İskender Aruoba

21 Nisan 2020

İçinden otomobil geçen pandemi

Yavaş konuşan biri iseniz 3 defa, hızlı konuşan biri iseniz 4 defa tekrarlayın: "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!"

Otomobille Korona pandemisinin ne alakası var diyeceksiniz;

Otomobilin her şey ile ilişkisi var. Tekrar anlatayım:

Otomobil en girift endüstri ürünüdür. Bugün tasarım ve mühendisliğini sıfırdan yapamayan ülkelerde "endüstrileşmeden" söz edilemez. Bu pandemi çıktığından beri maskeden ventilatöre (tıbbi tazyikli hava pompası) endüstriyel ürünlerden bahsedip duruyoruz.

Bunları rahatlıkla üretecek kabiliyetimiz var ama hem iktidar hem muhalefetten çok farklı sesler yükseliyor.

2020’ye gelinmiş ve "muasır medeniyet/çağdaş uygarlık" sahibi ülkeler "endüstri 4.0" uygularken bir ülkede hâlâ "endüstrileşme" tarifi sorgulanıyor ise orada bir problem var demektir.

Muhalefetin haklı olduğu yer de var; şüphesiz istisnalar var ancak bizim "sanayicimizin" hatta genelde insanımızın "değer hükümleri" "kazanç" üzerinedir.

Oysa Rahmetli Sakıp Sabancı, "para; başarının mükâfatıdır!" diyebilmişti. Ali Koç fabrikalarını hatta otellerini Korona mücadelesine tahsis etti. Bunlar da sanayici.

İmalat tekniği otomobile en yakın olan "beyaz aletlerdir".

Kimi küçük kimi büyük, kimi ucuz kimi pahalı,  ama hepsi "beyaz". Ancak üstüne renkli bant çekilmiş bir buzdolabı göremezsiniz. Kimse çamaşır veya bulaşık makinesine "beyaz güvercinim" diye sevgi göstermez! Onların görevleri soğuk su, temiz çamaşır ve bulaşık teminidir.

Otomobilin ise bir şahsiyeti, adı bile vardır, "kırmızı şimşek", "beyaz kuğu" veya "karakaçan" olabilir. Görevi sizi A dan B ye götürmek gibi görünürse de, aslında size "hürriyet" vermektedir. 

Milli endüstri açısından bakıldığında bu üretim sadece "araç" değil, hemen tüm "endüstriyel üretimlerin" teknoloji üretim okuludur.

Mesela ani bastıran bu Korona felaketi karşısında otomotiv montaj kuruluşları (O.İ.Birliği, TT Motors, Otosan, Toyota TOFAŞ vs.) "Siperlikli maske, biyolojik örnek alma kabini, entübasyon kabini vs. vs." üretmeye başladılar.

Ancak, dikkat buyurun; bizim montaj fabrikalarımızın ürettiği bu "tıbbı" aletlerin hiçbir tanesi "Türk icadı" değil; yani "yenilikçi bir durum" yok. Ancak dünyada bunu da yapamayan onlarca ülke var.

Harpler döneminde de savaşan büyük ülkelerin büyük otomobil markaları, harp endüstrisine yürüyen, yüzen, uçan "yepyeni ürünler" yapmışlardı. Çünkü hem tasarım hem mühendislik ve hem de üretim yapabiliyorlardı.

Osmanlı hariç, çünkü hiçbir zaman yerli otomobili üretememiş, gayret dahi göstermemişti. Böylece savaşları da harbi de kaybetmişti. Oysa bu toprakların çocukları Çanakkale Savaşı'nda Alman silahlarını, İngiliz gemilerini onlardan daha iyi kullandılar.

Otomobil geliştirilme dönemlerinde dünyada bilinen hemen her "teknoloji" kullanıldı. İlk fabrikaların içinde kendi marangozhaneleri ahşap jant üretiyordu!

İnternette "Korona’ya karşı buruna saç kurutma makinesi ile sıcak hava üflenirse virüs ölür!" diye birisi bir yazı yazmış.

Bir hafta insanlar dalga geçti, siyasi konu haline bile geldi.

Ancak hiçbir "Zihni Sinir’in" kendine bir de doktor bulup "Acaba olur mu!" diye bir şeyler yaptığını duymadık.

Ben acaba tıp disiplini dışında ne yapılabilir diye düşündüm. "Entübasyon ile ciğere hava basma" mesela veya "periyodik ilaç enjekte makinesi", vs. bunlar tıbbi değil, mekanik şeyler. Acaba daha ucuz, daha basit aletler geliştirilemez mi?

Bir teknik lise öğrencileri yapmış, taklit ama önemli değil hiç değilse bir başlangıç. 

Türk insanları (en azından bir bölümü!) diğer milletler kadar hayali geniş, yenilikçi, (dünyada son 20-30 yıldır kullanılan manası ile) "inovatif" insanlar.

İnovasyon, kökü Latince bir sözcük. Genellikle yenileştirmek, değiştirmek veya daha verimli süreçler, ürünler veya yollar yaratmak olarak kullanılıyor.

Kavram olarak, hem bir süreci (yenilemeyi) hem de bir sonucu (yeniliği) ifade ediyor.

Bir ülke için ise sürdürülebilir büyüme, toplumsal gönenç ve artan iş olanakları anlamına geldiğinden, inovasyon için gereken ortamın oluşturulması devletler için birinci öncelik olarak kabul ediliyor.

Mesela çoğu batı ülkesinde üniversiteli hatta liseli gençler arka bahçelerinde otomobil yaparlar, sonra bunlara plaka alıp TUV’den geçirirler ise binebilirler. Bizde aynı şeyi yapmaya kalkarsan bu yazının kapladığı yer kadar kural var.

Bu konuları belki Sanayi Bakanı'nın vizyonu -uzak görüşlülük- genişler de bir işe yarar! diye hep yazıyorum, yazacağım.

Bence ülkenin önemli sıkıntısı, Sanayi Bakanlığı ile global manada sanayi (endüstri) uygulanmasındaki anlayış farkı.

Zaten her iki sözcük de, inovasyon gibi Türkçemizde yer bulamamış. Biri Arapça sınatun -sanatlar- "sanat" kökünden geliyor, imalat, işçilik, ustalık, hüner" sözcüğünden alıntı; "imal etmek, yapmak, işlemek, düzenlemek fiili.

Diğeri (latince Industria; çalışkanlık, çalışarak ortaya konan şeyler, gayret göstermek manasına geliyor.)

Hangisini beğenirseniz beğenin işte "ondan" biz de pek yok.

Bu eksiklik anlaşılmış (inşallah!) olacak ki geçen hafta Cumhurbaşkanlığı yayımladığı bir kararname ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı kapsamında Milli Teknoloji Genel Müdürlüğü ve Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürlüğü adında iki yeni genel müdürlük kuruldu.

T24 haberine göre Milli Teknoloji Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında Türkiye’nin dijital dönüşümü için gerekli insan kaynağının yetiştirilmesi, Ar-GE politikalarını belirlemek, kamu bilişim projelerini üstlenecek firmaları yetkilendirmek veya yetkileri iptal etmek bulunuyor.

Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürlüğü ise teknolojideki değişimin Türkiye’ye etkilerini analiz etmek, üniversite-sanayi işbirliğini teşvik etmek gibi görevler üstlendi.

Bakanlığın web sayfasında her hangi başka bir bilgi yok.

Bu tanımlar, anlaşılacağı gibi havada kalan tanımlar; ancak araştıracağım, bakanlık ile görüşeceğim ve önümüzdeki günlerde "tercümesi" yapılırsa size daha detaylı yazacağım.

Korona ile ilgili yazmak istediğim birkaç yazı daha var. Özellikle hükümetin gösterdiği başarı ya da başarısızlığı "yönetim tarzı" parantezinde inceleyeceğim.

Bir de (biraz inovasyon anlayışı ile) epidemiden sonra ne olacak, ne yapmalı diye yazacağım.

Son bir bilgi; global olarak 180 ülkede 30 farklı "Yaratan’a" inanan milyarlarca insan farklı şekillerde "kurtar bizi diye" dua ediyormuş. Rusya’da Ortodoks Papazlar helikopter ile (yanlarına Meryem Ana ikonu da alarak) Moskova üstünde dua etmişler. İsrail’deki bazı Ortodoks Yahudiler "Haham’ın Duası yeter" diyerek Sağlık Bakanlığı'nın hiçbir önlemine uymamış. Bizde de "Din işleri genel müdürlüğü" camilere özel "Korona duası" yazıp yollamış. Bir de nasıl okunacağı ile ilgili bir not var: "Tekbir ve salat-ü ümmiye makam üzere üç defa okunacaktır."

Bir de Menzil Tarikatı Şeyhi Gavs, Covit-19’a: "Ben sağ oldukça sana Türkiye'de yer yoktur" demiş! Durum bu...

Şimdilik sizlere "ellerinizi daha sık yıkayın!" hatırlatması yapmak istiyorum. Gerçi benim okuyucu profilimin ihtiyacı yok ama ben yine de el yıkarken "20 saniye nasıl ölçeceğiz" diyenlere pratik bir usul söyleyeyim. Belki bir işe yarar!

Yavaş konuşan biri iseniz 3 defa, hızlı konuşan biri iseniz 4 defa tekrarlayın: "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!"