Hasan Servet Öktem

14 Eylül 2024

Dokuzuncu Çin-Afrika Zirvesi'nin ardından...

Çin'in Afrika'ya ilgisi, bu ülkenin dış politikada benimsediği üçüncü dünyacı prensiplerden kaynaklanır. Çin, küresel güneyin lideri olduğuna inanır ve 54 ülkenin bulunduğu kıtanın tamamının desteğini arkasına almayı hedef edinmiştir

Afrika Zirvesi düzenlemek, irade, kapasite ve prestij işidir, pek külfetlidir, bu yükün altından kalkabilen ülkelerin sayısı bir elin parmaklarından azıcık fazladır. Pekin tarafından düzenlenen zirveler içerik ve gösteriş itibarıyla en önde yer alır. Bu zirvelerin 9'uncusu geçtiğimiz hafta Çin'in başkentinde düzenlendi. Yarısı devlet ve hükümet başkanları olmak üzere, 50 Afrika ülkesi görkemli faaliyete iştirak ettiler, Xi Jinping ile ikili görüşmeler yaptılar. 2000 yılında başlayan Çin-Afrika zirveleri, Türkiye dahil, birçok ülkeye ilham oluşturdular. Son zirvenin ertesinde, adet olduğu üzere, Batılı ülkeler, koro halinde, Çin'in Afrika'yı sömürdüğünü ve borç batağına sürüklediğini iddia ettiler. 

Çin'in Afrika'ya ilgisi kalıcı, ABD'ninki tesadüfidir 

Çin'in Afrika'ya ilgisi, bu ülkenin dış politikada benimsediği üçüncü dünyacı prensiplerden kaynaklanır. Çin, küresel güneyin lideri olduğuna inanır ve 54 ülkenin bulunduğu kıtanın tamamının desteğini arkasına almayı hedef edinmiştir. Bu siyasi çizgi bugünden yarına değişmez, Pekin'de liderler değişebilir ama geri bırakılmış kıtaya yönelik ilgileri sabit kalır. Oysa ABD'nin Afrika'ya ilgisi lidere ve iktidar partisine bağlıdır, Beyaz Saray'da Cumhuriyetçiler oturuyorsa Afrika kenara itilir. Trump seçimleri kazandığı takdirde, Afrika'nın Washington'un radarından düşeceğini kabul etmeyen var mı? Trump'ın 4 yıl boyunca Afrika'yı bir kez bile ziyaret etmediğini, Afrikalı liderler aleyhinde küfürlü cümleler kullandığını unutmadık.

Batı, Çin'in Afrika'daki faaliyetlerini karalar ve ķüçümser 

Afrika, Çin için hem ekonomik hem siyasi kazanç sahasıdır. Pekin, her fırsatta, Afrika'ya özel bir önem atfettiğini vurgulayagelir. Çin Dışişleri Bakanı her sene yurt dışı ziyaretlerini Afrika'dan başlatır. Ekonomisinin yüzde 10 büyüdüğü yıllarda, cari fazlasının ve Merkez Bankası döviz rezervlerinin rekor seviyelerde bulunduğu dönemlerde, Pekin yönetimi, Çinli müteahhitlik firmaları üzerinden, Afrika'da yüzlerce devasa altyapı projeleri gerçekleştirmiş, hem kendisi kazanmış, hem de imkanları olmayan Sahra altı ülkeleri, kara ve demir yollarına, limanlara, petrol boru hatlarına, köprülere, stadyumlara, kongre merkezlerine, serbest/organize sanayi bölgelerine kavuşmuştur. Kazan-kazan niteliğindeki bu yatırımlar Batı dünyasında nedense hep küçümsenir veya eleştirilere maruz kalır.

Çin Afrika'yı borç tuzağına düşürmüş: Hem yalan hem yanlış 

46 en az gelişmiş ülkenin 33'ü Afrika ülkeleridir. Kıtanın 20 ülkesinde GSMH 1000 doların, 11'inde ise 2000 doların altında kalır. Bu ülkelerde sermaye birikimi olmadığına göre kalkınma için borçlanma dışında seçenek mevcut değildir. Cari fazlası bulunan ve döviz rezervleri göz kamaştıran Çin'in Afrika'ya, hammadde karşılığında finansman paketleriyle devasa müteahhitlik hizmetleri sunması niye eleştirilir? El-cevap: Bu eleştiriler tamamen siyasi nitelikte olup dikkate alınmamalıdır. Afrika'nın Çin'e borçlandığı doğrudur, Çin tarafından borç tuzağına düşürüldüğü yanlıştır. Öte yandan Çin firmaları altyapı projeleri koparmak için sadece Afrika'da değil dünyanın her tarafında öne çıkmışlar, Türk müteahhitlik firmalarının en ciddi rakipleri olmuşlardır.

Angola hem Çin'e hem Batı'ya borçlu

2012 - 2022 yıllarında, Çin'in ülke dışında, altyapı projelerine harcadığı toplam meblağ 254 milyar dolar olup, bu yeķûnun yüzde 44'ü Afrika'ya yönelmiştir. Batılı kriterlere göre, kıtadaki 54 ülke arasından 22'si aşırı borçlu kabul edilmektedir. Çin'e olan borçları itibariyle Angola 21 milyar dolar ile ilk sıradadır. Sıralama, Etiyopya (7 milyar), Kenya (7 milyar), Zambiya (6 milyar), KDC (6 milyar), Nijerya (5 milyar) ve diğer borçlular ile devam etmektedir. Afrika ülkelerinin tüm dış borçları 700 milyar dolar seviyesinde olup bu meblağın bir kaynağa göre yüzde 20'si (135 milyar), bir diğer kaynağa göre yüzde 12'si (84 milyar), Çin'e olan borçlardır. Bu rakamlar ortada Çin yapımı bir borç tuzağının bulunmadığının kanıtı değil midir?

Çin Afrika'da bundan böyle güneş panelleri ve elektrikli araçlar üretecek 

Covid-19 salgınının da etkisiyle kalkınma hızı yüzde 5-6'lara düşen Çin'in son birkaç yıldır Afrika'ya yönlendirdiği borç/kredi hacmi de ciddi oranlarda düşmüştür. 2016 yılında Afrika'ya 26 milyar dolar tahsis eden Çin 2022 yılında kıtaya sadece 1 milyar dolar ayırabilmiştir. Pekin'de geçtiğimiz hafta düzenlenen 9. Çin-Afrika zirvesinde kabul edilen belgelere baktığımızda Çin'in Afrika'ya yönelik yatırım stratejisini değiştirdiği, büyük altyapı projeleri döneminin sona ereceği, bundan böyle yeşil enerji ve yüksek teknolojili ürün imalatına öncelik verileceği göze çarpmaktadır. Çin lideri tarafından yapılan açıklamaya nazaran, Pekin'in önümüzdeki 3 yıl için Afrika'ya 50 milyar dolar tahsis edeceği, bu meblağın 30 milyarı kredi/finansman şeklinde, 10 milyar doları ise doğrudan yatırım yoluyla gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

Türkiye Afrika'da yollar inşa edince gurur kaynağı, Çin inşa edince tu kaka

Türkiye'nin 16 yıl önce başlattığı Afrika açılımından gururla bahsederken, “ticaret hacmi 40 milyar doların üzerinde, firmalarımızın gerçekleştirmiş oldukları projelerin bedeli 85 milyarı aştı" diyerek başarı hikâyesi yazdığımızı vurguluyoruz. Çin devleti ve firmaları aynı topraklarda, ticaret, yatırım, kredi/borç alanlarında rekorlar kırınca, bu işin adı borç tuzağı ve sömürüye mi dönüşüyor? Biz Batı'nın bu karalama kampanyasına katılmayalım ve inanmayalım. Öte yandan Çin'in Afrika stratejisindeki yeni öncelikleri Türkiye'nin işine yarar kanaatindeyim. Afrika'da düzenlenen her 3 büyük altyapı projesinden birini Çinli firmalar kapıyorlardı, Çinliler, bundan böyle yeşil enerji, elektrikli araçlar, telekomünikasyon altyapısı gibi daha ileri alanlara yönelirlerse, yol, liman, havaalanı gibi büyük projelerde Çin rekabetinden kurtulacağız demektir. 

Sudan petrolünü Çin sayesinde ihraç edebildi

Çin tarafından gerçekleştirilen iki devasa projeye değinerek yazıyı bitireyim. Batı'nın, özellikle ABD'nin, Sudan'ın üzerine çullandığı yıllarda, çoğunluğu halen Güney Sudan sınırları içinde kalan petrol sahalarından çıkan petrolü Hartum üzerinden Port-Sudan limanından ihraç etmek üzere 1600 km uzunluğundaki boru hattını Çinliler döşedi. Diktatör Ömer El-Beşir düşmanlığının tavan yaptığı dönemde, bu riskli proje ile hiçbir Batılı firma ilgilenmez iken, Çin, Sudan'ın yanında durarak elini taşın altına soktu. Nitekim Batı'nın gayretiyle ülke ikiye bölündükten (2011) sonra boru hatlarının düzenli olarak kullanılması mümkün olmadı. 2023 Nisan ayından bu yana bu defa ordular savaşına sahne olan Sudan üzerinden petrol sevkiyatı tam bir çıkmaza girdi. Velhasıl Çin Sudan petrol boru hatları yatırımından ciddi zarar etti.

Nijer petrolünü Çin sayesinde ihraç edebildi

Nijer petrolünün Benin üzerinden ihraç edilmesini teminen 1950 km uzunluğundaki petrol boru hattı Çin tarafından 4 yıl içinde inşa edildi (2019-2023). Bedelinin petrol karşılığında ödenmesi üzerinden anlaşma yapıldı. Proje tamamlanmadan Nijer'de darbe olunca, inşaat durmadı, askeri yönetime rağmen çalışmalar devam etti. 2023 sonunda, ilk tanker, Benin limanından yüklediği Nijer petrolünü Çin'e doğru taşımak üzere törenle yola çıktı. 2024 ilkbaharında Nijer ile Benin arasında manasız bir anlaşmazlık ortaya çıkınca, Nijer petrol sevkiyatını durdurdu. Çin'in, bu büyük yatırımdan da ciddi zarar göreceği anlaşılıyor. Halen bu şebekenin, 600 km uzunluğunda yeni bir hat çekilerek Çad-Kamerun boru hattına eklenmesi tartışılıyor. Bu proje Batılı bir şirket tarafından yapılsa idi, inşaat muhtemelen darbe vesilesiyle durdurulur ve tamamlanamazdı. Velhasıl Çin'i Afrika vesilesiyle eleştirelim, amma, altına girdiği bu büyük riskleri de takdir edelim.

Göç sorunu karşısında Avrupa ne yapmalı?

Yazının sonuç kısmını, Afrika kıtasına ve Çin'in burada yaptıklarına Avrupa optiğinden bakarak bitireyim. Ukrayna krizi bir kenara bırakıldığında, Avrupa'yı en fazla kaygılandıran husus Afrika kaynaklı düzensiz göçtür. Bu göçün arkası 21. yüzyıl boyunca kesilmeyecek gibidir, zira Afrika'nın nüfusu dünyadaki trendin aksine artmaya devam ediyor (Nijer'de aile başı çocuk sayısı 7). Öte yandan yasadışı göç Avrupa'nın siyasi dengelerini sarsmakta, seçmeni yelpazenin iyice sağına itmekte, popülist liderlerin önünü açmakta, demokrasileri zayıflatmaktadır. Avrupalı yöneticilerin göç akımlarını palyatif tedbirlerle değil, temelden durdurmak üzere kıtanın kalkınma sorununa derinlemesine eğilmeleri zorunlu hale gelmiştir. Afrika kalkınırsa yasadışı göçün sona ereceğini aklımıza yazalım. 

ABD, Çin'in Afrika'daki faaliyetlerini dünya liderliği ve rekabeti açısından değerlendirmekte ve tabiatıyla karalamaktadır. Avrupa'nın Çin'in bu faaliyetlerine ABD optiğinden bakması stratejik bir yanlış olur. Avrupa'nın yapması gereken kıtanın kalkınması için borç ve kredi vererek yollar, köprüler, limanlar inşa eden Çin ile işbirliği halinde hareket etmektir. Bu yönde Türkiye'yi de yanlarına aldıkları takdirde geri bırakılmış kıtanın büyüme ve kalkınma grafikleri hızla yükselecektir. Avrupalı unutmasın: Umudunu yitiren Afrikalı gençler, kurtuluş için, Çin'e veya ABD'ye değil, Akdeniz'den Avrupa istikametinde denize açılmaktadır.

Hasan Servet Öktem kimdir?

Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.

Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.