Kerem Altan

06 Mayıs 2014

Tahammülsüz 'demokratlar'

Kim Türkiye’de yaşayan insanlar için özgürlük ve demokrasi istese, kim siyasi iktidarı eleştirse, bunların tepkisi aynı, “biz onları biliyoruz.”

Basın özgürlüğü sıralamasında, “Kısmen özgür ülkeler”den, “Özgür olmayan ülkeler” kategorisine düşmemizin nedenlerinden biri de, tahammülsüzlük ile faşizm arasındaki sıkı ilişkiden bihaber gazeteci kılığındaki tetikçilerin her zamankinden daha organize ve daha kalabalık bir şekilde medyada yer bulmalarıdır bana kalırsa.

Her şeye muktedir Başbakan’ın ne yaparsa yapsın, isterse burayı Avrupa’da özgür basını olmayan tek ülke haline getirsin, gene de bir türlü tam olarak kendi istediği kıvama sokamadığı basına titiz bir planlamayla yerleştirilen,  durmadan parlatılan, sırtları sıvazlanıp ekranlara atılan, cepleri doldurulup karşılığında olduğu kadarıyla itibarları alınan “toplum mühendisi” tetikçilerin Freedom House’un ortaya koyduğu gerçeklere verdiği tepkilerden de bu kolaylıkla anlaşılıyor zaten.

Herkese ve her şeye olduğu gibi gerçeklere de tahammül edemedikleri için bu aralar yurttan ve dünyadan üst üste gelen haklı eleştiriler, uyarılar ve sitemler karşısında iyice çıldırmış durumdalar.

Bir yerlerde kendilerine rastlarsanız Freedom House, Joachim Gauck ya da Haşim Kılıç diye seslenin.

Ve sonra oturup arkanıza yaslanın ve o bin bir zahmete rağmen saklayamadıkları demokrat kılıklı tahammülsüzlüğün ruhlarından nasıl fışkırdığını izleyin.

Aslında oturmaya gelmedik sonuçta, hemen izleteyim size bir tane, bir okuyun bakın adam neler söylüyor:

“Freedom House’un raporlarının yurtdışında da ABD’de de çok makbul bir anlam taşımadığını biliyoruz. Çok ciddiye alınmamalıdır. Bu raporu hazırlayanlardan Türkiye’ye gelenlerin kimleri ziyaret ettiğini de biliyoruz.”

Kim Türkiye’de yaşayan insanlar için özgürlük ve demokrasi istese, kim siyasi iktidarı eleştirse, bunların tepkisi aynı, “biz onları biliyoruz.”

“Freedom House’un kimi ziyaret ettiğini biliyoruz… Gauck’u kimlerin yönlendirdiğini biliyoruz… Kılıç’ın kim olduğunu biliyoruz…”

Bunlar eskiden “demokrasiyi, liberalizmi, özgürlüğü” falan bilirlerdi, şimdi sadece dedikodu yayıp karalamayı biliyorlar.

“Freedom House mu, biliyoruz başkanı Yahudidir... Gauck mu? Hemen köşedeki Almanya’da oturuyor, eskiden rahipti bu... Kılıç mı, ooo çok iyi biliyoruz, paralel sokakta ikamet ediyor.”

Böyle ortak bir karalama kampanyasının parçası olunca dil de değişiyor tabii, bir zamanlar bir “birey”, bir “entelektüel” olan, kendilerinden bahsederken “ben” diyen bu adamlar şimdi iktidarla kaynaşıp “biz” oldular.

“Biz onların kim olduklarını biliyoruz” diyorlar…

İyi de, artık biz de sizin kim olduğunuzu biliyoruz.

Şöyle, aklıma ilk gelen örneklerle kabaca bir tarifte bulunursam; Roboski’de öldürülenlerin hesabını sormayan ve sormak isteyenleri barış düşmanı ilan eden, Gezi’de Başbakan’ın emir verdiği polislerin gencecik insanları öldürmesini çeşitli süslü laflarla meşrulaştırmaya çalışan, on beş yaşındaki çocuğunu kaybetmiş bir aileyi meydanlarda yuhalatan Başbakan’ın bembeyaz bir barış güvercini olduğunu anlatan, boğazına kadar yolsuzluk ve rüşvete battığı bal gibi ortada olan iktidarı arsızca kollamaya çalışan, her koşulda mağdur olan, durmadan CHP’ye ve eski Türkiye’ye kızıp duran ama bir yandan da askeri vesayetle el sıkışan, çelişkili, iki yüzlü ve tabii ki “ahlak ve vicdan” sözcüklerini kayıtlarınızdan silmiş insanlarsınız…

Ha, bir de “utanma” denilen şeyin ne olduğu konusunda epey bilgisizsiniz, aranızdan herhangi birinin çıkıp, “utanma mı, biz onu biliriz” diyebileceğini sanmıyorum.

Utanmayı bilseniz bugün oturduğunuz yerde oturamazdınız.

İstediğiniz kadar gerçekleri ve bunları dile getirmeye çalışanları susturmaya, itibarsızlaştırmaya, karalamaya, yok etmeye ve kendinize benzetmeye çalışın…

Başaramayacaksınız…

Sadece gerçekleri utanmazca saklamaya çalışırken farkında olmadan kendinizle ilgili gerçekleri anlatmaya devam edeceksiniz.

Siz dürüst insanları karalamaya uğraşıp, “Biz onları biliyoruz” derken…

Herkes sizin aslında ne olduğunuzu görecek…