Hasan Servet Öktem

01 Mart 2022

Putin'in Ukrayna hamlesi duvara tosladı

Siyasi satranç ustası olduğu kabul edilen Rusya lideri, bana kalırsa, geçtiğimiz hafta satranç masasını devirdi: Ukrayna'yı işgale kalkarak, neredeyse, tüm dünyayı karşısına aldı

Dışişlerinde 40 yıl görev yaptıktan sonra Rusya'yı daha objektif tahlil edebiliyorsunuz. Kuzey komşumuzun gücünü, hareket tarzını, mantığını daha kolay görebiliyorsunuz. Üstün taraflarıyla birlikte, zafiyetlerini de, diğer yorumculara nazaran daha gerçekçi değerlendirebiliyorsunuz. Rusya Devlet Başkanı Putin, SSCB'nin ardından, farklı bir ekonomik model üzerinden, ülkesini tekrar dünyanın süper güçleri arasına dahil etme yönündeki politikasından, düne kadar iyi sonuçlar elde etti. 1990'lı yıllarda tökezleyerek yere düşen Rusya, 20 yıl içinde, sözü dinlenen, çekinilen, sevilmeyen ama sayılan, dünyanın çeşitli bölgelerinde, Batı yanlısı rejimlerin iktidara gelmesi amacıyla müdahale gerçekleştirilen ülkelerde, liberal dünyanın önüne set çeken bir süper güce dönüştü. Ancak son defa Ukrayna'da giriştiği saldırı ve işgal, Putin ile istikrarlı yükselişe geçen Rusya'nın, bu defa, duvara toslaması ile sonuçlanacak gibi görünüyor. 

Küba'daki görevimin son yılında (2016), uluslararası toplum nezdinde sesini daha fazla duyurabilmek amacıyla Havana'da büyükelçilik açan Gürcistan'ın bu Karayip ülkesinde düzenlediği ilk milli gün resepsiyonunda, Gürcü büyükelçinin yaptığı hoşgeldiniz konuşmasını hiç unutmuyorum. Gürcistan-Küba ilişkileri üzerine inşa edilmesi gereken konuşma tamamen Gürcistan ile Rusya arasındaki gerginlikler üzerine idi. Konuşmanın ardından, 5 milyon nüfuslu kuzey komşumuzun, 150 milyon nüfuslu diğer Kuzey komşumuzdan ne kadar derinden nefret ettiği hususu aklımda iyice yer etti. SSCB'den bağımsızlığını kazanan Gürcistan'ın, takip eden yıllarda, komşusu Rusya'dan neler çektiğini 2019 Temmuz ayında kaleme aldığım bir yazıda T24 okurlarının dikkatine getirdim.

2008 yılında patlak veren Güney Osetya krizi Rusya'nın lehine sonuçlandı. Putin, bir yandan, batıya yönelmeye çalışan Tiflis yönetimini, sert bir tokatla sarsarken, diğer yandan da batı başkentlerine "buraları arka bahçemdir, bahçe duvarını sakın aşmayın" mesajını açık biçimde verdi. Gürcistan'a attığı tokattan ötürü sınırlı tepkiyle karşılaştı, önemli bir zarar da görmedi.

Özgüveni yükselen Putin, 2014 yılı ilk baharında, Moskova'dan giderek uzaklaşarak Avrupa-Atlantik kurumlarına doğru meyleden Ukrayna'yı cezalandırmayı kararlaştırdı. SSCB döneminde idari bir kararla Ukrayna'ya devredilen (1954) stratejik önemdeki Kırım'ı Rusya'ya kattı. Aynı dönemde, Donbas bölgesindeki ayrılıkçı güçleri destekleyerek bölgeyi Ukrayna'dan fiilen kopardı. 2015 sonbaharında, Beşar Esad'ın davetine icabetle Suriye'ye asker gönderdi; iç savaşın dengelerini Şam lehine değiştirdi. 2014 yılı, dünyamızda, stratejik kazanımlar açısından, Putin Rusya'sının öne çıktığı ve göze çarptığı bir sene oldu. Moskova'nın, ihmal ettiği Afrika'ya dönüşü ise, 2017 sonuna rastlamaktadır.

Geçtiğimiz aylar içinde, uluslararası toplumun dikkati, Ukrayna sınırına yığınak yapan Rus askeri unsurlarına odaklandı. Dünya basınında, Rus ordusunun, Donbas bölgesinden Ukrayna'ya ne zaman gireceği tartışmaları alevlendi. Ukrayna'ya askeri müdahale yapılmayacağı yönünde defalarca açıklamalar yapan Moskova, geçtiğimiz hafta, ansızın, ayrılıkçı Luhansk ve Donetsk eyaletlerinin bağımsızlıklarını tanıdı. Söz konusu aşamada, birçok yorumcu gibi, Donbas bölgesinin de Ukrayna'dan koparılmasıyla, Putin'in Kiev'e kestiği cezanın bütünüyle tahakkuk ettiğini düşündüğümü itiraf edeyim; aynen Kırım örneğine benzer şekilde. Aklı-selim ile değerlendirilirse, Moskova'nın bu noktada frene basması gerektiği hususunda hiçbir tereddüt kalmayacaktır. Siyasi satranç ustası olduğu kabul edilen Rusya lideri, bana kalırsa, geçtiğimiz hafta satranç masasını devirdi: Ukrayna'yı işgale kalkarak, neredeyse, tüm dünyayı karşısına aldı. Karşısındaki batı cephesinin kenetlenmesini sağladı. Venezuela, Sırbistan, Çin ve cüzi sayıdaki ülkenin bu gelişme üzerine Rusya'yı net biçimde kınamamış olmaları hiç önem taşımıyor. Pekin'in, Rusya'nın komşusunu işgale kalkmasından rahatsız olduğu hususunda tereddüt bulunmuyor. Latin Amerika'da, Uzak-Doğu’da, Balkanlar'da, Putin'e duyulan güvenin temelden sarsıldığını tahmin etmek zor değil. Rusya'yla yakın işbirliğine giren Afrikalı liderler de (özellikle Mali) pişmanlık ve endişe içinde olsalar gerektir.

Burada üzerinde durulması gereken husus, büyük satranç ustasının nasıl böylesi bir hataya sürüklendiğidir. Etrafındaki bakanlar ve danışmanlar, "Donbas eyaletlerinin tanınması amacı karşılar, işgal ters teper, gelişmeler kontrolden çıkabilir" mealinde uyarı ve ikazlarda bulunmadılar mı? Bulunamadıkları anlaşılıyor. Muhtemelen koltuklarını kaybetmekten korktular. Yılların yol arkadaşı Medvedev dahil, kimsenin otoriter lideri uyaramaması, insan tabiatının bir zafiyeti olsa gerek. Putin'in çevresinin bu vahim yanlışı özenle not edilmeli, gerekli ders alınmalı. Ancak demokratik olmayan ülkelerde böylesi yanlışlar sık sık rastlanan vakalardır. Danışmanların, giderek güçlenen otoritenin karşısında dalkavuğa dönüştüklerine sık sık şahit olduk; bu örnekler tarih sayfalarında da kayıtlıdır. 

Ukrayna'ya yönelik askeri müdahalenin beşinci gününde Putin'in amacına ulaşıp ulaşamayacağı henüz karanlıktadır. Rusya, Kiev'de, Moskova'nın sözünü dinleyecek bir yönetimin iş başına gelmesini amaçlamaktadır. Başka bir ifadeyle, nihai hedefi, Avrupa değerlerine karşı duran, Belarus benzeri bir ülkeye dönüşmesidir. Bu amacına ulaşsa dahi, Rusya'nın devasa bir bedel ödemesi söz konusudur. 2022 şubat sonu itibarıyla, Batı tarafından uygulamaya konulan tarihin en kapsamlı yaptırımlarıyla karşı karşıya bırakılmış ve tecrit edilmiştir. Rus halkıyla birlikte, Rus işadamları ve Rus holdingleri, uzun süre büyük sıkıntılar yaşayacaklardır. Putin sayesinde duvara toslayan Rusya'da, liderin tasfiyesi de dahil olmak üzere, tüm seçeneklerin açık olduğu yeni bir dönemin başlaması muhtemeldir.

Aklıma takılan 3 noktaya değinerek yazıya son vereyim.