Mart ayı, takvimlerde resmi olarak ilkbahar mevsiminin başlangıcı. 21 Mart ise umudun, iyiliğin ve bereketin simgesi olan, çeşitli topluluklarda farklı isimlerle kutlanan baharın gelişinin habercisi Nevruz Bayramı.
21 Mart aynı zamanda da ilkbahar ekinoksu. Dünya üzerinde gece ile gündüzün eşitlendiği, karanlık ve aydınlığın dengelendiği ve ilkbaharın gelişinin kutlandığı özel bir gün.
Gündüzlerin uzamaya başlaması ve gün ışığına daha çok erişimimizin olması dolayısıyla kış uykusundan uyanan doğa tüm hızıyla serpilmeye devam ediyor etrafımızda. Oscar Wilde'ın da dediği gibi "Tüm çiçekler kendi keyfi için açıyor". Eğer görmek ve anlamak istersek, ayrılmaz bir parçası olduğumuz doğa bize de bir mesaj veriyor. Her bir bahar dalı ve açan çiçek her birimizin kendimize has bir rengimiz olduğunu, açmak, serpilmek, meyve vermek için kendi zamanımız olduğunu ve tüm bunları özgün halimizle, kendimizi kimseye beğendirme telaşı olmadan yaşayabileceğimizi hatırlatıyor adeta.
Yalnız bitkiler değil, tüm canlılar artık baharın kendini iyiden iyiye hissettirmesiyle mutluluk içinde şakıyor sanki. Hafta başında, çok tatlı bir bahar sabahını tamamen kendime ayırdım. Baharı ve sunduğu tüm güzellikleri onurlandırdım. Geçen hafta bahar önerilerim arasında yer alan Dalyan- Suadiye hattında yaptığım yürüyüşte kahkahalar içinde uçuşan martılar, güneşli havanın tadını denizin içinde coşku ve mutluluk içinde çırpınarak çıkartan neşeli bir karabatak, kendini güneşe vermiş kediler ve güneşin ışıltısının deniz üzerindeki dansı içimi sevinçle doldurdu. Yeni kitabım dolayısıyla heyecan dolu olduğum bu günlerde hayata hangi gözlerle bakıyorsak hayatın da bize o şekilde karşılık verdiğini ve göz kırptığını bir kere daha hatırladım.
Yerel seçim kirliliği
Hayatımıza eşlik eden bütün bu bahar güzelliğinin yanı sıra içinde bulunduğumuz yerel seçim dönemi dolayısıyla şehrin dört bir yanını üzerinde aday belediye başkanlarının ve parti başkanlarının resimlerinin olduğu bayraklar, aydınlatma direklerine gerilmiş çarşaf çarşaf resimler, ilan panoları sarmış durumda. Propaganda yapmaya ayrılmış yerler yetmiyormuş gibi geçenlerde park, bahçe demirlerine ve canım bitkilerin üzerine yayılmış seçim malzemeleri bile gördüm. Bu görüntüler şehirde maalesef tahammülü zor bir görüntü kirliliğine sebep oluyor. Seçimler tamamlandıktan sonra bütün bu etrafta gördüğümüz basılı malzemenin üreteceği çevre kirliliğini tahmin bile edemiyorum. Umarım seçim sonrası belediyeler bu konuda planlı ve titiz bir şekilde çalışır.
Sürece görüntü kirliliğinin yanı sıra bir de seçim araçlarından yükselen seçim marşları eşlik ediyor. Bu da ses kirliliğine sebep oluyor. Geçenlerde sakin sakin oturduğum bir parkta yüksek sesle çalan marşın sesiyle irkilmek beni çok rahatsız etti. Onlarca yıl önce etki ettiği düşünülen böylesine ilkel bir yöntemin bugün hâlâ insanların seçim tercihleri üzerinde kayda değer bir etkisi olup olmadığını çok merak ediyorum açıkçası. Keşke bir anket yapılsa ve ölçülse bu minibüslerden, kötü ses kalitesiyle etrafa yayılan seçim şarkılarının seçmen üzerindeki etkisi de kurtulsak bu gürültü kirliliğinden.
Hayatın içinde maalesef görmekten ve işitmekten rahatsızlık duyabileceğimiz görüntülere ve seslere maruz kalabiliyoruz. Şunu unutmamak lazım ki insan dikkatini yönetme becerisine sahip bir canlı. Dikkatimizi, görmeyi seçtiğimiz güzelliklere ve duymayı seçtiğimiz seslere yönlendirebiliriz. Bunu yapmak başlangıçta çok kolay olmayabilir ama farkındalıkla, bilinçli bir tercihle ve hayata bu şekilde yaklaşma disipliniyle zamanla bu becerimizi geliştirebiliriz.
Değerli büyüğüm, güzel ağabeyim Arif Keskiner'e veda
Arif Keskiner ile
Geçen hafta, güneşli bir Mart gününde hayatı tam da yukarıda baharın coşkusunu anlatmaya çalıştığım gibi içine çekerek, yaşadığı anın hakkını vererek, yaşadıklarını hafızasına ve kalbine işleyerek yaşamış çok değerli büyüğüm Arif Keskiner'i kaybettik. Benim İstanbul'da tanıma şansına eriştiğim değerli hemşerim, sinema dünyasına ve hayata birçok alanda değer katmış, damgasını vurmuş namı diğer Çiçek Arif'i uğurlamak için Nişantaşı'nda toplandık.
Tanık olduğum sohbetlerinde hafızası beni hep kendine hayran bırakırdı. 40 yıl öncesinin bir dost sofrasını anlatırken bile o masada oturan 9 kişinin de adını, soyadını, çoluğunu çocuğunu, o masaya nereden geldiğini tek tek hatırlayarak anlatırdı. Onca yıl geçmiş olmasına rağmen hatırlamaya devam ettiği tüm bu ayrıntılar onun yaşadığı her anı nasıl da tüm dikkatini vererek yaşadığının bir kanıtıydı. Onu anarken birçok dostu ve kardeşi Abdullah Keskiner de Arif Ağabey'in hayatı nasıl da yaşadığı anların hakkını vererek dolu dolu yaşadığının altını çizdi.
En son yıllar önce İbrahim Maalouf konseri için bulunduğum Cemal Reşit Rey konser salonuna Arif Ağabey'i uğurlamak için gitmek varmış. Yoğun duygular yaşadığımız anma töreni ardından biraz yürüyüş ve açık havanın iyi geleceğini düşünerek Maçka Demokrasi Parkının semte nefes aldıran güzel ağaçlarının yanından ve sonrasında neredeyse her biri bir sanat eseri niteliğinde olan Teşvikiye apartmanları arasından geçip son görevimi yerine getirmek üzere Teşvikiye Camii'ne ulaştım.
Arif Ağabey'in hem yakınları hem de camia tarafından ne kadar da çok sevilen bir kişi olduğunu bir kez daha onu son yolculuğuna uğurlamak için toplanmış kalabalık üzerinden fark etmek çok çarpıcı ve duygulandırıcıydı. "Bir ağacın gerçek boyu yere yattığında ölçülür" derler ya bu kalabalık ve arkasından paylaşılan her bir güzel anı ve söz de Arif Ağabey'in nasıl da koca bir çınar olduğunu kanıtlıyordu. Hayat herkese böyle bir uğurlama nasip etsin. Çiçek Arif coşkulu kahkahası, boynundan eksik etmediği kırmızı şalı, beyaz saçları, güler yüzü ve hoş sohbeti ile anılarımda yaşamaya devam edecek.
Cenazenin ardından, Nişantaşı'ndan ayrılmadan önce yaşadığımız duygu yoğunluğunun içinde farkına varmadığımız açlığımızı hatırlayıp yemek konusunda fikrine ve bilgisine güvendiğimiz arkadaşımız Levent Veziroğlu'nun önerisiyle Nişantaşı'nda Sade Beş Denizler Mutfağı'nda öğle yemeği yedik. Benim yeni tanıştığım bu restoran, kalitesi ve lezzeti ile Michelin rehberinde yerini çoktan almış bile. Restoran samimi ve özenli bir esnaf lokantası hissi uyandırdı bende. Ağırlıklı olarak menülerinde klasik Anadolu mutfağının güzel yemeklerinin farklı yorumlarını sunuyorlar. Biz de restoranın girişinde bulunan, günün yemeklerinin sergilendiği tezgahtan iştahımızı kabartan yemekleri tatmak üzere sipariş ettik. Tokat usulü etli yaprak sarma, lahmacun, kuzu incik, ciğer hatırımda yer eden lezzetler. Belki de en çok etkilendiğim yemeğin yanında küçük bardaklar da tatmamız için ikram edilen reyhan, kuşburnu ve demirhindi şerbetleri oldu. Özellikle de ilk defa tattığım bir Osmanlı saray mutfağı geleneği olan demirhindi şerbetine bayıldım. Tatlı olarak da Ramazan ayı dolayısıyla özellikle yer verdiklerini düşündüğüm muhallebili bir güllaç yorumu denedik. O da gayet hafif, serin ve lezzetliydi. Burası 12:00-22:00 arası hizmet veren bir şef restoranıymış. Yolunuz Nişantaşı'na düşer de lezzetli Anadolu yemekleri yemek isterseniz Sade Beş Denizler Mutfağını denemenizi tavsiye ederim.
Arnavutköy'de unutulmaz bir kutlama
Mart ayı benim için hayatımdaki değerli balık burcu insanlarının varlığını kutlamalara doyamadığım bir aydır. Hayatımdaki bu özel balık burcu insanlarından biri de Mustafa Alabora'dır. Benim "yakışıklım" diye seslendiğim, çok sevdiğimiz aile dostumuz Mustafa Alabora'nın hayata gelişini ve hayata kattığı değeri kutlamak üzere bu sene Arnavutköy Mira Balık'ta toplandık.
Nasıl da mutlu bir mart akşamıydı. Sevgili Banu'nun şahane organizasyonuyla Mustafa için bir araya gelmiş dostlarla dolu masalar.
Kimler yoktu ki? Son çektiği dizinin setinden sabah 5'te çıkıp akşamına Mustafa'yı kutlamaya gelmiş, 97 yaşında tüm hayat enerjisiyle etrafına ilham saçan çok değerli Haldun Dormen… Seti sabah 5'te bitmiş olmasına rağmen tüm enerjisiyle esprileri ve sohbetiyle kutlamanın tadını çıkarıyordu. Bu son dizi projesinde Mustafa Alabora ile birlikte rol almışlar. Beni çok heyecanlandırdı canlandırdıkları roller ama sürprizi kaçmasın, söylemeyeyim. Nasıl da hayıflandık onları böylesine unutulmaz bir sette ziyaret etmeyi kaçırdığımıza. Umuyorum ki en kısa zamanda bu iki efsane oyuncuyu ekranda birlikte seyretme fırsatımız olacak.
Uzun zaman sonra görmekten çok mutlu olduğum ve kendini çok formda, sağlıklı, yakışıklı ve iyi gördüğüm Halil Ergün… Mustafa'nın çok değerli dostları Kandemir Konduk ve Müjdat Gezen… Tüm renkleri ve ışığıyla Mehmet Ali Alabora'nın annesi, değerli sanatçı, sevgili Betül Arım… Sevgili Orhan Topçuoğlu, Zehra Ayman, Deniz Yüce Başarır, Başar Başarır ve adlarını buraya sığdıramayacağım daha birçok renkli insan…
Sevgili Mustafa Alabora'nın varlığını kutladığımız, onun etrafında toplandığımız, keyifle sohbetler edip gülüştüğümüz bu mutlu akşamı unutulmazlarım arasına kaydettim.
Bu arada ilk defa gittiğim Arnavutköy Mira Balık'ın lezzetli mutfağına bayıldım. Taptaze, çeşitli mezelerine, salatalarına, çıtır çıtır pişirdikleri hamsiye ve istavrite doyamadım. Öne çıkmadan, tatlı bir tonda yemeğe eşlik eden müzikler de pek keyifliydi.
Burası 3 kardeşin bir araya gelerek hayata geçirdiği bir aile işletmesiymiş. Mekana kimliğini kazandıran bu özellik mekanın özenli ve tertemiz ortamında da, misafirlerine hissettirdikleri samimiyetlerinde, güler yüzlü ilgilerinde de kendini çok açık bir şekilde hissettiriyor. Olur da Boğaz balıklarının mevsimi geçmeden Boğaz havası almak isterseniz ve canınız bir soluklanmak, taze, lezzetli mezeler eşliğinde çıtır bir balık yemek isterse Mira Balık'ı gönül rahatlığıyla deneyebilirsiniz.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |