İskender Aruoba

27 Mayıs 2023

Can Pulak, Babala TV, seçim...

Yarın son seçim var. Kemal Bey 1-0 değil 3-0 mağlup başlıyor. Bugün o sakin adam bar bar bağırıyordu!

Yarın seçim var, iktidar adayı Recep Bey, önce neler neler yaptığını anlatıyor; Sen ne yaptın? diye soruyor ve hemen sonra muhalefet adayı Kemal Beyi aşağılamak ile meşgul oluyor. Üstat; Kemal Bey muhalefet lideri! Ne yapmalı idi yani? O da bu defa Tunceli’den İzmir’e otoyol, ya da Büyükada’dan bostancıya köprü mü yapsaydı yani?

Geçen haftaki yazımda Sinan Oğan’ı beğendiğimi yazmıştım. Söylediği her sözde Atatürkçülük vurgusu vardı ve bunun bir temel gaye olması gerektiğini söylüyordu.

Ben gazeteci olmadığım için, farkında değilim, meğerse 2012’de MHP milletvekili iken bir Meclis konuşmasında, AKP’li vekillere hitaben; “Sizin için Allah korkusundan bile daha önce geliyor Başbakan korkusu. Nedir bu haliniz, aklınızı başınıza alın. Recep Tayyip Erdoğan korkusu sizde Allah korkusundan daha öteye gitmiş” dediği için onlardan dayak yemiş;

Fark etmemiş; üç gün önce kendini davet ettirmiş, AKP’ye gitmiş Recep Bey ile görüşmüş ve onlar ile “anlaşmış"

Bence bu arkadaş, kendi ifadesi ile “Cehennemin kapısını içerden kapattı!..”  

Tam 21 dakika 41 saniye süren bir otel konuşması ile basına “ilk 20 dakika, zaten herkesin bildiği aday olduğu ana kadar geçenleri anlattı. Son bir dakika “Atatürkçü ve milliyetçi ilkeleri çerçevesinde Recep Tayyip Erdoğan’a oy verelim! ”dedi ve gitti.

Ayrıca “Her türlü istişareyi yaptık !” diyerek yalan söyledi. Çünkü Mensubu bulunduğu Ata İttifakı’nı kuran ve onu Cumhurbaşkanı adayı yapan Zafer Partisi Başkanı Prof. Ümit Özdağ, Millet İttifakı ile anlaştı ve Sinan Oğan’ın kendi başına hareket ettiğini söyledi.

Ben, bütün bu siyasi karışıklık arasında tam “artık politika yazmamam gerek! Aklım ermiyor” diye yazacakken, iktidar tarafının Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir videosu ile PKK’lıların videosuna monte edip sanki Kemal Kılıçdaroğlu PKK ile beraber “Haydi Haydi!” diye şarkı söylüyor haline sokup anti propaganda yaptıklarını gördüm.                                                              

Aynı akşam, Cumhurbaşkanı “Ama montaj, ama değil!” deyiverdi. Sonra da “kıvrak zekalı gençler” bu montajı yapmışlar” dedi. Ağzım açık dinledim..

Ben epeyce yaşlı bir adamım, 1960’da Ankara Büyük sinemanın önünde 555 K mitinginde atlı polisten sırtıma cop yemiş biriyim. O günden beri ülkede yapılan bütün seçimleri hatırlarım.

50’li yıllarda Ankara Radyosu Çocuk saatinde çalıştığım için Adnan Menderes’in “Vatan Cephesi” ile başlayan “algı operasyonlarını” çok iyi bilirim. O zamanın baş spikeri Can Okan Demokrat Partiden gelen talimatlar ile “Vatan Cephesine katılanlar” listesi okurdu. İsimlerin çoğunluğu uydurma idi. Benim de adım birkaç defa okudu. Biz de yeni uyduruk isimler bulunmasında Can Ağabeyimize destek verirdik. O da Yassıada’da yargılandı ancak tabii olarak beraat etti.

Daha sonraki yıllarda gelen siyasiler, Vatan Cephesi ve getirdiklerinden ders almış olmalılar ki bu seviyede Algı operasyonu yapmadılar. Hatta birbirlerine hakaret etmediler, ama seçimlerde tabii olarak bazı olumsuzluklar olurdu.

Ancak; bugünkü kadar adaletsiz bir seçim hiç yaşamadım; kulaklarıma inanamadığım sözler duyuyorum.  Üstelik bu hakaretler sadece rakip siyasetçilere değil,  ülkenin yarısına da şamil ediliyor.

Bunları yaşadıktan ve duyduktan sonra; Ülkede “tarafsız siyaset yazmanın” sahici bir sanat olduğunu ve başarılı olmak için neyin yalan neyin doğru olduğunu anlayabilecek farklı bir “meziyet” sahibi olmak gerektiğini anladım. Kendimi de suçlamaktan vazgeçtim. Öyle ya size söylenen sözler ve davranışlara bakarak karar verip yazı yazarsınız. Hangisi yalan hangisi doğru hangisi algı, hangisi sahte ya da montaj nereden bileceksiniz?

Kendimi affetmek üzere iken, ülkenin yetiştirdiği önemli gazetecilerden, Rahmetli Özal’ın başdanışmanı, kadim dostluğumuz ile iftihar ettiğim Can Pulak’ın yazısını okudum:            

“Nerelerden nerelere savurduk Türkiye’yi.. Doğru dürüst yönetilemedik bir türlü. Bizi yönetmek üzere parti kuranlar, hazineden de yardım alarak, milleti birbirine düşürdüler. Kimi aklına eseni yaptı, kimi oy alabilmek için taviz üstüne taviz verdi Anayasa ve yasalardan. Siyasetçilerin yaptıkları kavgalardan, bizim üstümüze oynadıkları oyunlardan, dini siyasete alet etmelerinden yorulduk artık. Biz yorulduk ama siyasetçi yorulmuyor bir türlü. Taktik, oyun, tezgah, yalan, iftira, yolsuzluk ve usulsüzlük bitecek gibi değil. Seçimle düzelir sanıyoruz ama, kafalar aynı kafa oldukça bırakın düzelmeyi, daha da geriye gidiyoruz.

Siyaseti bir meslek haline getirdiler. Onlara öyle imtiyazlar tanıdılar ki, yeme de yanında yat.

Bol maaş, sekreter, danışman, araç ve telefon masrafları, ofisler, kıyak emeklilik, özel ve devlet hastanelerinde tüm aileye bedava tedavi, kırmızı pasaport, konukevleri, hangi birini sayayım ki..? İş mebus seçilmekte, bir kere seçildin mi, milletin parasıyla tüm sülaleyi kurtarıyorsun. Yarın bir kanun çıkarıp, (milletvekillerine katıldıkları oturum başı 1000 lira vereceğiz. Herkes kendi işinde çalışıp hayatını kazanacak. Tüm imtiyazları kaldırıyoruz) desek, milletvekili adayı bulamayız. 100’ün üzerinde siyasi partimiz var. Bunun 36’sı seçimlere katılabiliyor. Son seçimde 20 bin civarında milletvekili adayı vardı. Avantaj, menfaat ve gelir çok olunca, aday da çoğalıyor işte. Oysa bu kadar partiye ne gerek var? Koca Amerika’ya 2 parti yetiyor da artıyor bile.”

Can Pulak’ın yazdıkları ders niteliğinde.

Öte yandan, dün gece sıkılmadan BaBala TV’de Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan soru-cevap programını izledim. Kendisinin sabrına ve konulara hakimiyetine hem şaşırdım hem de hayranlık duydum. “Aykırı” hatta “kırıcı” sorulara bu kadar sükûnet içinde hiç teklemeden cevaplar verebilmek hem kendine güveni hem bilgi ve becerisini  anlatıyor! İnşallah kazanır.

Cumhur ve Millet ittifakı üst yöneticileri incelendiğinde kişisel vasıf olarak (tahsil, sivil hayat başarıları, dünyaya ait olma vs.) Kılıçdaroğlu ve ekibi açık ara önde görünüyor.     

Bu seçimde 20 bin vekil aday adayı varmış. Anlaşılıyor ki “devlet yönetimi” bir “özel sektör yatırım alanına dönmüş”. Bu arkadaşlar arasından sadece 600 kişi seçilecek. Ancak seçmen bu 20 bin kişinin kim olduğunu ne istediğini, bugüne kadar ne yaptığını, marifetinin ne olduğunu bilmesi mümkün değil. Parti disiplini açısından Parti başkanı tüm listeyi hazırlayıp seçmen önüne koyuyor; Vatandaş da listeden bir şey anlamayacağı için sadece parti başkanının kimliğine ne dediğine bakıyor.

Bu durumun adına “demokrasi” demek mümkün değil tabii.

Öte yandan bir genç kız (adını hatırlamadım) “dağdaki çoban ile benim oyum bir mi?” dediği için linçe uğramıştı.  

Biz hakikaten 60 küsür milyon seçmen olarak “kimi niye seçtiğimizi” biliyor muyuz?

TV’de izliyorum, bir doğu ilçemizde iki seçmene soruyorlar:

“Köyünüzde su elektrik var mı ?”  “Yoktur!” “Sizin vilayette AK Parti kazandı. Onların vekiline söylemiyor musunuz?” “Her seçimde söylüyoruz; yapmıyorlar, yalan konuşuyorlar!” “Şimdi kime oy vereceksiniz?” “Ak Parti’ye!”

Buna benzer onlarca seçim programı gördüm. Vatandaşın önemli bölümü bu “zihin durumunda!”

Bu durumda demokrasi uygulanabilmesi için gerek seçmene gerek adaya belirli “normlar” koymamız gerekmez mi acaba?

Can Pulak’ın “oturum başına 1000 TL” çözümü çok çarpıcı ve sahiden “maddi kazanç yerine siyaset yapmak isteyen; yani bilgi sahibi, paraya ihtiyacı olmayan, kendine güvenen adayları ortaya çıkartmaz mı? Yani bu 20 bin aday sayısı birden belki de 600’ün bile altına düşer?  Ancak buna kim karar verecek? Bu 20 bin arasından gelenler mi ? Unutun!

Yarın son seçim var. Kemal Bey 1-0 değil 3-0 mağlup başlıyor. Bugün o sakin adam bar bar bağırıyordu! “ne istiyorsun, seçime girmeyeyim mi istiyorsun!!”

TRT 34 saat Recep Bey’i göstermiş. Kemal Bey’i 34 dakika! Recep Bey konuşurken 27 TV kanalı yayınlıyor. Kemal Bey galiba 4 kanal. Seçimde kanun ve nizama uyulduğunu sağlamak ile görevli olan kişi ve kurumlara güven çok düşük. İçişleri ve Adalet Bakanı görevlerinin başında, hem de taraf yani aday! Yani Ak Parti takımı 13 kişi futbol oynuyor. Birden nüfusumuz nasıl 6 milyon artmış anlaşılamıyor, Türk vatandaşlarının bir bölümü Türkçe bilmiyor! YSK bir başka alem, Buna benzer onlarca handikap. Allah Milletimizin ve Kemal Bey'in yanında olsun… İşi çok zor.

Ben Recep Bey yerinde olsam bu seçimi kazanırsam çok gurur duymam…

Yazı bitmeden Akademik Nebati Bey'e de bir sözüm var: Geçenlerde bende dolar aldım; dolar alanları benzetme sıfatını sana aynen iade ederim…