Kerem Altan

01 Eylül 2013

Barışın tek şartı

Barış mı istiyorsunuz, o zaman sultanın istediği dilde eğitim yapın, sultanın istediği şeyi için, metroda sultanın istediği gibi oturun, merdivenleri sultanın istediği renge boyayın

Kendimi bildim bileli bu ülke o veya bu nedenle hep bir “bölünme tehlikesi”yle karşı karşıyadır.

Ne hikmetse bu “tehlike” çoğu zaman, ülkedeki herhangi bir kesimin demokratik taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladığı zaman artmaya başlar.

Ve bu talepler her seferinde “Bunu yaparsak ülke bölünür” denilerek reddedilir. Hatta çoğunlukla bir açıklamaya bile gerek duyulmaz.

Bölünme korkusunun en son sığınağı da anadilde eğitim oldu.

Üstelik bizleri Kürt sorununda çözüme hiç kimselerin yaklaştıramadığı kadar yaklaştıran bir “demokrasi kahramanının” zamanında.

Gülmeyin. Anadilde eğitimin söz konusu olamayacağını söyleyenlerle onların koşulsuz destekçilerinin “barış havarisi”, bu tutumun kalıcı bir barışın önünü keseceği uyarısını yapanların da “barış karşıtı” ilan edildiği bir yer sonuçta burası.

“Anadilde eğitim yok. Özel okullarda da yok. Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde Ak Parti olarak adım atmayız. Biz zaten okullarda anadili öğrenme imkanı sağladık. Ama anadil ile eğitimin önünü açarsanız resmi dili zedelersiniz.”

Bunlar, bizim “demokrasi kahramanının” insanların doğuştan gelen en önemli haklarından biri ile ilgili düşünceleri. Bu konuda Kemalistlerle aynı fikirde olmak bile rahatsız etmiyor kendisini belli ki.

Peki BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ne diyor konuyla ilgili: “Anadilde eğitim, yasa değil anayasa meselesidir. Yasalar dolanarak yapılabilir ama bu da kalıcı olmaz. Anayasa Uzlaşma Komisyonu da önceki gün yapılan toplantılarda uzlaştı ve 82 Anayasası esas alındı. Mutabakat bu şekilde devam ederse biz asla ama asla bu anayasaya ‘evet’ demeyiz. Anadilde eğitimin çözülmediği bir ortamda Kürt sorununun yüzde 99’u duruyor demektir. Kürt sorunu dil sorunu, anadilde eğitim sorunudur.”

Kürt sorununda yüzde 1’lik bir iyileşmenin sorumlularına haksızlık etmemek için bardağın yüzde 99 boş olan tarafına değil, yüzde 1’lik dolu tarafına odaklanmak gerekir halbuki. Yoksa bardakta zor duran yüzde 1’i de kaybederiz Allah korusun.

Tabii bir de bölünmekten çok korktuğu için insanlara hakkını vermekten çekinen aynı başbakanın ülkeyi alabildiğine kutuplaştırdığı gerçeği var.

Son olarak İzmir Fuarı’nın açılışında da bu kutuplaşma iyice görünür hale geldi.

Bir kısım CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu lehine slogan atarken diğerleri de Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım için “Yolların kralı” tezahüratları yaptı.

Kalabalığın Ulaştırma Bakanını kamyon şoförü sanma ihtimalini bir kenara bırakırsak İzmir Fuarı’nda en büyük korkunun gerçekleştiğini, insanların birbirine saldırdığını bütün çıplaklığıyla gördük. Aklımıza gelen sonunda başımıza geldi.

O yüzden hangi demokratik adımı atarsak atalım artık korkacak bir şey kalmadı bana kalırsa. Bölünebileceğimiz kadar bölündük çoktan nasılsa.

Hazır bu kadar bölünmüşken birkaç demokratik hamle yapılsa ne çıkar?

Her yasakta biraz daha bölünen bu ülke bakarsınız demokraside birleşir.

Ama tabii o zaman bölünmekten daha büyük bir tehlikeyle karşılaşırız, demokrasiyle.

Demokrasi belki halkımızı mutlu eder ama asabi yöneticilerimize haddinden fazla acı çektirir. “Karar verdik yıkacağız, karar verdik yapacağız, karar verdik vuracağız” diyemezler, karar vermeden halka da sormaları gerekir.

Değer mi yetmiş milyonun huzuru için koskoca bir sultanın canını sıkmaya?

Barış mı istiyorsunuz, o zaman sultanın istediği dilde eğitim yapın, sultanın istediği şeyi için, sultanın istediği gibi giyinin, metroda sultanın istediği gibi oturun, merdivenleri sultanın istediği renge boyayın, gazetelerde sultanın istediği gibi yazın.

Hem sultanın dediklerini yapmıyorsunuz hem barış istiyorsunuz.

Daha neler?

Böyle demokratik haklar istediğinize göre siz barışa karşısınız, barışı engellemek için demokrasi istiyorsunuz.

Yoksa gerçekten barış isteyen insan bir de demokrasi diye tutturup sultanı kızdırır mı hiç?