İspanya'yı yeniden pençesine alan pandemiden, Madrid'in 40 dereceye varan sıcağından ve kraliyet ailesiyle ilgili skandallardan kaçıp, serin ve ıssız okyanus kıyısına, İberya Yarımadası'nın tam sol üst köşesindeki cennet Galiçya'ya[1] sığındık. Nereden bilebilirdik ki Kral VI. Felipe'nin babası, Onursal Emekli (Emeritus) Kral I. Juan Carlos'un da arkamızdan geleceğini?
Yakın zamana kadar çoğunlukla balıkçılıkla geçinen yoksul Galiçya, 19. yüzyılın sonundan itibaren büyük göç vermiş. Son durak çoğunlukla Latin Amerika. Küba'ya, Arjantin'e, Meksika'ya göç edip bizim Temel'e dönüşmüş Galiçyalı karakteri, "Bir İngiliz, bir Fransız, bir de Galiçyalı" diye başlayan fıkraların kahramanı olmuş.
Sonra memleketine dönmüş, kafasında bir şapka, şapkasında bir tüy, cebinde de bol parayla. Hemşehrileri "Indiano,"[2] yani Amerika'nın yerlisi adını takmışlar kesin dönüş yapan Galiçyalıya. Köyüne herkesin parmakla gösterdiği, göçtüğü yerlerden görüp yanında getirdiği farklı tarzda ve mütevazı Galiçya'da hemen göze çarpan görkemli bir ev yaptırmış, bahçesine de mutlaka bir palmiye kondurmuş.
Galiçya'da Indiano tarzı evler
Kayıp kralı bulana aşk olsun!
Meğer bizim gibi, eski Kral Juan Carlos da Galiçya kıyılarını severmiş. İspanya topraklarında son göründüğü yer olan Galiçya'daki Sanxenxo'da arkadaşlarıyla vedalaşan Juan Carlos, 3 Ağustos 2020 itibariyle kayıplara karıştı. Nerede olduğuna ilişkin henüz ne saraydan, ne de hükümetten bir açıklama geldi.
Spekülatif iddialar ise peş peşe. Bunlardan biri, Galiçya'dan sonra, Portekiz'in Porto şehrine, oradan da bir uçağa atlayıp Dominik Cumhuriyeti'ne gittiği. Yakın ahbabı, Galiçya kökenli ABD'li şeker ve gayrimenkul kralı Pepe Fanjul'un muhteşem tatil kompleksinde gözlerden uzak bir villaya yerleştiği.
Diğer bir iddia, Juan Carlos'un çocukluğunun geçtiği, ailesinin uzun süre sürgünde yaşadığı Lizbon'a gittiği, ahbaplarının tahsis ettiği gözden ırak bir yerde ikamet ettiği. Başka bir iddia ise Birleşik Arap Emirlikleri'ne gitmiş olabileceği. Ne de olsa dünyanın pek çok yerinde pek çok varsıl ahbabı var onursal emekli kralın.
İçinden geçtiğimiz kriz, çifte korona krizi. Tesadüf bu ya, İspanyolcada korona (corona) taç ve aynı zamanda kraliyet demek!
Kralın varsıl ahbapları
Sokaklarda çene çalan Galiçyalılardan "Arap şeyhlerinden birinin sarayına gitmiştir elbet" yorumları çalınıyor kulağıma. Kaldığımız köyde biri diğerine soruyor: "Eh koysalar cebine 100 milyon-cuk, altına da çekseler bir Ferrari-cik, sen de gitmez miydin çöle?" Sonra gülüyorlar. "Şu kadar verseler giderdim, bu olmazsa asla gitmezdim"lerle uzuyor sohbet.
Köydeki komşularımızın kahkaha eşliğinde dokundurdukları ahbap-çavuş ilişkileri, bavullarda taşınan, İsviçre bankalarına, Karayipler'deki vergi cennetlerine gönderilen, aklanan yüzlerce milyon avro iddiaları, eski kralın menzili muğlak yolculuğunun sebebi. Mekke-Medine hızlı tren hattı ihalesinin İspanyol şirketlerine verilmesini kolaylaştırdığı iddia edilen hediyeler (komisyon?), Panama'da kurulan vakıflar, eski kız arkadaşa gönderilen paralar skandalın parçalarından sadece bazıları.
100 milyon dolarlık minik bir jest
Bu mütevazı hediyelerden biri 2008'de Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın İsviçre'de Mirabaud Bankası'ndaki Lucum Vakfı (lehdarları Juan Carlos ve Kral VI. Felipe) hesabına gönderdiği 100 milyon dolar.
Bu grift ilişkilerin ortaya çıkardığı yüzlerce işlemin mali dolandırıcılık ve kara para aklama gibi suçlar kapsamına girmesi kuvvetle muhtemel. İsviçre'de, Juan Carlos'un eski kız arkadaşı Corinna Larsen'ı da kapsayan soruşturma devam ediyor.[3] Larsen, verdiği ifadede, Juan Carlos'un 2012'de hesabına gönderdiği 65 milyon avronun komisyon ya da para aklamayla ilgisi olmadığını, "sadece kralın sevgi ve ihtimamının göstergesi" olduğunu iddia etmiş.
İspanya'da Başsavcılık Mekke-Medine tren hattı ve diğer konular kapsamında suç teşkil edebilecek eylemleri soruşturmaya başladı. Elbette, kral olduğu dönemde (1975-2014) Juan Carlos'un dokunulmazlığı ve şahsi masuniyeti bulunuyor.
Kralın oğluna mektubu ve kutuplaşmış tepkiler
Juan Carlos, oğlu VI. Felipe'ye bıraktığı mektupta özetle şöyle diyor:
"İspanyol halkına, kurumlarına ve Kral olarak sana en iyi hizmeti sunma inancımın rehberliğinde yurtdışına taşınma kararımı iletiyorum. Bu üzüntüyle ama sükûnetle verdiğim bir karar."
Kral VI. Felipe, babasının kararını takdirle karşıladığını belirtiyor ve tarihi mirasının altını çiziyor.
Onursal Emekli Kral I. Juan Carlos ve Kral VI. Felipe: Baba ve oğul
Toplumun bu kadar kutuplaştığı bir dönemde kral, henüz bilinmeyen bir ülkeye "gönüllü sürgün gitti, taşındı, kaçtı, terk etti, terk etmek zorunda bırakıldı, linç edildi" gibi birbirinden son derece farklı fiillerle anılıyor. Kimilerine göre "adaletten kaçtı," henüz hakkında açılmış bir dava olmamasına rağmen. Kimilerine göre ise, hükümetin ve bağımsızlık yanlılarının başını çektiği bir karalama kampanyası sonucunda memleketini terk etmek zorunda bırakıldı.
Vatana ihanet mi, yoksa hizmet mi?
Belli ki, uzun süredir eski kralın İspanya'dan ayrılmasının pazarlığı yapılıyor Zarzuela Sarayı[4] ile hükümet arasında. Kralın gidişinin hükümetle saray arasında "eşgüdüm ve işbirliği sonunda verilmiş bir karar" olduğu vurgulanıyor.
Başbakan Pedro Sánchez, "Kurumlar değil, kişiler yargılanıyor" diye vurgularken, kraliyetin devamını savunduklarının, anayasaya bütünüyle bağlılıklarının altını çiziyor.
Ancak, koalisyonun Unidas-Podemos kanadı bu pazarlık sürecine dahil edilmediğini iddia ettiği gibi, eski kralın "adaletten kaçmasının kabul edilemez olduğunu" vurguluyor. Podemos'un lideri Başbakan Yardımcısı Pablo Iglesias, "ufukta cumhuriyetin göründüğünü" söylerken kraliyetin devamını referanduma götürmeyi öneriyor.
Parlamentodaki diğer sol ve bağımsızlık yanlısı partilerin tavırları da Podemos'la örtüşüyor. Uzun zamandır peş peşe gelen yolsuzluk skandalları, solun monarşiye karşı cumhuriyet bayrağını tekrar sandıktan çıkarmasını kolaylaştırıyor.
"Hazin veda / Kralın vatana son hizmeti"
Solda durum böyleyken, sağ partiler (Halkçı Parti, Ciudadanos ve Vox) eski krala methiye düzmeye devam ediyor ve hakkındaki iddiaların kanıtlanmadan hükmü olmadığını iddia ya da imâ ediyor.
Sağ tandanslı medya adeta yas tutuyor. "Bu hazin ayrılık Juan Carlos'un vatana son hizmeti. 82 yıl önce sürgünde (Roma'da) başlayan hayatını kendi rızasıyla tekrar sürgüne taşımak, emekli kralın monarşiyi kurtarmak için yaptığı büyük fedakârlık. Zât-ı âlinin bitmez tükenmek bilmeyen âlicenaplığının sadece yeni bir göstergesi."
La Razon gazetesine göre, "başımızı yerden kaldıramamız, utanmamız lazım" kralı hayatını adadığı ülkesini terk etmeye mecbur ettiğimiz için.
Kemalettin Tuğcu'nun öksüz-yetim kahramanlarını aratmayan bir melodramla anlatılıyor Juan Carlos'un başına gelenler. 1948'de, daha 10 yaşında iken bir diktatörün, Franco'nun eline "eti senin, kemiği benim, ama vakti gelince kral benim" diye teslim edilmiş Prens Juan Carlos, hem de öz babası tarafından. Lizbon'da sürgünde yaşayan babası bir trene bindirip daha önce hiç görmediği İspanya'ya göndermiş prensi. Kendisinin tabiriyle "babası ile Franco arasında pinpon topuna dönüşen" prens, 1969'da Franco'nun halefi ilan edilmiş.
Diktatör Franco ve halefi Juan Carlos
Çocukluğu aristokratların eline bakarak geçmiş, dolayısıyla yoksul ölmekten ve sürgünden çok korkarmış. Bu kadar korku varsa serde, belki de anlamak gerekir köşeye birkaç milyon atıvermesini.
Diktatörün halefinden "demokrasi kahramanı" Juan Carlos'a kralın yolculuğu
İspanya'nın demokratikleşme sürecini Kral Juan Carlos'suz anlamak mümkün değil. Özellikle kırk yaş üzeri İspanyolların hatırı sayılır bir bölümü için Juan Carlos, diktatör Franco'nun halefliğinden demokrasi savaşçısına dönüşen bir kahraman.
Franco'nun 1975'de ölmesinin ardından yerine geçen Juan Carlos, Franco'nun yetkilerine sahipken, yani istese diktatörlüğü pekâlâ sürdürebilecekken, teslim aldığı diktatörlüğü kan dökülmeden ve ülke bölünmeden feshetme ve demokratikleşme yoluna gidiyor. Sürgüne gidenler geri dönüyor, Komünist Parti dahil tüm partiler yasallaşıyor.
Tam 41 senelik aradan sonra, 1977 yılında İspanya seçimlere gidiyor. 1978'de ise demokratik hak ve özgürlükleri, güçler ayrılığını garanti altına alan ve en önemlisi de kralın yetkilerini son derece sınırlayan laik anayasa kabul ediliyor. Yani, kral kendi ellerinin bağlanmasına adeta öncülük ediyor. 1981'de askeri darbe girişimini engellemesi ve kararlılıkla demokrasiyi savunmasıyla meşruiyeti ve popülaritesi artıyor.
Toplum(lar)daki dönüşümü okuyabilmek
Juan Carlos'un toplumdaki dönüşümü ve beklentileri siyasilerden daha iyi okuduğu, özellikle 1970'lerdeki demokratikleşme beklentisini iyi anladığı söyleniyor. Tabii, kralın, demokratikleşme arzusuna ket vurmanın nasıl sonuçlar getirebileceğini hesaplamış olması da mümkün.
Zira, kayınbiraderi (eşi Sofia'nın kardeşi) Yunanistan Kralı II. Konstantin'in başına gelenler ders çıkarılacak cinsten. Albaylar Cuntası'nın monarşiyi feshetmesi, ardından 1974 referendumuyla sona eren kraliyet ve sürgün Kral Juan Carlos ve Kraliçe Sofia'nın -muhtemelen hiç istemedikleri kadar- yakından izledikleri süreçlerdi. Yani, Yunanistan örneği adeta Zarzuela Sarayı'nın içindeydi.
Prens Juan Carlos ve kayınbiraderi devrik Yunanistan Kralı II. Konstantin
"Monarşi yanlısı değilim, sadece Juan Carlos'çuyum"
Son on yılda patlak veren skandallara kadar "Monarşi yanlısı değilim, sadece Juan Carlos'çuyum" sıklıkla duyulan bir cümleydi. Bu hem Juan Carlos'un kimliğinde vücut bulmuş demokratik dönüşümü sahiplenmek, hem de istikrar yanlısı, pragmatik bir duruştu. Ancak, ardı arkası kesilmeyen skandallar ciddi bir meşruiyet krizi yarattı.
Botswana'da Fil Avlarken eldeki meşruiyetten olmak
2012 Nisan ayında İtalyan La Stampa gazetesi şöyle bir başlık atmış: "İspanya'da iki kraliçe var, biri, yani resmi olan, Sofia, diğeri ise Corinna zu Sayn-Wittgestein."[5] Bu iddia, 2012'de, ülkenin içinden geçtiği derin iktisadi krizin tam ortasında, "işsiz gençleri düşündükçe gözlerime uyku girmiyor" diyen Kral Juan Carlos'un arkadaşı Corinna ile birlikte Botswana'da fil avlaması üzerine ortaya çıkmıştı. 40 bin avroya mal olan av seyahatinin sponsorunun Suudi Kraliyet Ailesinin danışmanlarından ve Juan Carlos'un ahbabı Muhammed Eyad Kayali[6] olduğu ortaya çıkacaktı.
Kral I. Juan Carlos Bostwana'da fil avında (2012)
Üstüne üstlük Juan Carlos, Botswana'da avlanırken düşüp kalçasını kırmıştı, zaten skandal da, apar topar İspanya'ya getirilmesiyle su yüzüne çıkmıştı. Emekli kralın hâlâ hafif topallaması ve bastonla yürümesi avladığı fillerin âhından mıdır, yoksa yüzde 30'u işsiz gençlerin mi, tahmin etmek zor.
Kral bu olay sonrasında televizyon ekranlarında gözleri dolarak İspanyollardan özür dilemişti, "yanlış yaptım, bir daha yapmayacağım" diye. "Kral özür diler mi hiç!" tepkileri yükselmişti. Dönemin Dışişleri Bakanı García-Margallo'ya bakılırsa, özür onu "bizden biri" yapmıştı.
İddialara göre, Kralın Corinna Larsen ile ilişkisi 2004'te Ciudad Real'deki (İspanya) bir av partisinde başlıyor. İlişki pek çok kişi tarafından bilinse de, 2012'deki Bostswana-fil skandalına kadar medyanın gündeminde değil. Kralın daha önceden de "arkadaşları" olmuş, dolayısıyla çok yeni bir haber de değil.
Botswana'daki fil avı, Juan Carlos'un 38 yıllık krallığının en zor dönemi. Şimdi cezaevinde olan damadı Iñaki Urdangarin'in karıştığı yolsuzluk davasıyla birleşince kralın saygınlığı ve meşruiyeti sorgulanmaya başlanıyor. Yakın arkadaşlarının iddialarına göre, şimdilerde emekli kral yine gözleri dolarak şöyle diyormuş: "Ne yazık, yeni nesil beni sadece filler, bavullar ve Corinna'yla hatırlayacak."
Krizler ve toplumsal mutabakatın erozyonu
Uzun sözün kısası, İspanya'da kraliyet ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya. Bunun tam da pandeminin, GSMH'nin yüzde 19 daralmasına yol açacağı tahmin edilen derin iktisadi krizin ortasında patlıyor olması tesadüf mü peki? Başka birçok örnek ve akademik yazından bildiğimiz kadarıyla, derin iktisadi ve siyasi krizler var olan kurumların, hatta siyasi rejimlerin sorgulanmasına ön ayak oluyor.
İspanya örneğinde bunu, 2008-2009'de ortaya çıkan küresel finansal kriz ve avro krizinden itibaren gözlemek mümkün. 1990'larda her şey iyiye giderken, AB'nin çiçeği burnunda üyesi İspanya varsıllaşırken, demokrasi konsolide olurken, orta sınıf genişlerken, demokratik dönüşümün, yeni anayasal düzenin, AB yolculuğunun mimarı ve garantizörü diye addedilen kraliyete güven yüzde 75'lere çıkmışken, 2010'ların başında bu oran yüzde 35'lere düşüveriyor.
1978'de yeni anayasa üzerinden oluşan toplumsal mutabakatın, otuz altın yılın ardından 2008'den itibaren erozyona uğradığını, içinden geçtiğimiz skandallı dönemde erozyonun daha da derinleştiğini gözlemek mümkün.
Peki cumhuriyeti tercih etmek neden bu kadar zor?
Başbakan Pedro Sanchez'le sağ partileri ortaklaştıran "anayasal istikrar" söylemi kaçınılmaz olarak monarşinin meşruiyetini de içeriyor. Burada iki nokta çok önemli. Biri kolektif hafıza, yani 1930'lardaki cumhuriyet, ardından gelen iç savaş ve içselleştirilmiş korku. İkincisi ise, olası bir anayasal değişikliğin, anayasanın diğer bileşenlerini de sorgulamayı beraberinde getirebileceği, bağımsızlık yanlısı Katalanların ekmeğine yağ sürebileceği endişesi.
İspanya'da anayasanın sürekliliği demek, neredeyse ülkenin birlik ve bütünlüğünün de sürekliliği demek. Yani monarşiye hiç de sıcak bakmayan pek çok siyasi oyuncu, monarşinin meşruiyetini sarsacak her türlü skandal ve edimin Pandora'nın kutusunu açıp, farklı siyasi talepleri beraberinde getirebileceğini, bunun da kendi siyasi geleceklerine mal olabileceğini düşünüyor muhtemelen.
"Kralın elini bağlamak": Kraliyetin ölüm-kalım meselesi
Eski kralın gitmesi ya da gönderilmesi kraliyet kurumunun içinden geçtiği meşruiyet krizini aşmak için atılan adımların sonuncusu. 1975-1978 aralığında Juan Carlos'un kendi yetkilerini sınırladığı gibi, VI. Felipe de kraliyetin elini bağladığının mesajını veriyor. Babasının kamusal fonksiyonlarına son veriyor, hediyelere sınırlama getiriyor, kraliyet ailesinin hesap verebilirliğini, saydamlığını genişleten önlemler alıyor.
İspanya'da karantinanın başladığı 15 Mart 2020 günü, kraliyetin geleceği için de önemli bir gündü. Yazının başında söz ettiğim Lucum Vakfı skandalının ortaya çıkmasının ardından Kral VI. Felipe babasının mirasını reddettiğini ve Onursal Emekli Kralın yıllık 194 bin 232 avroluk maaşını da kestiğini açıklıyordu.
Bu adımlar, Juan Carlos'un şahsında erozyona uğrayan kraliyet kurumu için bir varoluş mücadelesi.
Eğer Juan Carlos Dominik Cumhuriyeti'nde ise, Latin Amerika'dan kesin dönüş yapan Galiçyalılar gibi belki o da Indiano olarak geri dönecektir memleketine. Artık, beraberinde getirdiği palmiye ağacını Zarzuela Sarayı'nın bahçesine mi diker, yoksa damadı Iñaki ile komşu olacağı cezaevinin bahçesine mi, onu zaman gösterecek.
Bu uzun yazıyı Cádiz dolaylarından eğlenceli bir chirigota ile bitireyim. Chirigota, Cadiz Karnavalı'nda sahneledikleri halktan insanların bir araya gelip satir (taşlama/hiciv) formunda söz, müzik, dramaturji kendilerine ait mini-müzikaller.[8]
Kraliyete meydan okuyan Los Mafiosos özetle şunu söylüyor:
"Koysun bakalım koronayı (tacını) halkın takdirine.
'Evet' çıkarsa tanıyalım kralı.
Ama sonuç 'hayır' olursa, çekin gidin ve başlasın yeniden hikâye."
[1] İspanya'nın 17 özerk bölgesinden biri olan Galiçya ülkenin kuzeybatısında yer alıyor. Doğu Avrupa'da bugünün sınırlarıyla Polonya-Ukrayna arasına düşen ve 1. Dünya Savaşı'nın cephelerinden biri olan Galiçya ile karıştırılmasın. İki Galiçya'nın karıştırılmaması konusunda beni uyardığı için sevgili babama teşekkür ediyorum.
[2] Colombus (Kolomb)'un niyeti aslında Asya'ya, Hindistan'a ulaşmak olduğu için Amerika kıtasına dair pek çok şey Asya referanslarıyla adlandırılmış.
[3] Soruştırma Lucum'un yöneticisi Dante Canónica ve fon yöneticisi Arturo Fasana'yı da kapsıyor.
[4] Madrid şehir merkezine yakın kraliyet sarayı.
[5] Şimdiki ismiyle Corinna Larsen.
[6] Panama Belgelerine de adı karışmıştı.
[8] Aynı zamanda bu gruplara da chirigota deniyor.