Justin Marcus

05 Nisan 2020

Koronavirüs salgınıyla mücadelede yaş ayrımcılığı

Evdeki 65 yaş üstü hane halkı dışarı çıkamazken 20 yaş üzeri genç hane halkının dışarı çıkıp virüsü eve getirmesi bu kısıtlamayı anlamsız hale getiriyor

Koronavirüs salgını dünyayı kırıp geçirirken, en büyük risk grubuna giren insanlar yüksek tansiyon ya da hiper tansiyon gibi kronik rahatsızlıkları olanlar, sigara tiryakileri, ayrıca en hassas grup kabul edilen çocuk ve yaşlılar. Yaşlı kategorisine giren insanlar tüm dünyada risk grubunda olan bireyler olarak kabul ediliyor, çünkü onların kronik rahatsızlığı ve zayıf bağışıklık sistemi olma ihtimali daha yüksek. Durum böyle olunca bazı devletler 65 yaş üstü bireylerin hareket özgürlüklerine kısıtlama getirdi. Bu uygulama yaşlı bireylerin lehinde bir durummuş gibi gözükse de, onları "evde güvende tutmak" psikoloji bilimine göre lehte değil. Aksine yaşa dayalı hareket kısıtlaması politikası bir tür yaş ayırımcılığı oluşturmakta, çünkü sadece yaşa bakılarak oluşturulan bu uygulamada bireylerinin sağlık durumlarından çok yaş durumları ön plana çıkarılıyor. 

65 yaş ve üzeri kategorisi bir hususu göz ardı ediyor. Türkiye'de 65 yaş üzeri yedi milyon insan var. Bu gruptaki ortalama bir kişinin nüfusun geneline göre daha az sağlıklı olduğu düşünülse de (çünkü 65 yaş üstü insanlarda 65 yaş altına göre daha fazla kronik hastalık ve daha zayıf bağışıklık sistemi görülüyor), bu istatistikler bireysel anlamda çok doğru olmayabilir. 65 yaş üzeri pek çok sağlıklı insan görmek mümkün. Örneğin Çin ve İtalya'da 100 yaş üzeri birkaç insan COVID-19'a yakalandı, ama sağlıklı yaşam tarzlarından dolayı iyileşti. Sonuç olarak 65 yaş ve üzeri insanlara çok sağlıklı olsalar bile genel olarak yaşlı kategorisine girdikleri için hareket kısıtlaması getirmek aslında onlara yapılmış bir haksızlık olarak görülebilir. 

İstatistikleri bir tarafa bırakırsak, Koronavirüs salgını etrafından oluşturulan yaş odaklı söylem ve bu hastalığı "yaşlı insanların hastalığı" olarak göstermek pek çok negatif psikolojik sonuçlara yol açabilir. Bu söylemler yaşlı insanların zayıf ve kırılgan oldukları yönünde basmakalıp inanışları besleyebilir. Doğru olmasa dahi bu basmakalıp inançlar kendini gerçekleştiren kehanettir, yani yaşlı insanların kendine olan güvenlerini zedeleyebilir. Psikolojide de bu durum beklenti etkisi (pygmalion effect) olarak adlandırılır. Beklenti etkisine göre bireyler kendilerinden beklenilenlere göre kendilerine olan inançlarını ve kendi davranışlarını değiştirir. 65 yaş ve üzeri bireyleri "zayıf, kırılgan, savunmasız" diye yaftalarsak bu kişileri bu sıfatlara inanmaya yöneltmiş oluruz. Bu durumda onları üzgün, depresif, isteksiz ve kendine daha az güvenen bir ruh hali içine itebiliriz.

Beklenti etkisinin yanı sıra,  yaşa dayalı yaftalama, içinde bulunduğumuz Koronavirüs salgını sürecinde daha yıkıcı ve düşmanca söylemlere de yol açabilir. ABD başkanı Donald Trump'ın defalarca "Çin virüsü" demesinin yaygın bir yabancı düşmanlığına ve Asya kökenli Amerikalıları aşağılanmasına yol açtığı gibi, "bu hastalık yaşlı insanları etkileyecek" söylemi de toplumda yaşlılara karşı negatif tutumlara yol açabilir. Yaş ayırımcılığının en son örneğini geçen hafta Teksas eyaleti vali yardımcısı Dan Patrick gösterdi. Vali yardımcısı Patrick yaşlı Amerikalılardan çocuklarının ve torunlarının iyiliği için kendi başlarının çaresine bakarak "kendilerini feda etmelerini" ve böylece "ekonomik vatanseverlik" yapmalarını ima etti. Bu tür söylemler yaşlı insanları hedef alarak onların ölümünün ülke için daha iyi olabileceğini ima ediyor. Eğer hastalıkla yaşlı insan arasında bağ kurma çılgınlığına devam edersek gelecekte bu tür söylemler daha yaygın hale gelebilir.

Tüm vatandaşların hareket özgürlüğünü kısıtlamak yerine sadece bir grup insanın (bizim durumumuzda 65 yaş ve üzeri ve cuma günü alınan yeni tedbirlerle 20 yaş altı) insanları kısıtlamak Türkiye gibi yaşlı nesil ile genç neslin aynı çatı altında yaşadığı toplumlarda epidemiyoloji (salgın hastalık bilimi) açısından çok anlamlı değil. Evdeki 65 yaş üstü bir ya da iki hane halkı dışarı çıkamazken 20 yaş üzeri genç hane halkının dışarı çıkıp virüsü kapıp eve getirmesi bu kısıtlamayı anlamsız hale getiriyor. Bu virüsün evin kapısından içeri girememesi söz konusu değil. Halk sağlığı uzmanları bu virüsle en etkili şekilde mücadele etmek için zorunlu minimum personel dışında tüm toplumun hareketini kısıtlamak gerektiğini ısrarla vurguluyor. Toplumun büyük çoğunluğu özgürce gezinirken küçük bir kesimin izolasyonu bu virüsün yayılmasının önlenmesinin önüne geçemeyecek.

Son olarak istatistik, psikoloji ve salgın hastalık bilimleri açısından bakıldığında sadece yaşlı nüfusu hedef alan hareket kısıtlaması ve hastalıkla yaşlılık arasında bağ kurma eğiliminin kimseye fayda sağlamayacağı ortadadır. Ancak buradan her yaş ayırımcılığının negatif olduğu sonucuna varılmamalıdır. Pozitif yaş ayırımcılığına örnek olarak toplumun genelinin sağlığını korumak adına Birleşik Krallık 'ta uygulanan 70 yaş ve üzeri vatandaşların öncelikli alışveriş saatleri gösterilebilir. Kurumsal ve sosyal politikalar herhangi bir yaş grubuna karşı önyargılı olmamayı gerektirir. Korona virüs yaş ayırımcılığı yapmazken biz neden yapalım ki?


* Dr. Justin Marcus, Koç Üniversitesi İktisati ve İdari Bilimler Fakültesi