İskender Aruoba

23 Kasım 2024

Monşer Umar ile diyalog (2): Trump, Kürtler…

Büyükelçi A. Suha Umar: “Etrak-ı bi idrak” (idraksız; anlama yeteneği olmayan Türkler) dedikleri bir insan gurubundan, doğru işler yapan bir ulus yaratmışlar. Önce de varmış ancak yöneticilerin umurunda değişmiş. O ulus da Atatürk ile yepyeni ve çağdaş bir devlet yaratmış

Geçen hafta, “diyalog” dediğim (denilebilecek?) yeni bir “köşe yazısı tarzı” ile haftalık yazıma başlamıştım. Kadim dostum Büyükelçi A. Suha Umar ile ABD seçimleri ve Genel olarak Türkiye ilişkileri, özel olarak “Kürt meselesi” konuşmuş, yerim bittiği için yarıda kesmiştim. Bugün baştan başlıyorum. Ancak; yazıyı tam anlamanız için, geçen hafta yazdığım ilk yazıyı, Trump’ın bizim Cumhurbaşkanına yazdığı mektubu ve Kürtler ile ilintili basın beyanatını muhakkak okuyun.

Sevgili okurlarıma, “bu yazı cinsi ile ilgili düşüncelerini” sormuştum. Beğenen de var beğenmeyen de. Beğenmeyenlere, “düzelteyim” mantığı ile “Niye” diye sordum; daha sizlere nakledecek çoğunlukta bir cevap alamadım. Lütfen nesini beğenmediğinizi yazınız. Düzelteyim.

“Diyalog” baştan başlıyor.    

Aruoba- Süha’cığım, kahvaltı soframa hoş geldin, Trump’un bu dediklerine ve olanlara ne diyorsun?

Umar- Önce “Allah!!” daha sonra da “Kendim ettim, kendim buldum!” diyorum İskender. Önce yakın geçmişe bak. Biz, Atatürk Türkiye’sinin dış politikasını, belli ilkeler üzerine oturtmuştuk. Bu ilkeler, “yurtta barış, dünyada barış”, komşularla iyi ilişkiler. Çoğu kez iyi ilişkilerin bile ötesinde, bölgesel ittifaklar örneğin Sadabat Paktı, Bagdat Paktı, Balkan Paktı girişimlerini başlatmış ve olumlu sonuçlandırmışız.

Aruoba- “Atatürk Türkiye’si” derken, o tarihlerde Atatürkün beraber çalıştığı çok bilgili ve yetkin bir kadrosu da var.

Umar- Zaten onun için “Atatürk Türkiyesi” diyorum. Her türlü bürokrasiden, sanayi yöneticilerine; sağlıkçılar, eğitimcilere kadar hepsi giriyor bu tanıma. Bu bir “vizyon”, bir bakış açısı. İmparatorluk yıkılmış, (nasıl ve niye yıkılmış tartışılır; tartışılmalı) onun yerine, yıkılanla hiç ilgisi olmayan -sen de T24’de “T.C.’nin beka problemi’nde yazmışsın- yepyeni bir devlet ve ülke hatta yepyeni bir ulus yaratmış. “Etrak-ı bi idrak” (idraksız; anlama yeteneği olmayan Türkler) dedikleri bir insan gurubundan, doğru işler yapan bir ulus yaratmışlar. Önce de varmış ancak yöneticilerin umurunda değişmiş. O ulus da Atatürk ile yepyeni ve çağdaş bir devlet yaratmış.

Aruoba- Yani burada konu Türkler değilmiş; Türkleri yönetenlermiş. Hani bi-idrak olanlar…

Umar- Hatta o yönetenler Türkleri değil bir “ümmet” yönetiyorlarmış… Zaten bu “ümmet” de onların sonu olmuş. 

Senin söylediğin Kürtler konusu büyük ölçüde bizim katkımız ile ortaya çıktı. 1984 yılında başlatılan bir Kürt kalkışması. Bu Kürt sorunu filan değil, “Kürt kalkışması.” Türkiye’nin Kürt sorunu yok; “Kürtçülük” sorunu var ve bu yeni bir sorun değil. Birinci Harp ile, Istiklal Savaşı öncesi başlamış, o dönem durulur gibi olmuş; sonra tekrar başlamış; Şeyh Sait, Şeyh Rıza isyanları ile devam etmiş... Neden devam etmiş? Çünkü bu unsurları her seferinde emperyal güçler mevcut düzeni yıkmak için kullanmaya çalışmışlar.

Önce Osmanlı’da başlamışlar. Ancak Trump’ın söylediği doğru değil. Türkler ve Kürtler hep savaşmamışlar, tarihte de böyle bir şey yok. Ya Trump ya da ona söyleyenlar maniplasyon yapıyor. Kürtler tarih sayfasına Anabasis ile çıkıyorlar; (Antik Anadolulu yazar Ksenofon tarafından yazılmış, Anadolu'nun tarihî coğrafyası, gelenekleri, yerel halkları ve bunların yaşam koşulları hakkında önemli bilgiler içerir. Pers tahtını ele geçirmeye çalışan Genç Kyros için savaşan Hellen paralı askerlerin öyküsünü anlatır.)

Aruoba- Türkler ile bin yıl beraber yaşamışlar, ayni imparatorluk rejiminin sıkıntısını çekmişler. Müthiş bir kültür alışverişi olmuş. Bugün bir yerel yemeğin, bir halk türküsünün, veya bir folk dansının kimin tarafından sahiplenildiğini anlamak mümkün değil…

Umar- İstiklal Savaşı’nda da beraber dövüşmüşüz. Kime karşı?  Emperyalistlere, işgalcilere karşı. Akıllı hareket oymuş. Bu topraklar üstünde derli toplu bir devlet yaratmanın çabasına Kürtler de katkıda bulunmuşlar.

Aruoba- Yani her iki insan topluluğunun da hep savaşmış olması yerine; gerçek olan, Osmanlı’ya karşı kimisi ya da kimi zaman bazen fikren, bazen silah ile yapmış olmaları. Aynı şeyi mesela İmparatorluğun önemli başka bir parçası olan Araplar için söyleyemiyoruz. Onlar hiçbir zaman “Osmanlı ümmetinin” bir parçası olmamışlar.  Onlar da Osmanlı’yı al aşağı etmek için sürekli gayret etmişler; ancak diğer imparatorluk halkları ile beraber değil.

Umar- Bunlar tabii var. Osmanlı’nın al aşağı edilmesinde iç güçlerin ne kadar etkin olduğunu söylemek tartışılır. O yıllar dünyanın bugünkü durumuna çok benziyor. Kapitalizm yerleşmeye başlamış, Amerika kıtasının keşfinden sonra Avrupa’ya getirilen altın ve benzeri değerler ile, sanayileşme hızlanmış. Bu olunca ürettiğin ürünleri satacak pazar lazım; bakar bakmaz da hiçbir şey üretmeyen, Reform ve Rönesans yapamamış Osmanlı görünüyor. Avrupa’nın yarısı, Afrika’nın büyük bölümü, Orta Doğu’nun tümüne oturmuş bu Osmanlı’dan kurtulup, bu büyük pazarı küçük lokmalara ayırıp istismar edecek bir düzen lazım. Satacaksın, sömüreceksin, filan.

Aruoba- Klasik doktrin; divide and govern! Böl ve yönet…

Umar- Osmanlı’yı yıkan baş neden bu bence. Kuzeyde Rusya’nın da amacı farklı değil; sıcak denizlere geçmek istiyor. Biraz da coğrafyanın verdiği bu çok özel konum, Osmanlı’nın yıkılması için bir gerekçe olarak kullanılmış; boğazlardan, Doğu Anadolu’ya, Balkanlara kadar...

Son dönemde iki olgu ile karşılaştık. Emperyal güçler ve Batı, önce, geçmişte olduğu gibi, Ermenileri kullanmaya çalıştı. Benim birçok meslektaşım öldürüldü. Peki Ermeni terörü başka kulvarlara taşıp, Batıyı da rahatsız etmeye başlayınca (Orly’yi hatırla; Ermeni ASALA örgütü 15 Temmuz 1983'te Türk Hava Yolları'nın Paris Orly Havalimanındaki bürosuna karşı yapılan bombalı saldırı. İkisi Türk, dördü Fransız, biri Amerikalı ve biri İsveçli olmak üzere sekiz kişi ölmüş, 28'i Türk, 55 kişi de yaralanmıştı.) Hemen bu işten vazgeçtiler. Peki yerine ne koydular?

Hemen Kürt kalkışmasını koydular. Tarihlere bak; birisi bitiyorken, öteki başlıyor.

Rahmetli İnönü’nün, Lozan Konferansı’nda bir sözü vardı; “Konferansı yor, vakit harcat..!- abuser de la conférence” Bugün olan da budur. Türkiye’yi meşgul etmeye çalışıyorlar, enerjisini başka kulvarlarda harcasın istiyorlar. Bu ne zamana kadar geldi; Orta Doğu’da İsrail ve ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra (başkaları tarafından) “şekillendirilen” Orta Doğu’yu, bu defa kendileri şekillendirme kararından sonra ortaya çıktı. Bunun önünde bazı engeller vardı. Birincisi Türkiye; güçlü bir ülke, 10, 15 sene öncesine kadar ekonomisi güçlü, kendi sanayii var, sürat ile gelişiyor, dışa açılmış, ticaret yapıyor, global manada, barajlar, köprüler, yollar vs. büyük işler yapıyor ve müthiş bir geleceği vardı.

Şimdi, bu konuya bir virgül koyup bakalım, Türkiye bu büyük işleri en çok hangi ülkelerde yapıyordu??

Aruoba- En önde Irak, Libya ve Rusya değil mi?

Umar- Peki ne oldu? Ne yaptı ABD ve Batı? Önce Irak’ta “papaz olduk!” ABD bir şey planlıyordu ama biz koştuk, öne geçtik!! Sonunda bırak iş yapıp milyarlar kazanmayı; oraya götürdüğümüz aracı gereci bile zar zor geri aldık; bir kısmını da alamadık… Aynı şey Libya da olmadı mı? Bu fotograf bize ne anlatıyor?  Bizim müttefikimiz bunlar; NATO’da beraberiz, Avrupa Konseyi üyesiyiz, AB üyesi adayıyız filan. Ancak demek ki bizim bu gelişmemizden memnun olmamış müttefiklerimiz! Bize göstermedikleri farklı bir yanları var.

Ancak bunlar bizim altımızı oyarken biz ne yapıyorduk? Bir söz vardır hani; “Senin aklın nerede idi??”

Bizim TC’nin bundan 15,20 sene öncesine kadar Orta Doğu politikamız ne idi?

Aruoba- Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayacaksın, sen işine bakacaksın! İşine bakmak ne? Aldığın ihaleye, ürettiğin mala, gelişmene, kazandığına, yurda getirdiği paraya bakacaksın.


Sevgili okurum, bu noktada bana ayrılan alan yine bitti. Bu yazının devamı haftaya. Lütfen diyalog hakkında ne düşündüğünüzü bana yazın. Düzeltelim…