Sahra Altı Afrika'da nüfusu 100 milyon civarında veya daha yukarı birkaç ülke vardır; bu ülkelerde demokrasi çarklarının dönmesi, seçimlerin zamanında ve aksamadan yapılması, siyasi istikrar ve kamu düzeninin korunması, sadece söz konusu ülkeler için değil, bölgeleri açısından da büyük önem taşır. Nijerya, Etiyopya, Kenya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nden bahsediyoruz. Bu 4 ülkeyi, Güney Afrika'yı da katarak, komşularıyla ilişkileri dahil, yakından izlerseniz, Afrika kıtasını (kuzeyi hariç), iyi takip ettiğinizi iddia edebilirsiniz.
Konumuz 4 büyüklerden Etiyopya'dır. Afrika Boynuzu'nun 110 milyon nüfuslu, hassas etnik dengeler üzerine kurulmuş bu ülkesinde, 2018 yılı başlarından itibaren yaşanan olumlu gelişmeler, bir yandan ülke içi demokrasi, huzur ve asayişi, öte yandan komşu Eritre ile barışı getirerek, Afrika Boynuzu'na ve geri bırakılmış kıtaya yönelik umutları yukarı taşımıştır.
27 yıllık baskıcı EPRDF (Etiyopya Devrimci Demokratik Halk Cephesi) yönetimin ardından, 2018 nisanında göreve getirilen genç Başbakan Abiy Ahmed'in ülke içinde attığı reform adımları ve düşman komşu Eritre ile yaptığı barış nedeniyle, 2019 yılında Nobel Barış Ödülü aldığını hatırlayacaksınız.
Etiyopya'da son aylarda işler iyi gitmiyor. Nobel ödüllü reformcu başbakan, ülke içinde iç savaşa kadar gidebilecek bir askeri hareketliliği başlatmış durumda. Umarız çatışan taraflara aklı-selim hakim olur ve etnik eyaletlere dayalı bir federal devlet görünümlü Etiyopya, aylar sürebilecek silahlı çatışmaların içine yuvarlanmaz, ülke yine parçalanmaz.
Abiy Ahmed
Sorun, tabiatıyla, Etiyopya'yı meydana getiren etnik topluluklar arası siyasi ve ekonomik çekişmelere dayanıyor: Ülkenin en büyük 2 etnik grubunu oluşturan Oromo ve Amhara toplumları, birlikte nüfusun neredeyse üçte ikisini meydana getirmelerine karşın (Oromia: 34 milyon, Amhara: 26 milyon), Etiyopya, 1991 ila 2018 yılları arasında 6 milyon nüfuslu Tigray bölgesi elitleri (TPLF: Tigray Halk Kurtuluş Cephesi) tarafından yönetilmiştir. 1991 yılında, sosyalist askeri diktatörlüğün devrilmesine öncülük eden TPLF, zaferin kazandırdığı prestijle 27 yıl boyunca ülkenin yegane ve otoriter hakimi olmuştur. 2015 yılından itibaren Oromo ve Amhara toplumları tarafından başlatılan yaygın sokak protestoları neticesinde, EPRDF koalisyonunun Tigray kökenli başbakanı Hailemariam Desalegn, 2018 yılı şubatında koltuğunu bırakmak zorunda kalmış, yerine, nisan ayında, Oromo Demokratik Partisi liderlerinden, asker kökenli (baba müslüman, anne hristiyan) Abiy Ahmed getirilmiştir.
Genç başbakan ülkesinde tahayyül ötesi reformlara girişmiştir dememiz halinde, abartmış olmayız: Muhalefet üzerindeki baskıları kaldırmış, af ilan ederek 6 bin civarında tutuklu/hükümlüyü serbest bırakmış, EPRDF yönetimine karşı silahlı mücadeleyi sürdüren "kurtuluş örgütleriyle" masaya oturarak silah bırakmalarını sağlamış, devletin işkence yaptığını kabul ile özür dilemiş, velhasıl 27 yıl süren baskıcı rejimin yerine, demokratik değerlere bağlı bir yönetim gelmiştir. Abiy Ahmed, daha büyük açılımı ise, dış ilişkiler alanında gerçekleştirmiş, 1998 yılında EPRDF yönetiminin savaş açtığı komşusu Eritre ile 20 yıl sonra barış yapmıştır.
Yukarıda yazdıklarımızdan, Etiyopya için, artık her şeyin iyi gittiğini, ülkenin Abiy Ahmed önderliğinde, demokratik bir refah toplumuna doğru hızlı adımlarla ilerleyeceğini düşünebilirsiniz. Maalesef gerçekler bu minvalde değil; zira insan tabiatı ve siyaset sanatı, iyilik, doğruluk ve erdem üzerine kurulu değil. 27 yıl boyunca iktidarın nimetlerinden yararlanan Tigray elitleri, son 2 yıl içinde, avuçlarındaki gücün erimesi ve oturdukları koltukları kaybetmenin verdiği rahatsızlıkla, başbakanın reformları önüne engeller çıkarmak ve Eritre barışını baltalamak üzere, ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiler. Neticede, Abiy Ahmed hükümeti, geçtiğimiz hafta içinde, Tigray eyaletinde konuşlu federal ordu karargahına yapılan şüpheli saldırıyı gerekçe göstererek, TPLF idaresi altındaki Tigray güçlerine karşı sınırlı bir askeri harekat başlattı. Televizyonlardan birkaç gündür izlenildiği üzere, 2018 ilk baharından itibaren bütün dünyanın alkışladığı örnek ülke Etiyopya, 2020 kasımında, bir iç savaşın eşiğinde bulunmaktadır.
Tigray ile Addis Ababa arasındaki askeri çatışmaya şu şekilde gelindi: EPRDF koalisyonuna dahil Oromo Demokratik Partisi bünyesinden başbakan atanan Abiy Ahmed, ilk 2 yıl içinde, ülke üzerindeki Tigray hakimiyetini aşağı çekmek amacıyla, federal kurumlarda görevli çok sayıda üst düzey TPLF mensubunu görevden aldı, bazıları aleyhinde yolsuzluk soruşturmaları başlattı. Halk nezdinde bir hayli yıpranan EPRDF koalisyonunu tasfiyeyle, Refah Partisi (Prosperity Party) adıyla, ülke çapında örgütlenmiş yeni bir parti kurdu. Yeni partiye katılmayı reddeden TPLF liderliği, faaliyetlerinin merkezini federal başkentten Tigray'in başşehri Mekelle'ye taşıyarak Abiy Ahmed liderliğindeki federal otoriteye karşı açık bir muhalefet başlattı.
Abiy Ahmed ile Tigray liderliği arasındaki ipler, ertelenen seçimler üzerinden koptu: Ağustos ayında düzenlenmesi kararlaştırılan federal ve bölgesel meclis seçimlerinin, Covid - 19 nedeniyle, parlamentonun üst kamarası tarafından (The House of Federation) bir yıl kadar ertelenmesi üzerine, TPLF yönetimi, federal makamların itirazlarını dikkate almadan ve ertelemenin anayasaya aykırı düştüğünü ileri sürerek, 9 Eylül tarihinde Tigray bölgesi seçimlerini gerçekleştirdi. TPLF'nin zaferiyle sonuçlanan seçimleri yasadışı ilan eden Addis Ababa, cevaben, federal hükümetin Tigray bölgesine tahsis ettiği bütçeyi iptal etti. Federal yönetim ile TPLF arasında karşılıklı suçlamalar giderek arttı. Tigray'in artık bağımsızlığa doğru meylettiği, taraflar arasında silahlı çatışma ihtimalinin güçlendiği söylentileri yayılırken, geçtiğimiz hafta, Tigray'in başkenti Mekelle civarındaki federal ordu tesislerine saldırı gerçekleşti. Bu saldırıya cevaben federal hava kuvvetleri Tigray silahlı kuvvetlerine ait sınırlı stratejik hedefleri bombaladı.
Ölü sayısının yüzü aştığı, Tigray sakinlerinin savaş korkusuyla Sudan sınırına yöneldiği bu kaygı verici aşamada, başta Afrika Birliği olmak üzere, Etiyopya ile güçlü ilişkilere sahip, Çin, ABD ve AB'nin derhal devreye girmeleri, tarafları, sorunlarını barış yoluyla çözmek üzere masaya oturtmaları, aciliyet arz etmektedir.
Yazının sonlarına gelirken, TPLF yönetimine biraz haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Özellikle müteveffa başbakan Meles Zenawi liderliğindeki Etiyopya'nın, 2000'li yıllarda, art arda yüzde 10 seviyelerinde kalkınma gerçekleştirdiğini vurgulayarak Afrika'da dikkatleri üzerine çektiğini unutmayalım. Mavi Nil üzerinde inşası yazın tamamlanan ve Mısır'ın uykularını kaçıran Rönesans adlı kıtanın en büyük hidroelektrik santralinin büyük ölçüde Zenawi'nin eseri olduğunu kaydedelim.
Ülkesine demokrasi ve özgürlük getiren genç başbakan, Federal Etiyopya'yı oluşturan bölgelerin bünyesinde giderek kuvvetlenen etnik milliyetçilik dalgasının yarattığı, güçlü muhalefet, başkaldırı ve bölücülük tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bölge liderleri, bölgesel otonominin sulandırılmasına karşı gelmekte, daha fazla hak ve yetki talep etmektedir. Buna mukabil, federal hükümet, taleplerin arkasında güçlenen bölgesel etnik milliyetçilik akımların bulunduğuna inanmakta, bu akımların ülke bütünlüğüne zarar vereceğini, bölücülüğü körükleyeceğini savunmaktadır. Tigray bölgesinde başlayan çatışmalar başbakanın endişelerini doğrulamaktadır.
Nobel barış ödülüne layık görülen genç Etiyopya lideri, galiba, özgürlük ekmiş, ancak fırtına biçmek zorunda kalmıştır.