İbrahim Dizman

23 Nisan 2023

Yaşayan Troya

1994'te bir gece jandarmaya bir ihbar gelir: Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Gümüşçay beldesinin hemen yakınındaki bir tepecikte kuşkulu hareketler vardır. Halk arasında "Kızöldün" tepesi olarak bilinen mevkide kaçak kazı yapanlar kıskıvrak yakalanır ve definecilerin "keşfettiği" yerde yasal kazıya başlanır...

Troya antik kentini gezmeye giderken, kazı alanına bitişik köyün girişinde, hediyelik eşya satanları görürsünüz. Sessiz, sakin, kıpırtısız beklerler; uzaktan baktığınızda bin yıllardır orada olduklarını sanabilirsiniz. Sorarsanız "Elbette" der, arkeologlar, "Roma zamanında Troya kutsal kentti ve hediyelik eşya satıcıları yine buradaydı."

Şaşırtıcı gelebilir ama Çanakkale yöresinde, bir tarlayı sürerken, yapı temeli kazarken, kanalizasyon borusu döşerken hatta diyelim bir ağacın dibinde oturmuş elinizdeki değnekle öylesine toprağı eşelerken bile bir anda antik döneme ilişkin bir obje elinize geliverir. Bölge insanı alışıktır buna; lahitler küvet, kapakları ise musalla taşıdır, figürlerle dolu sütun parçaları ev duvarıdır birçok köyde. Bunlar yaşanmış ve bitmiş bir dünyayı anlatır bize. Oysa biliyoruz ki tarihin akışı aslında insanların zaman denilen olgunun içindeki yolculuğudur. Bu yolculuktaki ayak izlerini günümüz insanında görmek ise heyecan vericidir.

İşte o heyecan verici izlerden biri…

1994'te bir gece jandarmaya bir ihbar gelir: Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Gümüşçay beldesinin hemen yakınındaki bir tepecikte kuşkulu hareketler vardır. Halk arasında "Kızöldün" tepesi olarak bilinen mevkide kaçak kazı yapanlar kıskıvrak yakalanır ve definecilerin "keşfettiği" yerde yasal kazıya başlanır. Kısa süren bir çalışma sonucunda, 2600 yıl öncesine tarihlenen olağanüstü bir lahitle karşılaşılır. Poliksena Lahti adı verilen buluntu, Anadolu'da figürle anlatımlar taşıyan lahitlerin şimdilik en erken döneme ait olanı. Lahitin dört bir yanındaki kabartmalarda bir genç kızın düğünü ve sonra öldürülmesi anlatılmakta. Üç erkeğin kollarındaki genç kızın boğazından hançerlenmesi ürpertici bir şekilde tasvir edilmiş. Hikâyenin sırrı kısa sürede çözülür: Troya Savaşı sonrasında, Akhilleus'un mezarı önünde Troya Kralı Priamos'un kızı Poliksena'nın kurban edilişi sahnesidir bu.

Yöre köylüleri bu mevkiye niçin "Kızöldün Tepesi" dendiğini bilmiyorlar. "Biz bildik bileli, atadan dededen hep bu adla anılır orası" diyorlar. Toprağın altı metre altında, yüzyıllarca saklı kalan bir lahite kazınan hikâye nasıl oluyor da Türkçeye anlamını koruyarak geçip o tepeciğe ad oluyor? Dahası, "Lahit çıkınca hatırladık, bu konuyla ilgili bir masal da bilirdi yaşlılarımız ama hepsi öldü gitti" diye de ekliyor Gümüşçay köylüleri. 

Kızöldün Tepesi, eski adıyla Troas bölgesinde, kilometrelerce süren geniş bir düzlüğün Batı ucunda yer alıyor. Bu ova, yüzyıllar içinde aldığı göçlerle kurulmuş köylerle dolu. Rumeli'den, Kafkaslar'dan gelen insanlarla, bu bölgeyi Bizans döneminde yurt edinmiş Türklerin kaynaştığı, kültürel geçişlerin çok yoğun yaşandığı bir yer. Ovanın doğu ucundaki köylerden birinde doğmuş büyümüş, çok yaşlı bir kadın, yörede masalcı olarak bilinen Sabriye Dizman "Ben o masalı biliyorum" dediğinde son anlatıcıyı kamera karşısına oturtmak kaçınılmaz olmuştu. Anlattı; sanki lahiti görmüş gibi her bir yüzündeki olayı hiç atlamadan masal diliyle bugüne taşıdı. Lahitte tasvir edilen Poliksena'nın hançerle boğazının kesilerek öldürülmesi, 2500 yıl boyunca, köyden köye, dilden dile dolaşıp bir beyle köyün güzel kızının trajik aşkına dönüşmüş; yok olmamış, kimin koyduğu bilinmeyen isimle, "Kızöldün Tepesi"nde keşfedilmeyi beklemiş… O keşifle buluşan masalın "Poliksena: Kızöldün" adıyla belgesel filme dönüşmesi için de bizim ondan haberdar olmamız gerekiyormuş.

Troya anlatıları, sonraki yüzyıllarda Homeros'tan Euripides'e, Sophokles'ten Vergilius'a değin birçok sanatçıya esin kaynağı olup dünya edebiyatının temel yapıtlarında yer aldı. Oysa, Troas bölgesinin, bugünkü adıyla Biga yarımadasının verimli topraklarında yaşamını sürdüren günümüz insanının hafızasında bu olaylar zaten halen varlığını sürdürüyor. Dönüşerek süregelen bir kültürün ayak izleri olarak masallarla, şarkılarla, isimlendirmelerle yaşamaya devam ediyor Troya.

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020