Müze Gazhane 2021’de şehrin, özellikle Kadıköy’ün en heyecan verici noktası oldu. 2022’ye de aynı heyecanla giriyor bu özel mekân. 14-15 ve 20-22 Ocak’ta İngilizce tiyatro oyunu “Cease & Desist, Love & Be Silent” (Teslim Ol. Sev ve Sessiz Ol) Şubat ayında Türkçe versiyonu ile seyirci ile buluşacak. İstanbul’da yaşayan yabancıların tiyatro özlemini giderecek oyun “7 Jelaous Fools” performans ekibi tarafından sahneye taşınıyor. Amerikalı oyun yazarı Sean Michael Welch ve 7 Jelaous Fools tarafından yazılan oyun, 7 Kocalı Hürmüz müzikalinden esinlenen modern bir oyun. Oyunun başrol oyuncularından Miray Beşli, New York’ta oyunculuk eğitimi alan ve ileriki yıllarda Broadway sahnelerinde de görmeyi umduğumuz bir oyuncu.
Bağımsız sinemada da ismini duyurmaya başlayan Miray Beşli ile hem “Cease & Desist, Love & Be Silent” oyununu hem de oyunculuk macerasını konuştuk.
Koç Üniversitesi’nde okuduktan sonra oyunculuk eğitimi almaya nasıl karar verdin?
İlkokul birinci sınıftan, liseye ve üniversiteye kadar nerede tiyatro, drama kulübü, müzikal ve oyun varsa ben hep oradaydım. Çok klasik ama gerçek şu ki her zaman
Tiyatroyu sevmeni sağlayan oyun/oyunlar hangileri hatırlıyor musun?
Küçükken izlediğim ve tiyatroyu sevmemi sağlayan oyunların “Aslan Kral” ve “Kızgın Damdaki Kedi” olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Aslan Kral izlerken çok duygulandığımı ve yaratılan ortama hayran olduğumu hatırlıyorum. Hayranlık ve şaşkınlık arası bir şeydi hissettiğim.
Broadway dünyasındaki rekabet filmlere-dizilere konu olacak kadar sert. Bu dünyada yer alma isteğini sağlayan güç ve motivasyon nedir?
Ahh keşke… Broadway dünyasında tam olarak yer alabildiğimi söyleyebilsem! Bu şimdilik benim için sadece güzel bir hayal. New York’ta olduğum süre boyunca bir Off Off-Broadway oyununda yer aldım evet ve benim için çok güzel bir maceraydı. Ama Broadway bambaşka bir alan. Broadway oyunlarının en sadık seyircilerinden biriyim. Genel olarak tiyatroda yer almamı sağlayan güç ve motivasyon nedir derseniz, sevdiğim insanlarla ortak bir tutkuda buluşup eğlenmek, yeni bir hikâye ve karakter yaratıp o karakterle ve kendi içinle yüzleşmek derim. Oyunculuk yaparken önce kendini tanımak ve sonra kendinden başlayarak başka birini yaratmak, anlamak ve o olmak. Sonsuz bir empati. Aslında hepimizin içinde bütün karakterler var, yeter ki uygun koşullar sağlansın. “Damlada okyanus, okyanusta damla” benim en sevdiğim Rumi sözlerinden biridir. Hepimiz koskoca okyanusta tek bir damlayız ve o damlanın içinde de koskoca bir okyanus var. Oyunculuğun bu anlayışını seviyorum. Hayata böyle bakınca aslında bir başkasını yargılamanın ne kadar saçma bir şey olduğunu görüyorsun. Sonsuz bir birlik ve yargısız olmak…
En sevdiğin Broadway oyunları hangileri?
Aslan Kral, Aşk Delisi, Book of Mormon... Ahh o kadar güzel oyunlar var ki, birini söylesem diğerine ayıp olacak sanki.
Sen hangilerinde yer almak isterdin?
Hepsinde. Hiçbirine hayır demem!
Yer aldığın off Broadway oyunundan bahsedebilir misin biraz?
“12 Öfkeli Adam” adında 1957 yapımı kült bir film var. Adalet sistemini sorgulayan şahane bir film. 12 erkekten oluşan bir kadrosu var. Ama benim oynadığım oyunda filim tiyatroya uyarlandı. Erkek ve kadın karışık bir kadro yapmaya karar verdiler ve adını da “12 Öfkeli Jüri” diye değiştirdiler. 12 kişilik ekibimizin yarısı kadın yarısı erkekti. Beni de esprili ve komik bir Avrupalı rolüne dahil ettiler. Oyunda çok keyifli zaman geçirdim, çok şey öğrendim ve deneyimledim, müthiş bir yolculuktu. Rol arkadaşlarımla hala iletişimdeyim ve konuşuyorum. Hepsi çok müthiş oyuncular ve epey tatlı, mütevazi, renkli insanlardı.
7 Jealous Fools nasıl bir oluşum, hikâyesi nedir?
“7 Jealous Fools” Ahu Sıla Bayer’in kurduğu dil ve drama okulu ‘ActEnglish’ şirketinin bünyesinden çıkan bir tiyatro topluluğu. Yönetmen ve yapımcımız Ahu Sıla Bayer, 14 yaşında drama ve dans öğrencisi İngiliz Zola Blades ve yine Actors Studio Drama School’dan mezun olan arkadaşım Buket Gülbeyaz bir araya gelip Amerikalı yazar Sean Michael Welch’e 7 kişinin olduğu bir oyun yazdırdılar. Kıskançlık ve ilişkiler üstüne yazılan oyunda daha sonra diğer geriye kalan 4 karakter için herkese açık audition yaptılar. Ben de Lucie karakteri ile katıldım. Ardından Baran Andıç, Yağmur Elmacı ve Armağan Oğuz dahil oldu ve maceramız başladı.
7 enerjisi ve frekansı yüksek boyutta olan bir sayı. 7’nin şansı ve uğuruna da inanıyoruz.
Gazhane’de sahneleyeceğiniz “Cease & Desist, Love & Be Silent” oyunundan ve oradaki rolünden de bahsedebilir misin?
Oyun bir sanat galerisinde geçiyor. Performans sanatçısı Hürmüz, cenazesini bir performansa dönüştürür. Eski aşklarını ve rekabet içinde olduğu kıskanç arkadaşlarını tabutun içinde karşılar. Tabuttaki Hürmüz’ün 14 yaşındaki yeğeni Meghan, sıradan bir sergi zannederek geldiği salonda kendini tabut çevresinde sohbetler dans ve müzik üçgeni içinde bulur ve ne olduğunu çözmeye çalışır. Hürmüz gerçekten ölmüş müdür, yoksa bu bir performans mıdır? Oyun danslı müzikli ve absürt komedi diyebileceğimiz bir tür.
Benim oynadığım Lucie karakteri hayalperest, yenilikçi bir ressam ve deli dolu bir aşık. Lucie renkli ve önceden tahmin edilemeyen bir karakter. Hürmüz’e büyük hayranlık besler ve aynı zamanda çok iyi arkadaşlar. Lucie kendi içindeki potansiyeli herkesin görmesini ister ve hak ettiği değeri bulamadığını düşünür, bunun için her şeyi yapmaya hazırdır. Öyle görünmese de bence Hürmüz’den daha gerçek, derin ve farkındalığı yüksek bir sanatçı ve insan. Evlenmek üzere olan Armağan Oğuz’un oynadığı David karakterine deli gibi aşık. Lucie tutkulu bir sanatçı, aşık ve içinde hep bir ateş yanıyor.
Oyun aile, aşk ve dostluk gibi ilişkileri absürt bir yerden sorguluyor. Sanatı ve sanatçının değerini varoluşsal düşünceler üstünden tartışıyor. İç dünyalarımızın derinliğini sözlerin bittiği yerde bir dışa vurum olarak aktardığımız danslar ise oyunu daha da çarpıcı hale getiriyor. Hatta aslında danstan çok ruhtan, kalpten gelen hareket dizgeleri olarak oyunun içinde akıyor.
Bir oyunu hem Türkçe hem de İngilizce oynamanın oyuncu olarak zorlukları ya da avantajları var mı? Hangisi senin için daha kolay?
O kişi - karakter olmak ve o duyguları, aksiyonları, gerçekliği, karakterin motivasyonunu aktarmak ve derinliğini hissettirmek… Bence bunların hepsi evrensel ve bütün dillerde insan olmak aynı. Bu açıdan bakınca bence hangi dilde oynadığının bir önemi ve farkı yok. Ama Türkçe veya İngilizce oynamanın verdiği kültürel bir tını, frekans, sinerji ve enerji farkı var. Aynı oyun Türkçe oynandığında ritmi ve enerjisi bambaşka bir yere gidiyor. İngilizce oynandığında ise o dilin ritmi ve enerjisiyle organik olarak vücut dili, sinerji, ritim her şey değişiyor ve oyun bambaşka yere everilebiliyor. Bizim oyuncu olarak duruşumuz, bakışımız, etkileşimimiz vücut dilimiz bile yeri geliyor dil farkından, titreşiminden değişebiliyor. Benim için Türkçe ve İngilizce oynamak daha kolay ya da zor değil, aynı çünkü ben karakterin kalbini açmasına, iç dünyasına, şartlarına ve o koşullarda ne hissettiğine odaklandığım ve o anda gerçek yasadığım için iki dilde de bu yolculuk benim için aynı. Şunu da söyleyebilirim, Lucie yabancı bir karakter olduğu için İngilizce oynamak oyuncunun transformasyonuna aslında ek yardımcı bir boyut da kazandırıyor. İngilizcem aksanlı, gerçek bir Amerikalı ya da İngiliz aksanıyla konuşmuyorum. Oralarda doğup büyümediyseniz aksanı tamamen yok etmeniz oldukça zor. Ben de bu aksanı karakterimin bir parçası haline getiriyorum.
Son olarak seni bundan sonra nerelerde göreceğiz?
Aralık sonu Bodrum’da Raşit Algül yeni bağımsız kısa filmi olan “Anka Kuşu Öldü’yü (Phoenix is Dead) çekecek. Daha önce Raşit’in bağımsız filmi “Ronaldo” da kritik bir rol oynamıştım. ‘Ronaldo’ yurt dışındaki çok önemli festivallerden birçok ödülle döndü. Şimdi çekeceğimiz filmde Deniz adında hermaafrodit bir karakteri canlandıracağım. Film tamamen bu karakter üstüne kurulu… Bu benim için bambaşka, çok heyecan verici bir yolculuk olacak. Hayatta hep farklı ve kendi gerçeğini yaşama cesaretini gösteren ve bunun için savaş veren insanlara hayranlık duyduğum için de bu film benim için çok değerli. Bu film yargılanmış ve anlaşılamamış insanları, çift cinsiyetli insanları onurlandırıyor. Hayatta kendi gerçeğini yaşamaktan daha önemli ve daha cesur olan ne var ki?
Önümüzdeki bahar ayında Hüseyin Saylan ve Deniz Enyüksek’in çekeceği uzun metraj bağımsız film “Nietzsche’nin Şemsiyesi”nde Selin adındaki yoga hocasını canlandıracağım. Bu film için de çok heyecanlıyım.
Tiyatro oyunumuz ‘Cease and Desist. Love and Be Silent’ın ingilizce versiyonuyla da yurt dışındaki tiyatro festivallerine katılmayı amaçlıyoruz.
Ayrıca yapmayı düşündüğüm bir tiyatro oyunu daha var ama şimdilik o ben de. Tohumun yeşermesi için daha epey zamanı var.