İrfan Yalın

28 Temmuz 2019

Bisiklet 200 yaşında

İşiniz, yaşınız, sosyal ve medeni haliniz ne olursa olsun, mutlaka bir hobi edinin. İlgi alanlarınızı geliştirin, olabildiğince derinleştirin. Bisiklete binmek de bunlardan biri!

Bisiklete binmeyi nasıl öğrendiğinizi, ilk bisikletinizi, bisikletinizle yaşadığınız bazı anları siz de zaman zaman hatırlamaz mısınız? Yaz gecelerinde dolaşmalar, ufak-tefek tamir denemeleri ve bisiklet dostlukları. Çocukluğumuzdaki bisikletli günler bir yana, bazılarımız için bisiklet hem ulaşım vasıtası, hem zevk, hem spor, hem de sağlıklı yaşam için günlük yaşamın en büyük renklerinden biri değil mi?  

Geçen yıl dünyanın her yerinde bisikletin 200. yılı kutlandı. İnsanın iki ya da tek tekerlekli bir düzenek üstünde dengede durabilmesinin ve yol alabilmesinin, yani ilk bisikletin ortaya çıkışının ardından tam 200 yıl geçmiş. Ve bu 200 yıl içinde bisiklet sihirbazlara özgü bir gösteri aracı da olmuş, şeytan arabası olarak aşağılanmış da! Zaman zaman züppe atı, ya da atsız araba olarak da anılmış. Ama özellikle 1900’lü yıllarla birlikte dünyanın dört bir tarafında yaşayan milyonlarca kişinin günlük yaşamları için vazgeçilmez bir değer olmuş. Taşınabilirliği, düşük gelir seviyesinde olanlar için bile erişilebilir oluşu, yaşa, boya, kiloya ve cinsiyete uygun farklı tipleri ile nesiller arasındaki yolculuğunda dededen toruna geçiş yapan bisiklet kullanımı, hızını hiç kesmeden yarınlara doğru yol alıyor.

Da Vinci’nin bisiklet düşü

Aslında bisiklet düşüncesinin tarihsel arka planı 200 yıldan çok daha eskiye dayanıyor. Leonardo Da Vinci’nin bugün İtalya'nın Milan şehrindeki Ambrosiana kütüphanesinde saklanan çizimleri arasında,  bisiklet düşüncesini açığa vuran çalışmaları olduğu biliniyor. Da Vinci’nin 1493 yılında karbon uçlu kalemle hazırladığı bu çizimde, bugünün modern bisikletine benzer bir düşünceyi akıl süzgecinde yaşattığına inanılıyor.

Bisikletin tarihi konusunda yapılan bilimsel araştırmalarda, 16. ve 17. yüzyıllarda bazı kişilerin iki tekerlek üzerinde dengede durabilmeyi düşünmeye ve denemeye başlamış olmalarının izleri var, deniyor. Hatta 1790 yılında, Fransa’da, Comte Mede de Sivrac tarafından hazırlanmış ve adına “celerifere” denen  günümüzün skuturlarına benzeyen bir bisiklet mekanizmasının varlığından söz ediliyor.


Leonardo Da Vinci’nin çizimleri arasında bulunan eskizlerde bisiklet düşüncesini kurguladığı görülüyor. 

İnsanoğluna günümüzdeki modern bisiklete ulaşma konusundaki ilk cesareti Almanya’nın Karlsruhe şehrinde Baron Karl Von Drais vermiş. Karl Von Drais’in tahtadan yaptığı iki eşit büyüklükteki tekerlekten oluşan pedalsız ve sabit gidonlu düzeneği ile günümüzün modern bisikleti arasındaki “denge” ilişkisi önemli! Çünkü dümensiz düzeneğin selesine oturup da ayaklarla yerden güç alarak koşmak ve çok kısa bir süreliğine de olsa dengede kalabilmek, insanoğluna cesaret vermiş; bisikletin günümüze ulaşan yolculuğunu böylece başlamış.

Karl Von Drais, üzerinde dengede durabildiği iki eşit büyüklükte ağaç tekerlekli düzeneğini 1818 yılında tescil ettirmiş.

Babası üst düzey bürokrat olan Karl Von Drais, eğitimini ormancılık üzerine almış.  Brezilya’da bir süre çalışmış, küçük yaştan beri tekniğe olan ilgisi onu bazı keşifler yapmaya teşvik etmiş. Yazı ve et kıyma makinesi tasarımları üzerinde de çalıştığı biliniyor. Kendisine keşifler tarihinde sayfa açtıracak buluşunu Paris’teki Lüksemburg bahçesinde yaptığı bir gösteri ile geniş kitlelere tanıtan Karl Von Drais, 1818 yılında buluşunu tescil ettirmiş.

Alman vatandaşı, Baron Karl Von Drais’in tahtadan yaptığı pedalsız ve sabit gidonlu düzeneği ile bisikletin günümüze ulaşan yolculuğu başlamış

Her konuda olduğu gibi, bisikletin gelişiminin de ardında insanoğlunun bilimsel bilgiye ulaşma yolundaki direşken çabası var. Birbirinden çok farklı coğrafyalarda yapılan deneyler sonucunda ulaşılan verilerin ortak paydada toplanması ve akıl süzgecinden geçirilmesiyle birlikte bisikletin evrilme süreci başlamış. 1839 yılında İskoçyalı Kirkpatrick MacMilan hareket eden direksiyon ve pedal ekleyerek o güne kadar vücut ağırlığı ile yapılmaya çalışılan manevra kabiliyetini arttırmış. 1858 yılında ön tekerleğe eklenen pedalla bisiklete binmek bir nebze daha dengeli olmuş ama bu tasarım çok kötü ses çıkardığı ve binicisini rahatsız ettiği için “kemik sarsan” olarak anılmaktan kurtulamamış. 1860 yılına gelindiğinde Ernest Michaux ve Pierre Lallement tarafından geliştirilen tipi ile bisiklet daha kullanışlı olmuş ve “velocipede” olarak anılmış. Bazı yerlerde karşınıza çıkarsa şaşırmayın, bisiklet uzunca bir süre topraklarımızda da velespit olarak isimlendirilmiş. 1861 yılında gerek gidon, gerekse de pedallar daha da geliştirilmiş ama fren mekanizmasına hala bir çözüm bulunamadığı için meydana gelen ciddi kazalar bisiklet sevdalılarının gözünü korkutmaya devam etmiş.  

1870 yılında patlak veren Fransa - Almanya savaşı, Avrupa’da yeni yeni gelişmeye başlayan bisiklet endüstrisine ciddi zarar vermiş; hatta üretimi durma noktasına getirmiş. Ve bu tarihten sonra bisiklet üretiminde İngiltere söz sahibi olmaya başlamış.

 Mucitler tekerlek konusunda yoğunlaşmış  

Bu yıla kadar kullanılan metal tekerlekler 1880’li yılların başında içi dolu olarak üretilen lastik ile birleştirilmiş. “Yastık” denilen bu tekerlek tipi belli bir sürüş rahatlığı yaşatsa da ağır olması yüzünden çok kullanışlı olmamış. İngiliz mucit John Kemp Starley’in 1885 yılında tasarladığı tipi ile büyük ölçüde bugünkü şekline benzeyen modern bisiklet ortaya çıkmış. Ama belki de en önemli gelişme, aslen veteriner olan John Dunlop’un oğluna aldığı bisikletin sürüş keyfini beğenmemesi sonucunda metal tekerlek ile içi dolu lastik dış yüzey arasına, hava ile şişirilmiş şambrel eklemesi ile yaşanmış. Günümüz araba teknolojisinin de kalbini oluşturan bu buluş sonrasında bisiklet kullanımı son derece kolay ve zevkli bir hale gelmiş.

İngiliz mucit John Kemp Starley’in 1885 yılındaki çalışmalarında bisikletin bugünkü şekline benzeyen tasarımlar ortaya çıkmış    

Bu tarihten sonra kademeli olarak dünyanın her yerine yayılan bisiklet, sanayi devriminin ilerleyişiyle birlikte toplumların geniş kesimlerince benimsenmiş. Amerika’da, 1894 yılında, kadın hakları savunucularından Betty Bloomers öncülüğünde popüler olan bisiklet kullanımı bir nevi özgürlük simgesi haline gelmiş. İlginçtir, o yıla kadar Amerika’da kadın giyiminde hiç hoş karşılanmayan pantolon kullanımı, bisikletin yaygınlaşmasıyla birlikte tolere edilmeye başlanmış.  

Bisiklet yarışları başlıyor

Resmi olarak kaydedilmiş ilk yarış 31 Mayıs 1868’de Paris’te “Parc de Saint-Cloud” adıyla yapılmış ve bu yarışı İngiliz bisikletçi James Moore kazanmış. İlk kentten kente yarış 7 Kasım 1869’da Paris – Rouen arasında koşulmuş; kazanan 123 kilometreyi 10 saat 25 dakikada tamamlayan James Moore olmuş.

Olimpiyat Oyunlarının 1896’daki ilk yapılışından beri bisiklet sporu olimpiyat programının değişmez parçası olmuş.

Bisikletin Osmanlı’da duyulması Kırım savaşı sonrasında olmuş. Yurt dışına özellikle mühendislik okumak için gönderilen öğrencilerin bisikletle tanışmaları ve bunu döndüklerinde aktarmalarıyla kulaklar bu konuda dolmaya başlamış. Gelen sirklerin yaptığı sunumlarda, bisikletle gösteri yapanları izleyenlerin iki tekerlek üzerinde nasıl durulduğunu ve nasıl hareket edildiğini merakla izlediklerini ve izlemeyenlere aktardıklarını düşünmek yanlış olmaz kanısındayım.


1896 Yılında olimpiyat oyunlarına dahil edilen bisiklet yarışları bir daha da kürsülerden inmemiş

Osmanlıda aydın kesimlerde takip edilen Avrupa gazetelerinde yer alan bisiklet haberleri dönemin heyecanları arasındaki yerini korumuş olmalı. Bu konuda, Atıf Kahraman’ın Kültür Bakanlığı Yayınlarından çıkan “Osmanlı Devletinde spor” isimli koleksiyoner gözüyle tamamlanmış çalışmasından aktarılacak ilginç detaylar var. 1889 yılında Thomas Stones isimli bir Amerikalı bisikletle İstanbul’dan Erzurum'a gitmiş. Aynı yıl, Robert Oglesbe ve Horacey isimli iki Amerikalı bisikletçinin Paris’ten İstanbul'a bisikletle gidecekleri Fransa basınına konu olmuş, haber İstanbul gazetelerinde de yer bulmuş. İki Amerikalı bisikletçi, 11 Ekim 1889 günü öğleden sonra Edirnekapı’dan İstanbul'a girmişler.

Türkiye’de ilk bisiklet yarışması 15 Mayıs 1895 Çarşamba günü İzmir Bornova’da yapılmış. İzmir’de yayımlanan Ahenk gazetesinin verdiği habere göre o gün altısı bisikletli, dokuzu da düz koşu olmak üzere tam on beş yarışma düzenlenmiş. İzmir’de yapılan bu yarışmalardan 3 ay sonra, 18 Ağustos 1895 Pazar günü İstanbul’da da ilk kez bisiklet yarışması düzenlenmiş. Osmanlıda, 19. yüzyılın sonunda bisiklet yaygın olmasa da macera peşinde koşanların sevdası haline gelmiş. Hatta şehirler arasında yapılan bisiklet yolculukları Osmanlı basınında geniş yer almış.

1903 yılında icat edilen vites mekanizması sürücüye yokuşları daha kolay çıkma olanağı sağlamış. 

Bisiklet federasyonun sayfasındaki bilgilere göre ise Osmanlıda ilk bisiklet yarışları 1910-1912 yılları arasında Selanik’te yapılmış. Fenerbahçe Kulübü’nün bisiklet sporuna önem vermesiyle ilk yol yarışları Fenerbahçe, Maslak ve Bakırköy’de, pist yarışları ise eski Fenerbahçe Stadı’nda yapılmış. Bisiklet sporu 1923’te İdman Cemiyetleri İttifakının kurulmasından sonra FIAC üyeliğine kabul edilen Bisiklet Federasyonumuzun tasarruflarıyla gelişmiş. Bisikletteki ilk milli karşılaşma, 1927’de Taksim Stadı pistinde Bulgaristan ile yapılmış. Bisiklet Milli Takımımız ilk kez 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na katılmış.

Yirminci Yüzyıl, bisiklet kullanıcılarına hem özgürlüğü yaşatmış, hem de yolların kullanımında pay sahibi olduklarını hatırlatmış. İnsan aklının ve yaratıcılığının bir ürünü olan bisiklet, 200 yıldır insanoğlunun yaşamında var ama bugün bile muhafazakâr - yobaz çevreler tarafından eleştiriler alıyor, saldırılara maruz kalıyor. Aradan geçen bunca zamana karşın şeytan icadı olarak aşağılanıyor da! Bugün bile, başta Arap ülkeleri olmak üzere kadınların bisiklete binmesinin hoş karşılanmadığı ülkeler var.

Bugün dünyanın her yerinde bisikletin evrimini gözler önüne seren müzeleri görmek mümkün. Tabii ki, ülkemizde de bisikletin meraklıları olduğu gibi koleksiyonerleri de var. Tanıdığım bizzat yüze yakın bisikleti olan tanıdıklarımın yanı sıra içinde bisiklet bulunan pulları, resimleri, bisiklet dergilerini, bisiklet yarışlarına ait efemeraları, bisiklet aksesuarlarını ve genel anlamda bisiklet temalı şeyleri biriktirenler var.

Efendim, naçizane önerimi tekrarlıyorum; işiniz, yaşınız, sosyal ve medeni haliniz ne olursa olsun, mutlaka bir hobi edinin. İlgi alanlarınızı geliştirin, olabildiğince derinleştirin. Bisiklete binmek de bunlardan biri! Hobileriniz yaşamınızdaki renkleri arttırıp hayatı daha yaşanır kılacaktır, yarınlara olan beklentilerinize umut katacaktır.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.