım Başbakan’ın da derdi insanların kolaylıkla provoke edilebileceği ibadethaneler üzerinden “evde çok zor tuttuğunu” dile getirdiği yüzde 50’lik kesimi diğer yüzde 50 ile karşı karşıya getirmeye çalışmaktı.

Gerçekleşseydi altından kalkabilir miydi bilinmez ama öyle tehlikeli bir oyun oynamaktan çekinmeyen birinin bu oyunun sonuçlarını da dert edeceğine pek ihtimal veremiyorum.

Görünen o ki, ne Başbakan ne de etrafındaki danışmanları (yeri gelmişken, bana kalırsa Yiğit Bulut “telekinezi”nin ta kendisi) ağızlarından çıkan sözlerin yaratacağı sonuçların Türkiye’ye vereceği hasarla pek ilgilenmiyorlar.

İster işin sonunda insanlar birbirine girecek olsun, ister yıllarca şikayet ettikleri askeri vesayet yeniden hortlasın yeter ki onlar işledikleri suçların hesabını vermekten kurtulsun.

Yolsuzluk yaparken hukukun kıskacına yakalananlar, kurtulabilmek için geçmişi, geleceği, partilerini ve ülkelerini yakmaya hazır görünüyorlar.

Zaten ülkeyi bir ucundan tutuşturdular bile.