Doğayla bağlantıda olduğumuzda doğanın kendine has bir döngüye sahip olduğunu fark ediyoruz. Dünyanın hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında attığı turlar sonucunda yeryüzünde birtakım değişimler yaşıyoruz. Geceler gündüzlere bağlanıyor, süreleri bir uzuyor bir kısalıyor, bazen eşitleniyor… Mevsimler gelip geçiyor… Ay halden hale giriyor. Hem içimizde hem de dünya üzerinde gelgitlere sebep oluyor. Gezegenler, yıldızlar yeniden konumlanıyor. Tüm bu sıradan gibi görünen fakat her biri olağanüstü olan değişimlerin doğadaki yansımalarına şahitlik ediyoruz. Ve bir yandan da tüm bu değişimlerin hayatımızda da yansımalarını hissediyoruz.
Kendimizle ve yaşadığımız hayatla ahenk içinde bir yaşamın ancak bir parçası olduğumuz doğayla kurduğumuz uyum içindeki ilişkiyle mümkün olduğunu düşünüyorum. Doğayı gözlemledikçe onun zekasına daha da çok hayran oluyorum. Değişen döngüler sonucunda yaşadığımız mevsimler, gün dönümleri, ekinokslar, ayın halleri gibi olağanın içindeki mucize olarak adlandırdığım anları da birtakım ritüellerle kutlamaya değer buluyorum. Bu şekilde bir parçası olduğum hayata şükranlarımı sunduğumu ve onu onurlandırdığımı hissediyorum.
İnsanlık tarihi boyunca doğayla iç içe yaşayan ve kendilerinin de doğanın bir parçası olduğu hakikatinin bilincinde olan topluluklar doğadaki bu döngüleri birtakım ritüellerle kutladılar.
Yeni yıl, Nevruz, Nardugan, Paskalya, Ramazan Bayramı, Şeker Bayramı, Hıdırellez gibi yüzyıllardır topluluklarca her biri kendine has ritüellerle kutlanan özel günlerle de doğayı, eski hikâyelerimizi, insanlığın tarihini, geleneklerimizi onurlandırmış oluyoruz. Bu gibi ritüeller insanları yan yana getiriyor, bir birlik hissi yaratıyor ve içimizi ısıtıyor.
Hıdırellez
Bugün Hıdırellez.
Hıdırellez de birçok kadim gelenekte olduğu gibi doğa döngüleriyle bağlantılı bir kutlama. Kendine has ritüellerle doğanın canlanmasının kutlandığı mevsimlik bir bayram. Asırlardır sürdürülen bir Balkan, Anadolu, Orta Asya ve Ortadoğu geleneği. Bu özel gün 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece kutlanıyor ve bu gece itibariyle artık yaz günlerinin başladığına inanılıyor.
Tarihte Hızır Günü olarak da bilinen Hıdırellez günü, insanlara bolluk ve sağlık dağıttığı, darda olanlara yardımcı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hakimi olduğuna inanılan İlyas'ın kavuştukları gün olarak kabul edilir.
Hızır ve İlyas'ın isimlerinin birleşiminden doğan Hıdırellez, baharla birlikte yaşamın tazelenmesini, şifayı, sağlığı, uğuru, canlılığı, uyanışı, bolluğu ve bereketi simgeler.
Hıdırellez içinde umut taşıyan bir kutlama. Çünkü hayal gücümüzü harekete geçiren bir gelenek. Geleneğe göre; hayatımızda olmasını istediklerimizi bir kağıda yazıyoruz ve hatta çiziyoruz. Bu hayal gücümüzü ve umudumuzu harekete geçiren bir eylem. Sonrasında dileğimizi geceyi geçirmesi üzere bir gül ağacına bağlıyoruz ya da bazı inanışlara gül ağacının dibine gömüyoruz. Ben son yıllarda kulaktan kulağa öğrendiğim, niyetime bereket katacağı söylenen bir şey daha yapıyorum ve dilek kağıdımı bir madeni para ile birlikte bağlayıp gül ağacına asıyorum. Ertesi gün de sabahın ilk ışıklarıyla dileğimi akan bir suya bırakıyorum. Yönteme dair birçok farklı fikir olabilir. Burada önemli olanın niyet, temiz kalple kurulmuş hayaller ve dilenen dilekler olduğuna inanıyorum.
Bir de geleneğin olmazsa olmazı gece yakılan ve üzerinden atlana ateş var. Ateşin üzerinden 3 kez atlanıyor ve ateşin üzerinden atlarken derdin, kederin döküldüğüne ve varsa üzerimizde bir uyuşukluk bu uyuşukluğun gideceğine inanılıyor.
Bu ateşin de yine illa büyük bir ateş olması gerekmiyor. Yine önemli olan niyet. Mesela benim, evin balkonunda tencere içinde ateş yakıp komşularımı çağırmışlığım bile var. Maksat birlikte olmak, hayata iyi dilekler sunmak ve kalplerin birliği olsun küçük ateş büyük ateş fark etmez.
Ben bu Hıdırellez Bodrum'dayım. Arkadaşlarımla birlikte keyifli bir ateşten atlama ritüeli gerçekleştireceğim. Gece de kendi kendimle kalıp hayallerimi ve niyetlerimi yazıp çizeceğim ve bir gül ağacına bağlayacağım.
Siz de hayal kurmayı ve umut etmeyi sevenlerdensiniz bu ritüeli yerine getirmenizi tavsiye ederim. Hatta Hıdırellez birlikte olmayı sevdiğiniz arkadaşlarınızla veya komşularınızla bir araya gelmek için güzel de bir fırsat olabilir. İyi hissettirecektir.
İstanbul'da olanlar için bir tavsiyem de Suzan Kardeş'in fikri olan ve BKM ile birlikte organize ettiği Hıdırellez Festivali. 5 Mayıs'ta Uniq Açıkhava'da. Uzun zamandır Hıdırellez geleneğini yaşatmak ve kalabalıklara tanıtmak için emek veren sevgili Suzan'ın şahane bir kutlamaya imza atacağına eminim. Müzik, dans, Suzan Kardeş, Ayta Sözeri, Simge Sağın ve sahneye çıkacak sürpriz isimlerle dolu keyifli bir festival olacağa benziyor. Gecenin sürprizi olan bir de ritüel alanı hazırlamışlar. Meraklısına duyurulur.
Attila Özdemiroğlu'nu anma
Attila Özdemiroğlu anma töreni
Artık fiziken yanımızda olmayan sevdiklerimizin varlığını hatırladığımız ve ruhlarını onure ettiğimiz anma törenlerinin de değerli bir ritüel olduğuna inanıyorum. Her inanışın ve insan topluluğunun kendine göre bir anma şekli var kaybettiklerini. Ama hepsinin de duygusu bir; yan yana gelerek sevdiklerini hatırlamak ve ruhlarını onure etmek.
Biz de kendi geleneklerimize göre Türkiye'nin en değerli bestecilerinden Attila Özdemiroğlu'nun ailesi ve dostları olarak 20 Nisan'da mezarı başında andık Atimizi. Yağmurlu bir bahar gününde Zincirlikuyu'da toplandık. Mezarlığa giderken yol boyunca bardaktan boşanırcasına yağan yağmur Ati'yi anmak üzere sözleştiğimiz saatte durdu. Tören bittikten hemen sonra da tekrar yağmaya başladı. Hayat resmen bize izin verdi anmamızı rahat rahat yapabilmemiz için.
Mezarlıklardaki coşkun yeşil beni her zaman çarpmıştır. Bu durum insana hakikati hatırlatır adeta. Hayatın doğal döngüsünü. Topraktan geldiğimizi, toprağa besin olarak ve başka canlılara can vermek üzere geri döneceğimizi. Yaşam ve ölümün nasıl da iç içe olduğunu.
Attila Özdemiroğlu
Zincirlikuyu mezarlığından da canlılık fışkırıyordu bahar yağmurlarının da bereketiyle. Sevgili Hepgül Özdemiroğlu, Yaprak Özdemiroğlu, Sarp Özdemiroğlu, canlarım Lara ve Lidya Özdemiroğlu ile sarılıp öpüştükten kısa bir süre sonra anma duası başladı. Hoca o kadar güzel ve kalpten okudu ki duaları gözlerimi kapattım ve kendimi dualara teslim ettim. Gözlerimi kapattığım an şehrin sesi durdu ve dikkatim yalnızca kuşların cıvıltısına, hafif rüzgarın ağaçlarda yarattığı uğultuya ve hocanın yumuşak ve kalbinden çıktığını hissettiğim bir tonda okuduğu dualara, surelere odaklandı. Herkes bildiği kadarıyla dualara eşlik ediyordu. Hocanın ses tonu ve duygusu öyle kucaklayıcıydı ki sanki bizleri de duaya eşlik etmeye davet ediyordu. Bildiğim dualar kendiliğinden ağzımdan dökülüyordu, bazı duaları ise anlamlarını bilmememe rağmen hissederek anlıyordum.
Hakim olmadığımız dillerde, kalpten, sevgi ve iyi niyetle kurulan cümlelerin tam olarak ne dediğini anlamasak da kalbimizle hissedebileceğimizi hatırladığım bir an yaşadım. Sevdiği insanı anmak, ona iyi dilekler göndermek için bir araya gelmiş ve hep bir ağızdan dualar okuyan, niyetler eden bir grup insandık. Çok huzur veren ve sevgiyi hissettiğimiz bir buluşmaydı.
Ati'yi uğurlayalı 8 yıl olmuş bile. Mezarının üzerinde büyümüş olan gül ağacı çekti dikkatimi. "Ati bir gül ağacı olmuş" dedim içimden. Bu kadar değerli bir insanı yakından tanıma fırsatım olduğu için şükran doldu kalbim. Tören boyunca paylaştığımız anlar geçti durdu kalbimden; Zekeriyaköy'deki evlerinde geçen coşkulu günler, dokunduğu her enstrümana can veren uzun parmakları, düğünümüzde bize kemanıyla armağan ettiği 'Por Una Cabeza' adlı beste, ellerimi birbirine vurarak oynadığımız ritim oyunları, çınlayan kahkahaları…
Ne mutlu ki; bu değerli insan Türk müziğine kattığı eşsiz ve ölümsüz eserleriyle her zaman bizimle. En çok bilinen eserlerinden benim de çok sevdiğim Firuze'yi buraya bırakıyorum. Onun hayata armağan ettiği eserlerini hatırlamak eminim size de iyi gelecektir.
Dünya Dans Günü
29 Nisan Dünya Dans Günü'ydü.
Dansın da bedenimiz ve ruhumuzu onure eden bir ritüel olduğuna inanıyorum.
Dikkatimizi hoşumuza giden bir müziğe verdiğimizde, eğer kendimizi müziğin ritmine teslim edersek bir süre sonra ruhumuz müzikle uyumlanır ve bedenimiz kendiliğinden hareket etmeye başlar. Bu özel anlar hayatın bin türlü haline rağmen insanın bedenini ve ruhunu özgür bıraktığı zamanlardır. Müzik ve dansla hem ruhumuzu beslemiş ve hem de bizi taşıyan bedenimizi onure etmiş oluyoruz. Ben fırsatını buldukça ister sokakta canım her istediğinde de evde dans etmeyi çok seviyorum. Her seferinde ruhumun ve bedenimin canlandığını hissediyorum. Size de ruhunuzun, bedeninizin deşarj olmaya, gevşemeye, beslenmeye, eğlenmeye ihtiyacı olduğunu hissettiğiniz anlarda sevdiğiniz bir müziği açıp dans etmenizi tavsiye ederim.
Bir süredir içinde olduğum ritimde sahne performansı izleme fırsatı olmamıştı. Bu hafta sevgili arkadaşım Banu Zeytinoğlu sayesinde mimarisini de çok beğendiğim Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bir modern dans topluluğunu izleme şansım oldu.
İtalya'nın önde gelen dans topluluklarından biri olan, dünyaca tanınan Komoco dans topluluğunun Pupo adlı modern dans gösterisi IBB Kültür'ün düzenlediği İstanbul Uluslararası Dans Günleri kapsamında Türkiye'ye geldi.
Komoco Dans Topluluğu
İBB Kültür, Cemal Reşit Rey'de 22 Nisan tarihi itibariyle İstanbul Uluslararası Dans Günleri kapsamında şahane etkinliklere imza atmış. Programa baktığımda dünyaca ünlü dans gruplarının yer aldığı bu sahne performanslarını geç fark ettiğim için üzüldüm.
Komoco'nun Pinokyo'dan esinlenerek, bir kuklanın dönüşümünü ve insanın ömür boyu süren içsel arayışını anlatan "Pupo" adlı dans gösterisine bayıldım. Dansçılar ara vermeden, 1 saat boyunca büyüleyici bir performans sergilediler. Müzikler ve koreografi beni öyle sardı ki ben de izleyici koltuğunda yerimde duramadım. Bedenim kıpır kıpır oldu. Işık kullanımı da gösterinin bütününe çok değerli bir katkı sunuyordu.
Bu arada salon tıklım tıklımdı. Buna çok sevindim. İnsanların, hafta içi iş hayatlarının ve trafiğin yoğunluğuna rağmen kültür sanat etkinliklerine zaman ayırıyor olduğunu görmek beni çok etkiledi ve umut doldum.
Gösteri çıkışı hemen CRR'nin programını edindim. Programa baktığımda iBB Kültür'ün "Cemal Reşit Rey Salonu'nu yalnızca bir konser salonu olmanın ötesinde müzik kültürü ile dolu bir sanat ve yaşam alanı haline getirme" idealini yerine getirmek üzere çok güzel bir program hazırlamış olduğunu fark ettim. CRR etkinlikleri Haziran sonuna kadar devam ediyor. Bir göz atmanızı tavsiye ederim. Eminim siz de programda ilginizi çekecek ve ruhunuzu besleyecek keyifli bir etkinlik bulacaksınızdır.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |