2002 Kasım seçimleri yapılmış, İstanbul belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 14 Ağustos 2001’de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi seçimleri kuruluşundan sadece 14 ay sonra kazanmıştı. Erken seçim kararı, koalisyon ortakları “Yapma” demesine rağmen Bahçeli tarafından alındı.
O sırada orada bulunan bir başka MHP’liye göre Bahçeli’ye bir telefon gelmiş, yüzü bembeyaz olmuş, 5 dakika sonra “erken seçim” ilan etmişti. Daha sonra Erdoğan’ı kırıcı olabilecek sözler ile yeren Bahçeli, yıllar sonra birdenbire baş destekçi oldu.
Bunlar ve benzeri siyasi manevralara benim hiçbir zaman aklım ermemiştir.
O dönemde, hasta olan ekonominin düzeltilmesi için Ecevit doğru bir davranış ile bu iş ile uğraşan, Türkiye’nin de kurucusu olduğu IMF’e başvurmuş, IMF; Kemal Derviş Bey'i “doktor” olarak yollamış, işler düzelmeye başlamıştı. Yani şanslı AKP hazır bir sofraya oturdu...
İşte seçim bu atmosferde yapıldı ve yüzde on ülke barajı uygulanan seçimde, yalnızca Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi bu barajı aşarak Meclis'e milletvekili sokmayı başardılar.
Oyların yüzde 34,3'ünü alarak kazandığı 363 milletvekilliği ile tek başına iktidar olan AK Parti, TBMM'nin üyelik sayısının yaklaşık yüzde 66'sını alarak liste usulü çoğunluk sisteminin uygulandığı 1950'li yıllardan sonra TBMM'deki en büyük temsil gücünü elde eden siyasi parti oldu. O günden 2024 mart yerel seçimlerine kadar da devam etti.
Bu geçen sürede o günkü çok müspet görünüşünün 180 derece tersi bir görünüş veren AKP yönetimi bu geçen 22 yıllık iktidarında “üstün bir başarı” sayılabilecek hiçbir şey yap(a?)mamıştır.
Tam tersi, bugün her konuda çektiğimiz tüm sıkıntılar tamamen 22 yılda AKP tarafında üretilmiştir.
2002 tarihindeki AKP yönetim katında rastladığımız bir sürü çok iyi yetişmiş dinci-sağcı-solcu denemeyecek siyasetçi bizlere cesaret verdi.
Bugün bunlardan hiçbirisi meydanda yoklar.
O yıllarda ben AB (Avrupa Birliği) hükümeti sayılan Komisyon ile özellikle akuakültür (su ürünleri yetiştiriciliği) konusunda görüşüyor
Ve onların başta karar verme usulü olmak üzere, uygulama sistemlerinin ülkeme gelmesini sağlamak istiyordum.
O dönemin önemli yöneticilerinden, AKP Antalya Milletvekili kadim dostum Mehmet Dülger O sırada Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Mehmet Ali Şahin ile görüşmemi tavsiye etti.
Yazılı başvurudan sonra yaptığımız görüşmeden sonra M. Ali bey benden yazılı bir başvuru istedi. Ben de memnuniyet ile dedim;
“Ancak inşallah kabul edersiniz, çünkü size önereceğim yönetim ve karar sistemi, iktidardaki siyasi partinin yetkilerinin bir kısmından feragat etmesini gerektiriyor.”
“Daha iyi netice alacaksak tabii ederiz” dedi.
Yazıyı hazırladım ve yolladım; tahmin ettiğim gibi Sayın Şahin’den bir daha ses çıkmadı. Daha sonra ilişkimiz farklı kulvarlarda devam etti ancak bir daha bu konulara dönmedik. Bu görüşmelerdeki yazıları size sunuyorum.
Yer bittiği için, önümüzdeki hafta bu yazı ile ilgili söylemek istediklerimi özellikle CHP yöneticilerine yöneltmek istiyorum.
Bana biraz karanlıkta göz kırpıyorlar gibi geliyor..
Başbakan Yardımcısı
Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Ali Şahin
Dikkatine
6 OCAK 2004 ANKARA
Saygıdeğer Bakanımız;
Ülkemizdeki en önemli problem işsizlik; diğer bir deyimle yatırım azlığıdır.
Buna sebepte yatırımcının (gerek yerli gerekse yabancı) bürokratik engeller ve “karar erteleme ve değiştirmeleri” yüzünden yatırımdan kaçmalarıdır.
Gerek insanların gerek müesseselerin gerekse milletlerin hayatında en önemli olgu “doğru karar” olgusudur. 21'inci asırda buna birde “süratli olma” keyfiyeti eklenmiştir. Yavaş karar yanlış karardan farklı değildir.
Bu durumu süratle düzeltecek bir yönetim sistemini size takdim etmek; böylelikle ülke ekonomisine faydalı olmak istiyorum.
40 yıllık çalışma hayatını, genelde uluslararası kurumlarda (BM) ve çok uluslu şirketlerde -Otomotiv ve akuakültür (deniz ürünleri üretimi)- sektörlerinde geçirmiş bir yönetici / yatırımcıyım.
Özellikle akuakültür konusunda, kurucusu olduğum Türkiye Akuakültür Derneği Başkanı olarak FEAP (Avrupa Akuakültür Üreticileri Federasyonu) ve Avrupa Komisyonu ile yaklaşık 7 yıl çalıştım.
Bu geçen uzun sürelerde batıyı "Batı" yapan "yönetim sistemi”ni kavradığımı söyleyebilirim.
Bunu sizinle paylaşmak ve isterseniz, uygulama için yardımcı olmak isterim.
İlişikte sunduğum ve sözlü olarak takdim etmeye gayret ettiğim, bu “karar oluşturma sistemi” benim icadım değildir. Genel de Batı’nın, özel olarak da Avrupa topluluğunun bir nevi hükümeti olan komisyonunun kullandığı mekanizmadır.
Eğer siyaseten bu olguya müspet bakarsanız gerekirse icra erkini paylaşabilirseniz çalışmaya başlayabiliriz.
Yeri gelmişken, teklifimde ticari bir kaygı taşımadığımı belirtmek isterim.
Saygı ve Sevgilerimle
İskender Aruoba
Devler karar mekanizmasına yeni bir bakış
—1950’den bugüne kadar yönetimde olan siyasilerin hepsinin "yetersiz" olması olası değildir ancak "devlet karar mekanizmasının" yetersiz olduğu kesin. (Su-i niyetli kararlar hariç!)
—Almanya göçmen köylülerimizi birinci sınıf uzman işçi yapabildi. Ayni köylüler ülkemizde genelde çok başarılı olamıyorlar. Demek ki Almanlar "başka bir şey yapıyorlar." Bu başarının sebebi "farklı yöntembilim"dir.
—Gelişme için yeni yatırımlar lazım. Tüm izin ve kontrol devlette. Bu yetki iyi kullanılmıyor. Buna bürokrasi diyoruz.
—Bu izin ve kontrolün uygulanmasında "net olarak ifade edilebilen, tartışmaya açık olmayan" kurallar yok. Muğlaklık kişisellik ve topu başka "bürokrata" atma var.
—Devlet geleneğimiz, status quo'nun uygulanması, mesuliyetten kaçmak, yani önce "hayır" demekten geçer. (İş yapmazsan yanlış yapmazsın.)
—Evet'in elde edilmesi (yani yatırım yapılması) genellikle siyaseten işe yaramak, eş-dost ilişkisi veya maddi menfaat verebilmekten geçebilmektedir. Hal böyle olunca bazı yatırımcıda “illegal ve immoral” davranışlarda bulunmayı hak sayıyor. Hatta çaresiz kaldık diyorlar. Haklıdırlar.
—Ülkemizde her ekonomik faaliyet, AB ülkeleri ile rekabet edebilir olmak zorunda; Çünkü taraflar gümrükle korunmuyorlar. AB'li bir yatırımcı hangi safhada ne kadar, nereye, nasıl yatırım yapacağı konularında, AB uzmanlarından destek alır.
—AB’de uzman olmak iyi maaş almak demektir. Bundan ötürü iyi teknokrat ve bürokratlar AB komisyonunda çalışırlar; Ancak, yine de kararları yatırımcı ile "beraber" alırlar. Çünkü "usül budur." ABD'deki board'lar gibi.
—Misal olarak ekte takdim edilen 14.üncü Genel Müdürlük'ün (DG Fish) karar için kullandığı “planery commitee” yapısını inceleyiniz.
—Ülkemizde iyi uzmanlar özel sektördedir. Devlet şartlarında ender iyi uzman bulunur.
—Devlete çalışan bürokratların uzmanlık bilgileri AB üretimi ile rekabete yeterli olmayabilir. Yatırımcı ise bilgili olmak zorundadır; yatırımının mesuliyeti, sadece kendisinindir.
—Desteklenmiş bir yatırımcıda bir devlet memuru kadar vatanperverdir. Sadece kendi yatırımını düşünmesini önlemenin yolu o sektördeki "tüm" yatırımcıların devlet nezdinde temsil edilmelerinin sağlanmasıdır. Ortak menfaat böyle bulunur
—Türk devleti, vatandaşların "bir araya gelerek bir şeyler yapmasına" gelenek ve yasal olarak soğuk bakmıştır. (Dernekler yasası kurumsal bir kimlik için yeterli değildir.)
—TOBB’un bugünkü yapısı ile ne derece işlevini yerine getirdiği tartışılır.
AB kurumlarında bu yapıda bir kurum yoktur.
—O sektörde oluşmuş sivil toplum örgütü yoksa Devlet oluşmaya yardımcı olmalıdır.
—Devlet ve Özel sektörün beraberce verdiği kararlar "mecburen" şeffaf olacak kapalı kapılar ardında değiştirilemeyecektir.
—Devletin, o sektör için alacağı kararları, o sektörle resmen paylaşması çağdaş yönetimdir. Bu Usul devlet-millet hayatımızdaki her konuya uygulanabilir.
—Ancak, Bu sisteme geçilmesi, çok radikal Siyasi karar gerektirir. Çünkü bu “istenirse kullanılır bir danışma mekanizması değil” kalıcı ve resmileştirilmiş bir “karar alma” mekanizmasıdır.
—Eğer bu kararınız varsa derhal bir dosya hazırlayarak size takdim etmek isterim.
Bu noktada;
Gerek Brüksel’de gerekse ülkemizde (Avrupa Birliği Gn. Sekreterliği dâhil olmak üzere) Uzmanlarımızla; TOBB’ dan da destek alarak Ülkemiz yatırımlarını sektörel bazda inceleyerek size “Hangi Bakanlıkta hangi komisyonun ve komitenin kurulması gerekir?” tarzında bir geniş rapor vermeyi isterim. Bu raporun hazırlanmasında sadece belirli masraflar istenecek; kar amacı güdülmeyecektir.
Bu rapor kabul edildikten sonra; Bir TV istasyonunda “o sektördeki” bürokrat ve yatırımcıların Zatıâlinizin yönetiminde bir açık oturumda bir araya gelerek; Kamuoyu önünde nasıl “BERABER” çalışacaklarının görüşmesini yapmalılar. Böylelikle toplum bilinci ve katılımı da sağlanmış olur. Bu program toplumun ilgisini çeken tüm sektörlerde yapılmalıdır.
Bunların yapılmadığı ve eski bürokrasinin devamı haline korkarım 1950’den buyana süregelen, iyi birkaç yıl, daha sonra yüksek enflasyon ve ekonomik krizler önlenemez.
Bu yazılanlar ile kendime bir kazanç veya mevkii talebim yoktur.
Söylemeye çalıştığım ana fikir;
Hakkında karar verilenlerin karara iştirak etmesidir.
Bütün bunları organize edebilmek için yapılması gereken çalışmalara destek vermek için olurunuzu beklerim.
Saygılarımla
İskender Aruoba
6 Ocak 2004 Ankara