Heja Bozyel

17 Mayıs 2020

"Eğlence sektörü çalışanları için global bir asgari ücret şartı getirilmeli"

Cuma günü Netflix’te gösterime giren yeni dizi White Lines'ın başta geride kalan ama sonra tüm diziyi ele geçiren karakteri Anna’yı canlandıran Angela Griffin ile diziyi, değişen izleyici alışkanlıklarını, karantina günlerinde ilişkileri ve eğlence/kültür/sanat sektöründe çalışan kişilerin günümüzde yaşadıkları zorlukları konuştuk

Cuma günü gösterime giren White Lines dizisi 4 günlük karantina günlerimizin kurtarıcısı oldu! Diziyi yaratan Alex Pina ve The Crown ekibine teşekkür etmemiz gerekli! Dizide Angela Griffin’in canlandırdığı Anna karakteri, dizinin başlarında en arkada planda olan kişilerden. Fakat bölümler ilerledikçe kilit bir karakter olduğunu göreceksiniz. 

Onunla karşılaştığımız ilk sahnede Anna bir seks partisi hazırlığında, havuz başında, şahane bir kimono ile dolaşıyor… Bu çarpıcı kadın aslında hiç de yabancı olduğumuz biri değil. Özellikle İngiliz televizyonlarında oldukça tanınıyor çünkü 90’ların başından beri dizilerde yer alıyor. İki çocuğu ve eşiyle İngiltere’de yaşayan oyuncuyla karantina günlerinde Zoom üzerinden konuştuk. 

Selam Angela! Karantinada basınla buluşma günün nasıl gidiyor?

Normalde basın günleri “Ooof daha kaç kişi var, saat kaç?” şeklinde olurdu ama bugün “Yaşasın yeni bir şey yapacağım!” diye sevindim hatta “Kaç kişi olursa olsun gönderin gelsinler, herkesle konuşmak istiyorum” dedim. Patates cipsi depolamışsın röportajlar boyunca yemek için. Instagram’da gördüm. Ne durumda paket? Yarısını yedim bile ama sadece cips var zannetme, abur cubur dolu burası.

Bende de çikolata var. 

İşte bu! Biz bu karantinayı nasıl yaşayacağımızı iyi biliyoruz, çikolatalar, cipslerle.

Aynen! Bir de tabii ki dizilerle. Dizide ilk sahnede seni pembe bir kimono içinde görüyoruz, çok güzeldi. Genel olarak dizinin kostümleri epey başarılı bir şekilde karakterlerin farklılıklarını ve hatta değişimlerini gösteriyordu… 

Evet, değil mi? Bütün kostümleri ben seçtim demek isterdim ama kostüm tasarımcımız şahaneydi. Kimin nasıl olması gerektiği konusunda çok netti. Anna’nın uçuşan kıyafetleri onun kişiliğini yansıtıyordu mesela. O elbiseleri giydiğim anda duruşum değişiyordu, anında daha dik yürüyordum. Anna biraz hedonist, uçlarda yaşayan, her koşulda zevk arayan bir kadın ve giydikleri de tam ona uygun. 

Aynı sahnede söylediğiniz bir söz var: “Seksi bir bakış oral seksten daha iyidir”... 

Evet! Yani bu sözün doğruluğuna inandığımı söyleyemem. Ama Anna buna inanıyordu ve belki de evet, Anna’nın seksi bir bakışı daha etkili olabilir. Bununla ilgili bir anket yapalım mı? Herkes ne düşünüyor merak ettim şimdi. Anna her konuda duyuları açık olan bir kadın. Bütün tecrübelerinde 5 duyu var. Hiçbir şeyi sadece olmuş olması için yaşamıyor. Seks de hep hayatında çok önemli bir noktada. Eski günlerdeki hatıralarını gördüğümüz zaman da anlıyoruz, eski eşi Marcus ile ilişkisi de başta cinselliğe dayalı. Sonra gelişiyor duyguları, iki çocukları oluyor, evleniyorlar ama aralarındaki kimya hiç değişmiyor ve ilişkileri o temele dayalı kalıyor. 

Peki gerçek hayatta bu ne kadar uygulanabilir bir ilişki türü sence?

Ah, bunun için cevabım “tam tersi” olacak sanırım. Gerçekten de tam tersi… Ben 14 yıldır evliyim, iki çocuğum var ve çocuklarım Anna’nınkilerle aynı yaşlarda. Karantinadayız, haftalardır dördümüz aynı evde kapalıyız. Eşimin komiklikleri ve benim en yakın arkadaşım olması, hep desteklemesi, takım olmamız sayesinde devam ediyor ilişkimiz. Yoksa iki çocukla evdeyken seks zaten söz konusu değil. Düşünsene çocuklar sürekli çevrende, nasıl seks düşüneceksin?

Tabii bir Ibiza ya da White Lines sahnesi değil sonuçta…

Kesinlikle! Artık İbiza’da değiliz. O yüzden de kişilik ve arkadaşlık benim için çok daha önemli. İlişki yaş aldıkça bunun önemi de daha çok artıyor. 

Senelerdir İngiliz kanallarındaki yapımlarda yer alıyorsunuz. Yerel izleyici için bir dizi hazırlamakla globalde izlenecek bir yapımda olmanın farkları neler? 

Bence şu anki durum çok ilginç çünkü eğer bir dizi başarılıysa Netflix’te olması bekleniyor. Ya da tam tersi Netflix’te olan her yapımın global duruşu olması bekleniyor. Oysa Ricky Gervais’in After Life dizisini düşün, tamamen her anlamıyla bir İngiliz dizisi o. Tüm detaylarıyla hem de. Ama tüm dünyada sevildi. Ya da La Casa De Papel. O da bir İspanyol dizisi olmasına rağmen globale ulaştı. O yüzden bence artık globale ya da lokale iş yapmak arasında bir fark kalmadı. İyi bir iş yapmak önemli olan hala. İyiyse zaten tüm dünyadaki izleyiciye ulaşıyor. Ama şöyle bir sorun var ki; izleyicinin neyi seveceğini asla öngöremiyorsun. Ne kadar iyi bir iş yaparsan yap. 

Peki White Lines’ın gösterilme tarihi hakkında ne düşünüyorsun? Karantina sürecinde olmak olumlu etkileyecek mi?

Evet, bence şu an en doğru zaman White Lines için. İnsanlar plaja gidemiyor, partileyemiyor, seyahat edemiyor. Ama bunları White Lines’da izleyebilirler. Fakat bu bilinçli bir tarih seçimi değil. Aylar aylar önce yayın tarihi belliydi ve kimse böyle günler yaşayacağımızı hayal edemezdi. Az önceki sorun açısından cevaplarsam White Lines globale ulaşması hedeflenerek yapılmadı, iyi bir iş çıkması hedeflenerek yapıldı. Yine de çok sevileceğini düşünüyorum. 

Dizide “Andreu Calafat” karakteri şöyle bir şey söylüyor: “Eskiden sinemada ağlayan erkekler için ‘kız gibi’ derlerdi, şimdi duyarlı diyorlar”... İzleyicinin değişimini nasıl görüyorsun? Sonuçta artık çocukların yaşındakiler yeni izleyicileriniz… 

Evet ama gelen izleyici istatistiklerinde demografiğe baktığın zaman aslında izleyicinin aslında hala daha ileri yaşta izleyiciler olduğunu görüyoruz. Gençler ise her cihazdan ve her yerden nasıl izleyebileceklerini biliyor. Benim 14 ve 16 yaşında iki çocuğum var. Onların her şeyi izlemesine izin vermiyorum. En azından elimden geldiğince kontrol ediyorum. White Lines da 16 yaş altı için uygun değil bence. Ama eğer onlar içinse zaten bulacaklardır çünkü bu çocuklar böyle. İstedikleri şeyi buluyorlar. Ben mesela yeni yeni Youtube videoları izlemeye başladım. Daha önceden Youtube’un sadece boş şeyler çeken insanlar için olduğunu zannediyordum ama şimdi görüyorum ki aslında hakikaten iyi içerik var ve herkese uygun başka bir şey var. 

Son olarak Instagram’da “freelance çalışanlar”la ilgili bir postunuzu gördüm. Bir yere bağlı olmadan çalışan kişiler bu dönemde bir yandan daha iyi durumdalar ama öte yandan da kimse onların çalışmaya devam etmesini ya da tam tersi çalışamamasını ve bir şirket olmamaları, bir yere bağlı çalışmamaları nedeniyle devlet yardımı alamamasından bahsetmiyor… Bazı ülkelerde küçük inisiyatifler başlatıldı ama devletlerin en son aklına gelen gruplardanız. Bu konuda ne söylemek istersin? 

Evet, biz oyuncular da freelance çalışan sayılırız. Hepimiz bir çatlağın üstünde yürüyoruz şu anda. İnsanlar şunu anlamıyor, freelance çalışanlar keyfi olarak bunu seçmiyor genellikle. Endüstri ve iş ortamları onları freelance çalışmaya zorluyor. Yaşadığımız günlerde freelance çalışanların sayısının artacağını düşünüyorum çünkü şirketler kadrolu çalışanları karşılayabilecek durumda değiller artık. Devletlerin bu konuda bir şeyler düşünmesini istiyorum çünkü bu durumda olan çok fazla makyöz, ışıkçı, oyuncu, dublör, senarist arkadaşım var. Bunun en iyi çözümü global bir asgari ücret sistemi. Durum ne olursa olsun, hayat şartları ne olursa olsun freelance çalışan herkesin asgari ücret kapsamına alınması ve bunun gerekirse devletler tarafından ödenmesi gerekli. Bunun için bir imza kampanyası başlatıldı, ben de imzaladım. Bunun tüm devletler tarafından ortak bir kararla yapılması gerekli. Aşı bulunana kadar hayatlar normal düzenine girmeyecek ama düzen ne olursa her insan kira ödüyor, yemek yemek zorunda, başka ihtiyaçları var. Konserler, tiyatrolar, televizyon ve sinema sektörü aşı bulunana kadar bitmiş durumda çünkü bu sektörlerde “sosyal mesafe” ile iş yapma şansı yok. Diğer sektörlerde çalışanların biraz daha fazla şansı var bu konuda. Ama öte yandan da eğlence/kültür/sanat sektörlerinde çalışan milyonlarca insan var.


NOT: White Lines ve La Casa De Papel dizilerinin yaratıcısı Alex Pina ile röportajımızı buradan okuyabilirsiniz.