İskender Aruoba

24 Ağustos 2020

Peter Prensibi ve Ekrem İmamoğlu

Peter kuramında, beceriksizlik noktasına varılmadan bir önceki görevde bir başarı olduğu için sonunda "beceriksizlik seviyesine" varıldığı söyleniyor. Ancak koskoca bir metropolün "ulaştırma sorumluluğunu alan" kimse, meslekte bir aşama önce de başarısızmış

CHP-İyi Parti beraberliğinin gösterdiği seçim başarısı sonucu, ülkenin büyükşehirlerinin önemli bölümünü, "Millet İttifakı" belediye başkanı adayları kazandı.

Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere çok önemli sayıda "büyük vilayet" belediyesini iktidar partili başkan adayları kaybetti.

Aradan epey süre geçti; dönüp ne olmuş diye bakmak gerek.

Tüm şehirleri bilemem şüphesiz, ancak bu süreçte İstanbul ve Ankara adayları hiç kimsenin olmadığı kadar "mercek altında".

Lehte olanlar bu zatların "neler yaptıklarını", aleyhtekiler ise "ne yapmadıkları" anlatıyor.

Benim İlgilendiğim, özellikle bu iki en büyük endüstri şehrinin CHP'li başkanlar yönetiminde endüstriye ne katacakları. Herhalde bu "katkı" sadece çok iyi yetişmiş kadrolar ile olabilir. Çünkü Türkiye gibi dünya ölçeğinde gerek toprak, gerekse nüfus büyüklüğü olarak en başlarda bulunan bir ülkede, sadece merkezi idareye, yani iktidara tüm görevleri bırakmak bilimsel bir davranış değil.

Milletlerin ihtiyaçları her geçen gün teknolojik ve sosyal gelişimler ile büyüyor, çeşitleniyor.

İki yıldır yaşadığımız "tam merkezi" yönetimin faydalı olmadığı çok bariz görünüyor.

Bu manada belediyeler "çöpü ne güzel topladık ama" deme lüksüne sahip değiller.

Özellikle, üretim, kooperatifleşme, endüstriyel ve teknolojik gelişme alanlarında çok daha fazlasını yapmak, başarmak zorundalar.

Bu işler de sadece "İYİ YETİŞMİŞ KADROLAR" ile olabilir.  

İBB'den bir misal vereyim;

Başkan İmamoğlu yüksek bir ruh zenginliği gösterdi ve Büyükada'da fayton atlarının çektiği işkenceyi sonlandırmak için -muhtemelen- konuyu halletme görevini İETT'ye verdi.

Bu kuruluş Çin'den "Elektrikli Golf Arabaları" ithal etmiş. Tanıtım töreninde anlaşıldı ki, ithalatın yapıldığı 2020 Mart tarihinden önceki İETT sorumluları golf arabasının trafiğe açık yolda kullanılmaması gerektiğini bilmiyorlarmış!..

O tarihteki İETT Genel Müdürü kim diye bakınca tanıdık bir yüz çıktı; bu zat benim yaşadığım Bodrum-Yalıkavak'ta Muğla Büyükşehir Belediyesi ulaşım sorumlusu olarak bir "akıllı kavşağa" trafik ışıkları takmış; turistler bu teknoloji garabetinin fotoğraflarını çekip ülkemizle alay etmek için eşe dosta yollar olmuşlardı.

Bilinmesi gerektiği gibi; akıllı kavşaklar trafik ışıklarının sebep olduğu yavaşlama ve birikmeleri önlemek için 19. asrın başından beri kullanılıyor. 1907'de başlamak üzere Paris, New York, Washington gibi şehirlere yapıldı.

1966'da İngiltere tüm dairesel olabilecek kavşaklarda kullanılmasını kural haline getirdi.

Bizde daha pek yok; orada burada bazı "aklı evvel" ulaştırma sorumluları yapıyorlar ama ne bakanlık ne de belediyelerde bu "trafik sistemi" daha tam anlaşılmadı.

Sahiden böyle mi diye (ismi lazım olmayan) bazı bakanlık mensuplarına sordum. Tam bilen yok! Her kafadan farklı ses çıkıyor. Bizim "yetkili" çifte kavrulmuş yapmak istemiş; yani hem döner kavşak, hem trafik ışığı. Yazın kuyruk 1 kilometre oluyor! Halbuki 3-5 kilometre ötede aynı ana arter üstünde "Adliye Kavşağında" hiç tıkanma olmuyor.

 

Trafik çok ciddi bir bilim dalıdır. Bir asırdır Batı dünyasının her türlü okulunda çeşitli seviyelerde okutulur, Karayolu imalatı da öyledir. Bu iki bilim dalının var olmasını sağlayan "otomobil ve otomobilciler"dir.

İyi bir otomobilci iseniz trafik ve karayolunu iyi bileceksiniz.

Bunları iyi bilmek için uluslararası meslek bilgilerine hemen ulaşacak yolları bilmeniz, uygulama becerisine, lisan bilgisine sahip olmanız gerek. Ülkemizde bu gibi spesifik dallarda ne düzgün yayın var, ne de "sivil toplum örgütleri".

En büyük sivil toplum örgütü zannedilen TOBB'un başındaki zat; Cumhurbaşkanı'nın "yerli otomobil" isteğini mal ve teknoloji ithalatı zannediyor.

 

Ben kendimi iyi bir otomobilci ve vatandaş sayarım.

Yalıkavak trafik ışıkları takıldıkları gün Muğla Belediyesi'ne yazılar yazdım, telefonlar ettim. Bana ulaştırma bölümünde çalışan genç bir adam yolladılar; tahmin edeceğiniz gibi ulaştırma ile ilgili herhangi bir bilgisi yoktu.

Zaten söylediklerimi de anlamadı.

"Bizim millet akıllı kavşak kullanmayı bilmiyor abi" gibi çok derin bir bilimsel tespit(!) yaptı ve gitti.

Başka arayan soran olmadı; ne başkan, ne yardımcıları, ne de ulaştırma sorumlusu. Telefonuma dahi çıkmadılar.

Trafik ışıkları da hala burada "durup duru".

Bu gibi insanlar bana 80'li yıllarda Amerika'da tesadüfen bir konferansta tanıdığım, Dr. Laurence Peter isimli bir Kanadalı üniversite hocasının önce yazdığı bir makale, sonrada bir kitap aracılığı ile Yönetim Kuramı için koyduğu bir "ilke"yi (Peters Princible/Peter Prensibi) hatırlatır.

Söyle diyor Dr. Peter; "In a hierarchy every employee tends to rise to his level of incompetence."  Yani "Bir hiyerarşide her çalışan kendi beceriksizlik seviyesine çıkmaya eğilimlidir; uğraşır."

Eğitimden, siyasetten, askerlikten misaller veriyor; mesela iyi bir öğrencisiniz, sırasıyla iyi bir öğretmen ve bölüm başkanı oluyorsunuz. Müthiş başarılısınız, müdür başyardımcılığına yükseliyorsunuz. Öğrenciler, öğretmenler ve veliler ile harika ilişkiler kuruyorsunuz...

Derken son adım ve okul müdürü oluyorsunuz…

Ne okul yönetim kurulu ile ne milli eğitim müdürü ile daha önce hiç doğrudan çalışmamışsınız; hiyerarşide sizden yüksek bir takım görevliler ile ilişki kurmak için gerekli inceliğinizin olmadığı ortaya çıkıyor. Öğrencilerin kavgasını yatıştırmaya çalışırken, milli eğitim müdürünü kapıda bekletiyor; hasta olan öğretmenin sınıfına girerek milli eğitim müfredat toplantısını kaçırıyorsunuz. Yönetim için gereğinden uzun çalışıyor ve okulla ilgili guruplardaki sorumluluğunuzu yerine getiremiyorsunuz. Görev delegasyonu bilmiyorsunuz ve kısa sürede okulunuz vasatın altında eğitim veren bir okul haline geliyor.

Endüstriden bir misal. Bir fabrikaya bir çırak alınıyor; beklenmedik sürede ustalık öğreniyor. Kısa zamanda da ustabaşı oluyor. Sorumlusu olduğu bölümde kalite düzeliyor, üretim artıyor. Teknik müdürü yapıyorsunuz; şirket tarihinde olmadığı kadar üretim ve kâr artıyor; artık haketti diyorsunuz ve şirket müdürü yapıyorsunuz. 3 ayda şirket batıyor!..

Siyasetçiler için verilen misali bu süreçte anlatmamak daha sağlıklı!..

Peter kuramında, beceriksizlik noktasına varılmadan bir önceki görevde bir başarı olduğu için sonunda "beceriksizlik seviyesine" varıldığı söyleniyor.

Ancak dünyanın en büyük, problemli ve koskoca bir metropolün "ulaştırma sorumluluğunu alan" kimse, görüldüğü gibi, meslekte bir aşama önce de başarısızmış.

Bu da kuramın "alaturka" versiyonunu oluşturuyor olsa gerek.

Yani sizi bir üste taşıyan her zaman başarı değil! Başka "bir şeyler" daha var...

Bu zatı görevden alan Sn. İmamoğlu'nun bu "bir şeylere" prim vermediği anlaşılıyor...

Darısı, ister "Millet" ister "Cumhur" ittifakından olsun; tüm belediye başkanlarımızın başına...