Hafta içinde Tersane İstanbul’da gerçekleşen Contemporary İstanbul Sanat Fuarı’nı gezmiştim. Geçtiğimiz pazar günü de küçük yaşlardan itibaren sanata ilgi duyan 15 yaşındaki kızımla birlikte gezmek üzere, bir kez daha gittim.
Fuara girişimizin hız kazanması için online bilet almak üzere web sitesine girdiğimde yalnızca tam bilet satılmakta olduğunu gördüm. Bu işte bir tuhaflık olduğunu düşünüp biletleri gişeden almaya karar verdim. Girişte bulunan masadaki görevlilere biletler konusunda danıştım ve ‘Öğrenci bileti kontenjanının tükenmiş olduğu’ cevabını aldım.
Tam biletin hala satışta olup ve yalnızca öğrenci biletinin tükenmiş olduğu cevabının anlamsızlığına dair gizleyemediğim bir şaşkınlık içinde hem kendi kendime söylenip hem de görevlilerle konuşurken, tanımadığım bir kadın ziyaretçi daha bu durumu sorgulamaya başladı.
Sonradan kendinin de eğitimci olduğunu öğrendiğim Yüksel Hanım da konuya kulak misafiri olmuş. Eğitimci refleksiyle olsa gerek, bu aklın kabulünün zor olduğu durumla ilgili sesimizi duyurma talebimizde bize destek olmaya başladı.
İtirazımızı ilettiğimiz fuar yetkilisi ilk önce buranın ticari bir fuar olduğunun ve fuarın önceliğinin öğrenciler değil yetişkinler olduğunun altını çizdiği soğuk bir açıklama yaptı. Yüksel Hanım’ın bu anlayışı kararlı bir şekilde sorgulayan tavrının ve kendini doğru bir üslupla ifade etme gücünün etkisiyle bize karşı başta soğuk ve mesafeli olan yetkili adım adım bizi anlamaya çalıştığını ifade ettiği bir tona yaklaştı. Sonunda inisiyatif alarak, kızımın fuara girişini sağladı.
Tahmin edersiniz ki ergenlik çağında bir genç olan kızım önce yetkili ile hakkımızı arar bir tonda girdiğimiz münasebetten gerildi. Hatta utandı ve yoruldu. Fakat daha sonra anlamakta zorlandığımız, mantıklı bulmadığımız bir konuyu kararlı bir şekilde, münasip bir üslupla sorgulamamızın ve hakkımızı aramamızın bizi bir sonuca ulaştırması onu rahatlattı.
Aslında bu sonuç, böyle bir durumla ilk defa yüzleşen genç bir insanı yalnızca rahatlatmaktan çok, ona son derece değerli bir hayat öğretisi sundu.
Kıssadan hisseye varacak olursak içinde bulunduğu devre yakışmayacak meselelerle uğraşan ve bu hallerle gençleri de kaygıya, yılgınlığa, kaçışa süren ülkemizde, gençlerin dimağlarını açacak, onları yeni ufuklara salacak, tazecik dünyalarına renk katacak pek çok etkinliği görmeye ihtiyaçları var.
Contemporary İstanbul ticari bir sanat fuarı olabilir. Fakat bu fuar, öğrenci bileti satışı yaparak öğrencileri kabul ettiğini belirten bir fuarsa şayet, bin bir zorlukla Tersane İstanbul’a kadar gelmiş, hevesli sanatsever gençlerin ‘’öğrenci bileti kontenjanı tükendi’’ sözüyle kapıdan dönmeyeceklerinden de emin olmalıdır.
Son olarak; bir hak veya düşünce ancak doğru bir üslupla, kararlılıkla savunulursa insanlar arasında sağlıklı bir iletişim sağlanır ve sonuca ulaşılabilir.
Çakar kâbusu
Contemporary İstanbul’da güzel saatler geçirdikten sonra, pazar trafiğinde eve ulaşmaya çalışırken bu defa da bambaşka bir sorunla burun buruna geldik. Emniyet şeridine dalan çakar lambalı, son derece lüks araçları gören kızım ‘’ Anne, bunlar sivil polis arabası mı’’ diye sordu.
Gerçekten de son yıllarda çakar lambalı araç sayısı gözle görülür bir şekilde arttı. Neredeyse normal araç sayısı kadar çakarlı araç türedi etrafta.
Gündemde de zaman zaman karşımıza çıktığı gibi bu lambaları artık güvenlik araçlarının yanı sıra belediye yöneticileri, siyasi partilerin kadroları, bürokratlar, bazı devlet kurumlarının personel servisleri, ünlü futbolcular, futbolcu eşleri, zenginler, zenginlerin eşleri ve hatta zenginlerin çocukları bile araçlarında kullanabiliyorlar.
Eskiden yalnızca güvenlik güçlerinin veya çok az sayıdaki koruma aracının kullanabildiği bu lambaları artık bir şekilde güç gösterebilen herkes diğer araçları geçebilmek, diğer sürücülerin ve yolcuların haklarını ezebilmek veya güvenlik şeridinden gidebilmek için trafikte madalya almış edasıyla, utanmadan, çekinmeden, göğsünü gere gere kullanabiliyor.
Şaşılacak şey doğrusu!
Bu nasıl bir ayrıcalık ve öncelik sevdası anlaşılır gibi değil.
İnsanların adalet sisteminin çarpıklığını ve devlet otoritesinin zaafını, günlük hayatın pratiği içinde bu kadar çok sorguladığı başka bir alan var mı acaba? Milyonlarca insanın gözü önünde, günün her anında karşılaşabildiğimiz bu kayırmacılık karşısında neden bir türlü önlem alınamaz? Üstelik bu kadar çok yazılıp çizilirken.
Artık bu konuda bazı insanların kaba bir şekilde ayrıcalık görme sevdasına ve devlet tarafından kayırılmasına sinirlenmekten de vazgeçtim. Bu hal bütün çakar lambaları değersizleştiriyor gözümde. Artık arkamdan gelen çakar lambalı bir araca ‘acaba gerçekten güvenlik aracı mı’ diye sorgulayarak bakıyorum ve eğer güvenlik aracı olmadığı kanısına vardıysam asla yol vermek istemiyorum. Konu bir yanıyla yalancı kurt hikayesine varacak diye de endişe ediyorum. Bir gün gerçekten ihtiyaç duyan bir güvenlik aracına çatacağım o olacak. Sonra ayıkla pirincin taşını.
Kızım bu ülkenin bir genci olarak aynı gün içinde iki farklı olaya şahitlik etti ve hem umutlandı hem de umutsuzluğa kapıldı.
Birinci örnekte; bir insan doğru bir üslupla, kararlılıkla hakkını arar ve düşüncesini savunursa sonuca ulaşabilir mesajını aldı.
İkincisinde ise çakar lambalı araçlar üzerinden bu ülke düzeninde ve yönetim kültüründe bazı mantıksız hak edinimlerinin maalesef doğru bir üslupla sorgulayacak olsa bile bir sonuca ulaşamayacağına tanıklık etti.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |