Güney Sudan’ın içler acısı durumunun farkında mısınız? 2011 yazında bağımsızlığına kavuşan Afrika kıtasının 54. Ülkesi 5 yıldır sonu gelmeyen bir iç savaşın içinde. Bir tarafta Dinkalar diğer tarafta Nuerler, (ülkenin 2 en büyük etnik grubu) devleti ve imkanları ele geçirmek için bitmek bilmeyen kanlı mücadelelerini sürdürüyorlar.
Sudan’ın güneyini kuzeyinden ayırmak ve Afrika’nın bu en büyük ülkesini ikiye bölmek amacıyla ciddi çabalar sarfetmiş olan batılı ülkeler, artık ortaya çıkardıkları bu genç devletin geleceğinden ümitlerini kesmek üzereler.
BM Genel Sekreteri , geçtiğimiz şubat ayında, devam edegelen iç savaşın durdurulamamasının verdiği üzüntüyle, ülkenin yöneticilerinin çatışmaları önlemek hususundaki basiretsizlikleri karşısında , “kendi insanlarının iyiliği için bu derece az ilgi duyan bir siyasi grubu hayatımda görmedim “ diyerek duyduğu hayal kırıklığını dile getirmiştir. BM teşkilatının en üst düzeyli memurunun, bir ülkenin siyasi elitini böyle açıkça suçlaması, örgütün 70 yıllık tarihindeki nadir beyanatlardandır. Güney Sudanlı yöneticilerin bu hakareti hakkettileri konusunda geniş bölgesel ve uluslararası mutabakat mevcuttur.
Güney Sudan’ın bağımsız hale gelmesinde öncü rol oynayan ABD ‘nin BM nezdindeki büyükelçisi , geçtiğimiz aylarda, Güney Sudan yöneticilerini ağır biçimde eleştirmiş, “muhatap alınmaması gereken” kişiler olarak nitelendirmiş, silah ambargosu ve başka yaptırımlar yönünde çağrı yapmıştır.
11 milyon nüfuslu bu genç ülke, halen (2018 yılı boyunca) iç savaşın yarattığı koşullar nedeniyle açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bağımsızlık öncesinde 2000 dolar civarındaki GSMH sı, 700 dolar seviyesine gerilemiştir. 4 milyona yakın Güney Sudan’lı evini terketmiş, bunların 2 milyonu komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır.
Ülkenin içine düştüğü bu büyük insani felakette, Güney Sudan’lı yöneticiler dışında, uluslararası toplumun rolü varmıdır? Bu suali cevaplandırabilmek için bölünmeye giden sürece bakmak gerekir.
2005 yılında Hartum ile Juba arasında imzalanan “ Global Barış Anlaşmasında”, 6 yıl sürecek geciş döneminin ardından referandum yapılması öngörülmüş, 2011 yılında referandum düzenlenmiş, ezici çoğunlukla ayrılık kararı alınmış ve Güney Sudan bağımsız devlet haline gelmiştir.
Sudan’ın bölünmesine giden süreçte Hartum yönetiminin uyguladığı yanlış politikaların etkilerini görmemek mümkün değildir. Hartum’daki hükümetlerin, 1972 yılında Güney Sudan’a tanınan otonomiyi iptal etmesi, ülkenin güneyinde yaşayan, arab ve müslüman olmayan vatandaşlarına arab dilini, kültürünü ve dinini empoze etmesi , uzun yıllar süren çatışmalara yol açmıştır. 1989 yılında darbeyle iktidara gelen Ömer El Beşir’in, ülkenin tanınmış islamcı lideri
Hasan Al Türabı ile işbirliği halinde, şeriat yasalarını devreye sokması, El Kaide lideri Osama Bin Laden’in faaliyetlerini Sudan’a taşımasına müsade etmesi, tüm dünyanın tecrit ettiği Irak diktatörü Saddam’a destek vermesi neticesinde, ABD Sudan’ı teröre destek veren ülkeler arasına dahil etmiş ve Batılı ülkeler Ömer El Beşir’i kara listeye almıştır.Bunlara ilaveten Hartum , Darfur sorunu nedeniylede Batı dünyasının ağır eleştirilerine hedef olmuş, Uluslarası Ceza Mahkemesi 2009 yılında Ömer El Beşir hakkında tutuklama kararı çıkartmıştır.
Batı dünyasının baskıları ve yaptırımları neticesinde Sudan 1996 yılında Usama Bin Ladin’i Afganistan’a göndermiş, 1998 yılından itibaren Güney Sudanlıları arab ve müslümanlaştırma politikalarına son vermiş, 11 eylül terör saldırısı karşısında ABD’ne teröre karşı işbirliği önermiştir.
Sudan’ın yanlış islamcı politikalardan geri dönmesi, Darfur sorununda uluslararası toplum ile işbirliği yapmaya başlaması, Batılı ülkeler ve özellikle ABD bakımından yeterli görülmemiş, 2005 yılında imzalanan, “Global Barış Anlaşmasının” 6 yıllık geçiş döneminde , Hartum yönetimi batı dünyasının en çok eleştirdiği ülkeler arasında tutulmuş, lideri de Uluslararası Ceza Mahkemesi aracılığıyla yargı önüne çıkarılmaya çalışılmıştır.
Sudan-Güney Sudan gerginliğinde, o dönemde süper güç vasfını yitiren Rusya , gelişmeleri seyretmek durumunda kalmış, Sudan petrol sektörüne yatırım yapan ve üretilen petrolü ithal eden Çin ise, bölünmeden göreceği ciddi zararlara rağmen gelişmeleri durduramamıştır.
Global Barış Anlaşması, referandum seçeneğine karşın, 6 yıllık geçiş döneminde , tüm tarafların ülkenin bütünlüğünün korunması amacıyla çalışmalarını buyurur. Anlaşmanın öncelikli amacının ülke bütünlüğünün korunması olmasına karşın, ABD önderliğindeki batılı devletler Juba’yı bağımsızlığa teşvik etmişlerdir. Hartum yönetimi de yaptığı yanlışlıklarla ve batı dünyasındaki kötü imajıyla ülke bütünlüğünü Güney Sudan nezdinde cazip kılma görevini yerine getirememiştir.
Buna mukabil , Hartum yönetimine karşı yıllarca Güney Sudan’a otonomi verilmesi amacıyla mücadele eden Güneyin tarihi lideri ve SPLA önderi John Garang, hiçbir zaman Güneyin Sudan’dan ayrılması amacını benimsememiştir. Garang, her platformda, çok kültürlü, çok dinli, çoğulcu ve birleşik Sudan’ı (Yeni Sudan) savunmuştur.
2005 yılı sonunda John Garang’ın uçak kazası sırasında hayatını kaybetmesi, yerine geçen yardımcısı Salva Kiir’in bölünmeden yana olması ve uluslararası toplumun Güney Sudan halkına ülke birliği mesajı vermek yerine bağımsızlığı öne çıkarması referandumdan ayrılış kararı çıkmasını kolaylaştırmıştır.
Güney Sudan’ın bağımsızlığa kavuşması sürecinde sergilediği anlayış ve işbirliği nedeniyle , bağımsızlık ertesinde, Batı dünyasının Hartum’a yönelik sert tutumunu yumuşatması beklenilmiş, ancak beklentilerin gerçekleşmesi zaman almıştır. ABD’nin Sudan’ a uyguladığı ambargoyu kaldırması 6 yıl gecikmeyle mümkün olmuş, iki ülke arasında 20 yıl süren düşmanca ilişkiler nihayet 2017 sonbaharında sona ermiştir.
Güney Sudan’ın bağımsızlığı ertesinde , 2012 başlarında, Türkiye-ABD Afrika istişareleri sırasında Vaşington’da gördüğüm Sudan karşıtlığının aşırılığı karşısındaki şaşkınlığımı hala hatırlıyorum. ABD iç siyasetinin tam bir günah keçisine çevirdiği Sudan’ın aklanması için 6 yıl daha geçmesi gerekti.
Güney Sudan iç savaşının daha da uzaması ve ülkenin Somali gibi on yıllarca çatışmaların hakim olduğu bir alana dönüşmesi ihtimal dahilindedir. Güney Sudan’ın kabile ağırlıklı yapısını, devlet teşkilatı çarklarını döndürme kapasitesi bulunup bulunmadığını hesaba katmadan , ülkeyi ikiye ayırmak suretiyle, sebep oldukları insani, ekonomik ve siyasi trajedinin sorumlularından olan Batı dünyasının, özeleştiri yaparak hatalarını kabul etmesi batılı değerlere uygun düşecektir.