Ben bir süredir, daha önce hiç tanıklık etme fırsatımın olmadığı bu büyüleyici ve beni bir filmin içindeymiş gibi hissettiren anları Karaköy'de deneyimleme şansı yakalıyorum. Bu aralar haftada birkaç kere denk geliyor olduğum bu deneyim sırasında, her seferinde böyle bir anı ilk defa yaşıyormuşçasına çocuksu bir sevinç kaplıyor içimi.
Galata'nın önemli bir parçası olan Karaköy'ün tarihi 12. yüzyıla Cenovalılara kadar uzanıyor. 1800'lerin sonu 1900lerin başında Karaköy Rıhtımı inşa ediliyor. İstanbul'un ve memleketin ticaret, sosyal ve kültürel tarihine uzun yıllar katkı sunmuş olan bu değerli liman 2018 yılından beri Galataport İstanbul Liman İşletmeciliği olarak hizmet veriyor.
Liman yeni haliyle de memleketin ticaretine, turizmine, sosyal ve kültürel hayatına katkı sunmaya devam ediyor.
Bir köy kapasitesinde kruvaziyer gemileri
Temmuz ayı boyunca limana 22 adet kruvaziyer gemisi yanaşacakmış.
Bu gemiler limana yanaştıklarında dev cüsseleriyle koca apartmanları andırıyorlar. Yolcu kapasiteleri neredeyse bir köy nüfusuna yakın olan bu dev gemileri gözünüzde canlandırmanız için sayılar yardımcı olabilir.
Büyüklük olarak limana yanaşan benzerlerine örnek olarak "Voyager of the Seas" gemisinin bilgilerini paylaşabilirim. Gemi, maksimum kapasitede 3114 yolcu ve yaklaşık 1176 mürettebat taşıyabiliyor. Voyager of the Seas 15 katlı ve denizden yüksekliği 63,7 metre. Bu ölçüm geminin su hattından en yüksek noktası olan baca ve radar sistemine kadar olan yüksekliğini ifade ediyor. Yani bu şartlarda bu ve benzeri gemilerin, orta açıklıkta denizden yüksekliği 64 metre olan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün altından geçmesi mümkün değil.
Bir diğer dikkatimi çeken gemi ise "MSC Splendida". Onun bilgileri de şöyle; gemi 18 katlı ve maksimum 4363 yolcu ve 1370 mürettebat taşıyabiliyor. Geminin günlük yakıt tüketimi, hız ve diğer koşullara bağlı olarak yaklaşık 150-200 ton civarında olabiliyormuş.
Gemiler limandan sirenler ve kornalar eşliğinde ayrılıyor. Yolcular sahildeki insanlara, sahilde bulunan insanlar da gemideki yolculara el sallayarak, eğer akşam saatleriyse telefonlarının fenerlerinden birbirlerine ışık yansıtarak veda ediyor. Kısa da olsa insanlar arasında bir bağ kuruluyor ve coşkulu anlar yaşanıyor.
Eğer siz de limana demirleyecek olan bu dev gemileri yakından görmek ve denk gelir de limana yanaşmalarına veya demir alma seremonilerine tanıklık etmek isterseniz Galataport İstanbul Limanı'na yolunuzu düşürebilirsiniz.
Bu hafta sizlerle İstanbul'da bir süredir gezip gördüğüm, izleme fırsatı bulduğum, bana içimdeki çocuksu sevinci hatırlatan ve yaşama imkanı sunan etkinlikleri paylaşmak istiyorum. Dilerim size de ilham olur ve içinizdeki çocuksu sevinci harekete geçirir.
İstanbul Modern - Olafur Eliasson "Senin Beklenmedik Karşılaşman''
İstanbul Modern Müzesi, Galataport İstanbul projesinin kültür-sanata hizmet eden çok değerli bir parçası.
Bugünlerde de müzenin Süreli Sergi Salonu'nda İzlandalı - Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson'un "Senin Beklenmedik Karşılanman'' adlı sergisi yer alıyor.
Sergideki eserler; ışık, renk, algı, hareket, geometri ve çevre gibi sanatçının ilgi duyduğu konulardan aldığı ilhamla ortaya çıkmış. Eserlerin; izleyiciyi dinamik bir şekilde eserleri keşif sürecine dahil ederek izleyiciye interaktif bir deneyim sunan, renkli, eğlenceli, hareketli ve sürprizli haline bayıldım.
Eliasson'un özellikle müzenin deniz kenarında bulunduğu Boğaziçi'ndeki konumundan ilhamla mekana özgü tasarladığı çalışmalarından çok etkilendim.
"Günbatımı kaleydoskobu" adlı eser hem oyunlu ve sürprizli bir çalışma hem de sergi mekanında yerleştiği konumu itibarı ile Boğaziçi'ni ve kenti sonsuzluğa taşıyan bir algı yaratıyor.
"Kendini gören yavaş gün ışığı" adlı eser de kullanılan lamine renkli cam aynalar ve Boğaziçi'nden yansıyan ışık arayıcılığı ile izleyiciye sürekli dönüşen ve bulunduğu mekanı dönüştüren bir deneyim sunuyor.
Kendini gören yavaş gün ışığı - Olafur Eliason
Sergi, adında da vaat ettiği üzere bana kendimle beklenmedik karşılaşmalar yaşadığım bir deneyim sundu. İçimdeki çocuksu sevinci; beni ışığı keşfetmeye, ışıkla dans etmeye ve deneyimin bir parçası olamaya davet eden haliyle harekete geçiren bu sergiyi sanata ilgi duyan herkesin deneyimlemesini tavsiye ederim.
Sergi, 9 Şubat 2025'e kadar İstanbul Modern'de ziyaret edilebilir.
Kritik Alan Küresi - Olafur Eliasson
Kemal Sunal Müzesi
Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe - Suadiye sahilinde yaptığım sabah yürüyüşümü; bir süredir gitmeyi çok istediğim, Türkiye'de yaşayan pek çok insanın kahkahalarına, neşesine, çocukluğuna damgasını vurmuş Kemal Sunal'ın hatırasını yaşatmak üzere kurulmuş olan Kemal Sunal Müzesi ziyareti ile sonlandırdım.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla, Göztepe 60. Yıl Parkı içerisinde bulunan Anadolu Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğü binası yenilenmiş ve Kemal Sunal Müzesi'ne dönüştürülmüş.
Müzeye giriş ücretsiz. Yalnızca "İstanbul Senin" uygulaması üzerinden bir QR kod oluşturulması gerekiyor. Ben apple kimliğimi hatırlayamadığımdan uygulamayı indirmekte zorlandığım için biraz zaman kaybettim. Sağ olsun görevliler sıkıntımı anlayıp yardımcı oldular ve bir kereliğine mahsus müzeye QR'sız girmemi kabul ettiler. Zaman kaybetmemeniz için size uygulamayı önceden indirmenizi tavsiye ederim.
Kapısından girdiği andan itibaren ziyaretçiyi bir zaman tüneline sokan müze iki kattan oluşuyor. Müzenin girişinde Kemal Sunal'ın bir özgeçmişi bulunuyor. Özgeçmişi okuyup sergiyi gezmeye başlarsanız Sunal'ın diplomalarından, nüfus cüzdanına, yazdığı mektuplardan fotoğraflarına pek çok örnek içeren kişisel eşyaları daha çok anlam ifade edecektir.
Müze; film afişleri, posterler, kostümler, balmumu heykelleri, filmlerden sahnelerin canlandırılmış olduğu köşeler, birçok Kemal Sunal filminden kısa bölümlerin gösterildiği videolar, Kemal Sunal'ın aile ve ev yaşamından eşyaların sergilendiği zengin bir deneyim sunuyor.
Ziyaretim boyunca Sunal'ın görüntülerine, filmlerinde kullandığı kostümlerine, eşyalarına bakarken Süt Kardeşler, Şaban Oğlu Şaban, Köyden İndim Şehre, Şaban Askerde, Hababam Sınıfı Tatilde, Kibar Feyzo, Salako, Davaro, Bekçiler Kralı gibi adını buraya sığdıramayacağım daha birçok film ve çocukluğum boyunca bu filmleri seyrettiğim anlar hafızamda canlandı. İçimi; çocukluğumda bu filmleri seyrettiğim neşeli aile ortamlarının sıcaklığı, attığım kahkahalar ve çocuksu bir coşku kapladı.
Kemal Sunal ve filmleri hepimizin ortak geçmişimizi ve bir döneme damgasını vurmuş mizah anlayışını oluşturuyor.
Müzeyi gezmeye annesi ve babası ile gelmiş 9 yaşında bir kız çocuğunun coşkusu ve Kemal Sunal filmlerine olan ilgisi çekti dikkatimi. Hemen merakla sohbete daldım onunla. Kemal Sunal filmlerini ne kadar çok sevdiğinden ve filmleri seyrederken nasıl eğlendiğinden bahsetti.
Mizah anlayışının değişmekte olduğu bir dönemde, muhtemelen ailesinin de etkisiyle, dokuz yaşında bir çocuğun Kemal Sunal döneminin mizah anlayışına değer vermesi beni umutlandırdı. Dilerim yeni nesilden pek çok genç Kemal Sunal ve döneminin mizah anlayışına sahip çıkar ve bu sıcacık, bir dönemin ortak hafızasını oluşturan, düzeyli anlayışın yaşamasına katkı sunar.
Ters Yüz 2: Bir film önerisi
Animasyon filmlerinin ve çocuk edebiyatı eserlerinin; yaşam deneyimlerini zamanın süzgecinden geçirmiş olan yetişkin bireylerin, dili olabilecek en yalın ve basit haliyle kullanarak hayatın özünü anlatmaya çalıştıkları eserler olduğunu düşünüyorum.
Ve animasyon filmleri izlemenin de çocuk kitapları okumanın da çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de değerli ve elzem olduğuna inanıyorum.
Ben de çocukluğumdan beri ara verdiğim animasyon filmleri dünyasına kızımla birlikte geçiş yaptım yıllar önce. Yıllar içinde onunla birlikte şahane animasyon filmleri örnekleri izleme fırsatım oldu. Hepsi buraya sığmaz ama en beğendiklerim ve bende derin izler bırakanlar arasında; Orman Çocuğu, Aslan Kral, Oyuncak Hikayesi serisi, Ters Yüz 1, Moana, Ejderhanı Nasıl Eğitirsin, Ev Hayvanlarının Gizli Yaşamı, Minyonlar, Buz Devri serisi, Horton, Grinch, Lorax ve Şapkadaki Kedi gibi örnekleri sayabilirim.
Beğendiğim animasyon filmler arasından en çok etkilendiklerimden biri olan Ters Yüz filminin ikincisi sinemalarda vizyonda bugünlerde. Artık kızım büyüdü ama ben hâlâ animasyon filmlerinin verdiği basit ve ince mesajlarla insanı büyüleyen renkli dünyasının etkisi altındayım.
Bu hafta uzun zamandır heyecanla beklediğim Ters Yüz 2 filmini izlemek üzere sinemaya gittim. Herkes çocuğu ile gelmişti. Sanırım yalnız başına bir yetişkin olarak filmi izlemeye gelen bir tek ben vardım. Gittiğim sinemada filme ilgi yoğundu, film birkaç salonda aynı anda gösterimdeydi.
Ters Yüz 1'de küçük bir çocuk olarak tanıdığımız ana karakter Riley, Terz Yüz 2'de artık bir genç kız olarak karşımıza çıkıyor. Filmin birinci serisinde Riley'e eşlik eden ana duygular "Neşe, Üzüntü, Korku, Tiksinti ve Öfke' ye ergenlikle birlikte hayatına dahil olan "Kaygı, Gıpta, Bıkkınlık ve Utanç' duyguları da katılıyor.
Ergenlikle birlikte Riley'in hayatına giren yeni duygular ile Riley'e çocukluğu boyunca eşlik etmiş olan duyguların çatışmasını çok renkli, basit, yalın ve anlaşılır bir dille izliyoruz.
Film boyunca çocuk seyirciler gayet mutluydu. Bense film boyunca hem kendi ergenliğimi hem de ergenlik yolculuğunda olan kızımı düşünüp hem duygulanıp gözlerimin dolduğu hem de kahkahalarla güldüğüm birçok duygudan duyguya geçiş yaptım.
Bir ergenin iç dünyasında yaşayabileceği duygu karışıklığı daha güzel anlatılamazdı sanırım. Filmin anlatımına hayran oldum.
Ana konunun "Kendin ol yeter" ve "Kendini, seni sen yapan tüm yönlerinle kabul et" fikri etrafında örüldüğü bu ilham dolu filmi çocuk- yetişkin herkesin seyretmesini tavsiye ederim.
Bir de benden küçük bir tüyo; filmin sonunda jeneriğin bitmesini sabırla beklerseniz izleyiciyi bir de sürpriz bekliyor. Jenerik baya uzun sürüyor. Sabır gösterebilenler sonunda sürprizle buluşuyor. Benden söylemesi.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |