1973 genel seçimleri Türkiye yakın tarihinde özel bir yere sahip olmuştu. Darbelerle, çatışmalarla, cepheleşmelerle geçen yıllara, görece özgürlük dönemi, memleketin dünyaya açılma süreci de eşlik etmiş, toplumsal soluklanma zamanları bütün ülkeyi etkilemişti. Bu gelgitli gelişmeler içinde cumhuriyeti kuran parti epeyce hırpalanmış, yıpratılmış ve iktidardan çok uzun zamandır uzak kalmıştı. Ancak bir şeylerin değiştiği de belliydi. Bülent Ecevit, İsmet İnönü gibi bir kült lideri devirmiş, mavi gömleğini giyip güvercinler uçurarak topluma "ak günler" vaat etmeye başlamıştı. Kargaşadan, çekişmelerden bunalmış kitleler bu genç lidere daha bir dikkatle bakmaya başlamışlardı. Kasaba ve köyler henüz uzak duruyorsa da kentlerde ilgi yoğundu. Ecevit, seçmende karşılığını bulan imajıyla miting meydanlarını hınca hınç doldurmaya başlamıştı.
Seçime günler kala sandığa yüksek moralle gitmek isteyen CHP, bir gelenek olduğu üzere İstanbul mitingi düzenlemişti. Taksim Meydanı olağanüstü bir kalabalıkla dalgalanıyordu. Kürsünün karşısındaki bir inşaattan bir anda Ecevit ve Atatürk portresi taşıyan devasa bir pankart sarkıtılıverdi, aynı anda sarı baretli onlarca işçi, kalabalığa el sallıyordu. Kitle, coşkuyla dalgalanıp işçileri alkışlamaya başladı. Heyecan doruktaydı ve Ecevit bekleniyordu. Ancak bir sürpriz daha vardı: Sahneye, beklenen lider çıkmadı; bir yıldır popülaritesi gittikçe artan, dillere persenk olan şarkısı ile gazete köşe yazılarına bile konu olmuş şarkıcı Şenay göründü kürsüde. Mikrofonu eline aldı ve şunları söyledi heyecandan titreyen sesiyle:
"Atatürk'ten sonra ilk kez sanat, kültür, eğitim ve öteki dallarımıza böyle eğilmiş yegane politikacı sayın Bülent Ecevit'e bütün kalbimle ve daha önemlisi bütün vicdanımla inanıyorum. Dilerseniz şimdi 'Hayat Bayram Olsa' adlı şarkımla ve bayram sevinci içinde ak günleri müjdeleyelim."
Bülent Ecevit Taksim mitinginde, 1973
Meydanı saran hoparlörlerde bir anda patlayan müzik sadece Taksim Meydanı'nda değil, sadece İstanbul'da değil, bütün Türkiye'de aynı anda dinleniyordu sanki. Şarkının güftesi sıradan bir şarkı sözü olmaktan çıkmış, toplumu saran bir hayale, bir hedefe, umuda dönüşmüştü:
"Şu dünyadaki en mutlu kişi, mutluluk verendir
Şu dünyadaki sevilen kişi, sevmeyi bilendir
Şu dünyadaki en güçlü kişi, güçlükten gelendir
Şu dünyadaki en bilgin kişi, kendini bilendir
Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, uzansak sonsuza"
O güne tanık olanlar, meydanda, çiseleyen yağmurun altında, on binlerce kişinin el ele tutuşarak bu şarkıyı söylediğini, nicedir umudunu yitirmiş partililerin gözyaşlarıyla nakaratı haykırdıklarını söylerler. Şenay, elbette playback yöntemiyle söylemişti şarkısını, arkasında bir orkestra yoktu; alandaki bazı hoparlörler cızırdayıp müziği boğuyordu ama ne gam! Kitlelerin kalbi hep birlikte ve hızla çarpmaya başlamıştı bir kere!
Bu sürpriz öylesine etkili olmuştu ki, Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel bundan rahatsızlık duymuş ve "Memleket şarkıyla yönetilmez" demişti, kıskançlık duygularını da gizleyemeyen bir alaycılıkla. Gerçi sadece Demirel değil, sol kesimin bir bölümü de, örneğin Aydın Engin, Yeni Ortam'da bu hamleyi eleştiriyordu. Oysa, 1965 seçimlerinde yükselen sol dalga üzerinde boy gösteren Türkiye İşçi Partisi (TİP) de bir şarkıyı seçim çalışmalarında kullanmıştı. Tülay Germen, kitleleri coşturmaktan uzak olsa da entelektüel bir dışavurumun ürünü izlenimi verse de hoş bir şarkıyla Yaşar Kemal'li, Mehmet Ali Aybar'lı, Behice Boran'lı, Sadun Aren'li TİP'in sesi olmuştu: "Bir şarkı olmalı / Özlemi söyleyen / Bu koyu günlerden / Yarına ses veren / Bir sevgi olmalı / Senden de yükselen"
AP lideri Süleyman Demirel
Ecevit o seçimde CHP'yi birinci parti yapmayı başardı. 1977 seçimlerinde müziğin, seçmeni etkileyebilecek şarkıların önemi iyiden iyiye ortaya çıkmıştı. Memleketin şarkılarla yönetilemeyeceğini söyleyen Demirel'in partisi için de bir seçim şarkısı hazırlanmıştı ve o günlerde pek ünlü olan komedyen Öztürk Serengil seslendirmişti. Bugünden bakınca tam bir dargörüşlülük örneği diyebileceğimiz şarkı, bir halk türküsü olan "Zühtü"den uyarlanmıştı: "Gariban bir vatandaşsın, senin aklın Zühtü / Kendini tanı Zühtü / Türklüğünü unutturanlara kanma Zühtü / Aklını topla Zühtü / Kafayı vurursun Zühtü / Uyuma sakın Zühtü, Sonra yanarsın Zühtü / Komüniste kanma Zühtü." Seçmenlere "gariban", "akılsız" diyen bir seçim şarkısı elbette gülünçtü ve hiçbir işe yaramayacaktı. CHP ise, Kıbrıs Harekâtı'ndan devşirdiği "Kahraman Karaoğlan" imajını destekleyen şarkıları da arkasına alarak yine doğru bir parça seçmişti. Şenay'ın Hayat Bayram Olsa ve Sev Kardeşim'inin yanına 1975 Eurovision Şarkı Yarışması'nın Türkiye seçimlerinde halk jürisinin birincisi olan Ali Rıza Binboğa'nın seslendirdiği "Yarınlar Bizim"ini koymuştu:
"Özgürlük ve barış
Tüm insanların özlemi olacak yarınlarda.
Anam bacım kardeşim
Eşim dostum yandaşım
Daha daha mutluyuz yarınlarda.
Ağlamak yok gülmek var.
Düşmanlık yok dostluk var.
Yarınlarda seni sevmek var.
Yarınlarda mutlu günler var.
Yarınlar benim yarınlar senin
Yarınlar onun yarınlar bizim"
CHP her ne kadar tek başına iktidara gelemese de yine birinci parti çıkacaktı o seçimden. Sonraki yıllarda partiler seçmenle sadece kuru vaatler üzerinden bağ kuramayacaklarını, seçtikleri dil ve üslubun, kitleleri etkileyebilecek şarkıların önemli olduğunu kavramışlardı. Ancak 1970'lerdeki o etkileme gücüne bir daha hiçbir zaman erişemediler; akılda kalan sadece birkaç şarkı oldu. Örneğin Ecevit'in DSP'sinin "Gözünaydın Türkiye/ ak güvercin geliyor" şarkısı, Turgut Özal'ın ANAP'ının "Arım balım peteğim / Anavatan çiçeğim/ Bilsem ki öleceğim / Yine onu seveceğim"i ve Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığı seçimde , Erkin Koray'ın Fesüphanallah'ından uyarlanan "Dertleri bitmez İstanbul'un bıktım illallah" şarkısı hatırlanabilir. Sonra giderek birçok şey gibi düzeysizleşti seçilen şarkılar da. Bir yanda bangır bangır Dombra, bir yanda lideri öne çıkaran, parlatan sözlerle tuhaf şarkılar…
Türkiye'de bir buçuk asra yaklaşan bir seçim birikimi vardır. Seçmen "seçim sath-ı mail"ini bir şölen gibi görür, heyecan adım adım artar, meydanlar dolar dolar boşalır. Pazar günü gelince aileler çocuklarını da alıp sandığa gider, sonra akşam beklenir, sonuçlar için. Bütün bunları belki geçmiş zamanlar için diye vurgulamak gerekir. Sizce de eski seçimlerin tadı kaybolmadı mı tıpkı o şarkılar gibi?
İbrahim Dizman kimdir? 1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi. 1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı. İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi. Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor. Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı. Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. Kitaplarından bazıları: Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020 Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018 Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016 Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016 30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010 Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007 Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006 Belgesel filmleri: Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010 Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012 Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016 Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018 Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020 |