Dr. Eda Ayaydın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taraf olma kararını 2022 yılında imzaladığı Svalbard Antlaşması, 7 Mart 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bunu takiben, Türkiye vatandaşlarının Svalbard’a vizesiz girebileceğine ve bölgede iş kurma fırsatının doğduğuna dair birçok haber, Türkiye medyasında yer buldu. Bahsedilen ‘ticari fırsat’lar arasında, bölgedeki hidrokarbon yatakları ve balıkçılık da yer alıyordu.
Son yıllarda kutup bölgelerine giderek daha fazla bilimsel ilgi gösteren Türkiye, Svalbard Antlaşması ile birlikte Arktik’teki varlığına resmiyet kazandırmış oldu. Ancak vizesiz seyahate ve iş fırsatlarına dair haberler büyük oranda, Norveç’in Svalbard’daki egemenliğinin yanlış anlaşılmasına ve Svalbard Antlaşması’nın hatalı yorumlanmasına dayanıyor. Nitekim Antlaşma ile vizesiz ziyaret resmi olarak mümkün olsa da, pratikte seyahatler Oslo üzerinden yapılıyor ve vize gerektiriyor. Ayrıca bölgede çalışmak ve iş yapmak, sıkı denetimlere tâbi tutuluyor.
Öte yandan Ankara’nın ‘her yerde olma’ stratejisinin bir yansıması olarak da görülebilecek ve Arktik’te resmi varlık kurulmasını sağlayan bu adım, aynı zamanda bilimsel bir açılım. İklim değişikliğinin etkilerinin en fazla ve doğrudan görüldüğü Svalbard, bilimsel olarak önemli bir laboratuvar. İklim değişikliğinin yanı sıra okyanuslar ve biyoçeşitlilik üzerine önemli çalışmaların yapıldığı bu bölge, Türkiye’nin de araştırma yaparak tecrübe kazanabileceği bir yer.
Svalbard Antlaşması’nın Türkiye için gerçek önemini anlayabilmek için, konuyla ilgili bazı yanlış bilgilere düzeltmek ve az bilinen konulara açıklık getirmek gerekiyor.
Svalbard, Barents Denizi yakınlarında yer alan bir Arktik takımada. Hukuki statüsü 20. yüzyıla kadar ‘terra nullius’ (sahipsiz toprak) olan Svalbard’ın tam egemenliği, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Norveç’e geçti. Svalbard takımadaları arasındaki tek yerleşim adası Spitsbergen’dir. Sanayi, bilim ve turizm kaynaklı nüfus hareketliliği ise Longyearbyen ve Ny-Ålesund’a yöneliyor. Svalbard Antlaşması sayesinde Norveç’e kıyasla yüzde 8 daha düşük vergi oranına sahip olan Longyearbyen, bir ‘düşük vergi bölgesi’dir ve bu nedenle iş dünyası için cazip hale geldi. İklim değişikliğinden en çok etkilenen ve değişimin en çok gözlendiği noktalardan biri olan Svalbard, jeopolitik açıdan stratejik bir bölge ve Oslo’nun öncelikli hassasiyeti, çevrenin korunması. Norveç, uluslararası ilgiyi denetlemeye ve bölgedeki faaliyetleri, çevresel düzenlemelerle ve bilimsel araştırma çerçevesinde kontrol altında tutmaya çalışıyor. |
Svalbard, ‘ekonomik fırsat kapısı’ değil
Türkiye’nin kutup bölgelerine ilgisi, son yıllarda giderek artıyor. Ancak bilimsel araştırmalara odaklı olan bu ilgi, siyasi emellerden ziyade akademik ilgi ile şekilleniyor. Svalbard Antlaşması’na taraf olan Ankara, böylelikle Arktik’teki varlığını resmi olarak ortaya koymuş durumda. Ancak bu katılım, bölge hakkında bazı yanlış yorumları ve kafa karışıklığını da beraberinde getirdi.
Öncelikle, Svalbard’ın ne bir ‘gizli cennet’ ne de ‘sahipsiz toprak’ olduğunun net olarak anlaşılması gerekiyor. Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olmasıyla birlikte Svalbard’ın Türk yetkililer tarafından bir ‘vadedilmiş toprak’ olarak sunulması ve ekonomik bir fırsat kapısı olarak görülmesi, yanlış yorumların da kaynağını oluşturuyor.
Oysa, dönemin Norveç Dışişleri Bakanı Anniken Huitfeld’in de belirttiği gibi, Türkiye’nin Antlaşma’ya katılmasının, Svalbard’daki faaliyetleri üzerinde pratikte çok etkisi olmayacak. Huitfeld, Norveç’in Svalbard’daki düzenlemelerinin ‘geleneksel olarak antlaşmaya taraf olan devletlerin vatandaşları ile diğer devletlerin vatandaşları arasında ayrım yapmadığına,’ dikkat çekmişti.
Pratikte vize gerekiyorSvalbard’da çalışmak isteyenlerin herhangi bir vize şartını karşılamaları veya çalışma izni almaları gerekmese de, pratikte durum böyle işlemiyor. Norveç, bilinçli olarak, Svalbard’a giden bütün uçakları Oslo’dan kaldırıyor. Böylelikle egemenliğini ortaya koyuyor ve Svalbard’a kimlerin gittiğini de kontrol altında tutmuş oluyor. Svalbard’da çalışmak ve benzeri işbirlikleri için de Svalbard yönetiminden izin almak gerekiyor; bu konuda sıkı bir takip söz konusu. |
‘Ticari fırsatlar’ yanlış yorumlanıyor
Ne var ki bu durum, Türk medyasında farklı yorumlanabiliyor. Özellikle hidrokarbon kaynakları konusunda, Svalbard’ın Türkiye’ye büyük ekonomik fırsatlar sunduğuna dair iddialar var. Örneğin daha önce yayınlanan bir haberde, Arktik Okyanusu’nun ‘küresel hidrokarbon rezervlerinin üçte birini barındırdığına’ dikkat çekilerek, Antlaşma’nın taraflarına, Svalbard’ın çevresindeki denizlerde de ‘eşit haklar tanıdığına’ dair yanıltıcı bir ifade kullanılmıştı.
Bu yanlış algı, muhtemelen Antlaşma’nın 7. maddesinde yer alan, ticari fırsatlar ve kaynakların eşit dağılımı ile ilgili ifadelerden kaynaklanıyor. Oysa aynı maddede, Norveç’in yetki alanında olan topraklarda mülkiyet ve işletme haklarının eşitlik ilkesine dayalı olacağı, ancak bunun mutlak bir serbestlik anlamına gelmediği vurgulanıyor. Özetle Türk şirketleri, kendi planları doğrultusunda Svalbard açıklarında maden veya hidrokarbon rezervi arayamaz ya da balıkçılık yapamazlar.
Norveç, ticari faaliyetleri kısıtlayabilir
Benzer bir yanlış anlama, balıkçılık konusunda da mevcut. Kamuoyunda, herhangi bir Türk balıkçısının veya şirketinin Svalbard’a özgürce gidip avlanabileceği yönünde bir algı var. Oysa balıkçılık ve avlanma haklarından eşit şekilde yararlanılacağını belirten 2. Maddenin devamında, Norveç’in, ‘söz konusu bölgelerin ve bunların kara sularındaki fauna ve florayı koruma ve gerektiğinde yeniden yapılandırmaya yönelik uygun önlemleri alma veya bunları düzenleme konusunda serbest’ olacağı belirtiliyor. Bu da taraf devletlerin sınırsız bir avlanma hakkına sahip olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Aynı zamanda Oslo’nun, yine bu 2. maddeyi kullanarak, birçok ticari faaliyete de kısıtlama getirme hakkına sahip olduğu da unutulmamalı. Svalbard, iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerden biri olduğundan, Norveç, çevresel faktörleri gerekçe göstererek, buradaki söz hakkını saklı tutuyor. Ayrıca Svalbard’ın etrafında çizdiği kıta sahanlığı sınırları ile, bölge dışı aktörlerin balıkçılık yapmasını da zorlaştırıyor.
Bilimsel çalışmalar, güç gösterisine dönüşebiliyor
Svalbard’daki bilimsel araştırmalar ve eğitim faaliyetleri konusunda da bazı yanlış anlaşılmalar var. Türk bilim insanları, Antarktika’da önemli çalışmalar yürütüyorlar. Ne var ki ulusal bir araştırma istasyonu kurmak için gerekli koşullar, Antarktika ve Svalbard’da aynı değil. Svalbard Antlaşması, bilimsel araştırmalar için özel bir düzenleme getirmiyor. Ayrıca Norveç’in uluslararası araştırma altyapısını değiştirme yükümlülüğü de yok. Fakat, bilimsel işbirliğini teşvik etmek adına, örneğin Ny-Ålesund’da bulunan Norveç Kutup Enstitüsü aracılığıyla bir araştırma merkezi kiralamak mümkün.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir konu, bilimsel araştırmaların, ulusal bir güç gösterisine dönüşebiliyor olması. Nord Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nden Profesör Torbjørn Pedersen, ‘bayrak gösterme’ kavramına örnek olarak, Türk lise öğrencilerinin Svalbard’da gerçekleştirdiği deneyin kamuoyuna duyuruluş biçimini gösteriyor. Bu anlatıda Svalbard’dan, ‘Kuzey Kutbu’nda Türk bayrağının dalgalandığı ilk ve tek istasyon,’ olarak bahsediliyor. Bu tür söylemler, Arktik bölgesinde hâkim bir otorite boşluğu olduğu algısını güçlendirebiliyor.
Peki, Türkiye Svalbard Antlaşması’nı neden imzaladı?
Türkiye’nin Svalbard Antlaşması’nı imzalamasının nedeni ise bu antlaşmanın, hukukçuların deyimiyle, ‘‘bedava’’ olması. Bu Antlaşma’ya katılmanın karşılığında herhangi bir yükümlülük altına girmiyorsunuz. Ayrıca Svalbard Antlaşması, Arktik’in yükselen jeopolitik önemi ve yukarıda saydığım yanlış anlaşılmalar (hidrokarbon rezervleri, balıkçılık, mülk edinme) gibi nedenlerle de, imza atılması mantıklı bir anlaşma. Keza, imzacı devletler arasında Kuzey Kore dahi var! Ve bütün imzacı devletlere baktığınızda, bu ülkelerin çoğunun Svalbard'da aktif olmadığını, hatta bazılarının Svalbard ile hiçbir bağının bulunmadığını görebiliriz.
Antlaşma’nın Türkiye’ye sağlayacağı en önemli katkı ise, öncelikle Svalbard'da gerçekleştireceği bilimsel faaliyetlerin daha kurumsal bir yapıya kavuşması olacak. Bu antlaşma sayesinde, Norveç Kutup Enstitüsü aracılığıyla bir araştırma merkezi kiralanabilir ve burada Türkiyeli bilim insanları çeşitli araştırmalar yapabilir.
Bir adım öteye gidecek olursak, bu imza ile Türkiye’nin 2015’te reddedilen Arktik Konseyi başvurusu arasında bir ilişki kurmak mümkün olabilir. Keza resmi bir açıklama yapmasa da, Arktik Konseyi’nin, Türkiye’nin başvurusunu reddetme gerekçesi olarak, Konsey’in çalışma grupları ve bölge ile yeterli bağlantısının olmamasının olduğu düşünülüyor. Svalbard Antlaşması’na üye olmak tek başına yeterli olmayacaksa da, Türkiye’nin Arktik’e ilgisini göstermek için önemli bir gösterge olacaktır.
Ankara’nın Arktik stratejisi olması anlamlı
Türkiye, jeopolitik olarak önemli bir güç ve Arktik, dünyadaki büyük güçlerin (Rusya, ABD, Çin) bir araya geldiği stratejik bir bölge. Dolayısıyla yüksek politika (high politics) perspektifiyle bakarsak, bir Arktik stratejisi oluşturulması, Ankara’nın birbirinden uzak ve çelişkili (grand écart) politikalar üreten karakteriyle gayet uyumlu olacaktır. Ancak bu strateji belirlenirken, Arktik klişelerinden ve sadece iklim değişikliği kaynaklı jeopolitik faktörlere odaklanmaktan kaçınmakta fayda var.
Dr. Eda Ayaydın kimdir?Dr. Eda Ayaydın, Londra Üniversitesi Paris Kampüsü’nün Uluslararası Politikalar bölümünde öğretim üyesidir. Daha önce üç yıl boyunca Sciences Po Bordeaux'da öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Ayrıca, 2018’den beri Paris-Saclay Üniversitesi'ndeki Arktik Çalışmaları Yüksek Lisans Programı'nda "Arktik Yönetişimi" ve "Arktik Jeopolitiği" derslerini vermektedir. 2022'de Norveç'in Tromsø şehrindeki Arctic Üniversitesi ve 2018'de Finlandiya'nın Rovaniemi şehrindeki Arctic Center'da misafir araştırmacı olarak bulunmuştur. Egemenlik, Norveç-Rusya ilişkileri, Arktik jeopolitiği üzerine araştırma yapan Ayaydın’ın, İngilizce, Fransızca ve Türkçe yayınları bulunmaktadır. Eda Ayaydın, 2023-2026 dönemi için Uluslararası Arktik Bilim Komitesi (IASC) üyesi seçilmiştir. “Uluslararası İlişkilerde Arktik” kitabı, Ocak 2024’te Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkmıştır. Uzmanlık Alanları: Egemenlik; Jeopolitik; Arktik Konseyi; Norveç-Rusya ilişkileri; Enerji politikaları. |