Hasan Servet Öktem

16 Ocak 2025

2024 yılında Afrika'da neler oldu?

Ülkemiz Afrika'da diğer bölgelerden daha başarılı, kıtaya ihracatımız ve yatırımlarımız düzenli artıyor. Somali’ye gösterilen özel ilgi çerçevesinde, Mogadişu limanını, havalimanını işletiyor, ordusunu ve donanmasını eğitiyor; bu ülke açıklarında petrol arıyoruz

2019 başından bugüne, her sene değişiminde kaleme aldığımız yıllık Afrika değerlendirmelerine, olumlu gelişmelerin altını çizerek başlamayı arzu etmeyi sürdürüyorum, bu dileğim maalesef bir türlü gerçekleşmiyor. Kıtadaki, çatışma, gerilim, kargaşa ve demokrasi noksanlıkları hep ağır basıyor ve yılın bilançosunu negatife çeviriyor. Geçen seneki analizin giriş paragrafında “Sudan halkının dramı 9 aydır devam ediyor, sona ereceğine dair bir işaret de göremiyoruz” yazmışım. Bu defa da farklı bir şey yazamıyorum. Dram 21 aydır devam ediyor, uluslararası toplumun dikkatleri, Ukrayna, Gazze ve son haftalarda Suriye'ye yöneldiğinden, Sudan iç savaşının 2025 yılında sona ermesi hayli müşkül gözüküyor.

Doğu Kongo bataklığı

Sudan kıtanın yegâne çatışma alanı değil. Doğu Kongo'da 30 yıldır barış ve istikrar sağlanamıyor. Sebebi bölgede ikamet eden farklı etnik topluluklar ve daha ziyade yasadışı madencilik. Başta komşu Ruanda’nın desteklediği M-23 olmak üzere, komşu ülkelerden bölgeye yerleşen silahlı grupların faaliyetlerinin sebep olduğu çatışmalar nedeniyle bölgeden 7 milyon kişi ayrılmak zorunda kaldı. BM Barış Gücü ile bölgesel örgütlerin askerleri, yüz civarındaki silahlı gruba karşı etkili olamadılar ve gözden düştüler. Sorunun çözümünde geçtiğimiz yıllarda Kenya’nın liderliğini izledik, 2024 yılında ise Angola'nın önderliğine şahit olduk. Geçtiğimiz aralık ayında KDC ve Ruanda liderlerinin, başkent Luanda’da bir araya gelmeleri ve uzlaşma yönünde önemli bir adım atmaları beklenirken, zirvenin ertelendiğini basından duyduk. Angola, 2025 yılında Afrika Birliği'nin dönem başkanlığını üstlenecek. Cumhurbaşkanı Lourenço'nun, bu sıfatıyla “Doğu Kongo” krizine bir çözüm bulmasını yürekten diliyoruz.

Kongo'da BM helikopteri, ülkenin doğusundaki 23 Mart Hareketi (M23) adlı isyancı grup tarafından düşürüldü

Sudan iç savaşının vebali BAE üzerinde

Sudan krizinde varılan aşamayı şöyle özetleyebiliriz: Savaşa tutuşarak Sudan halkını perişan eden (150 bin ölü, evini terk eden 8-9 milyon,1,5 milyonu komşu ülkelere) düzenli ordu ile paramiliter ordu (Hızlı Destek Güçleri-RSF) arasında artık bir ayırım yapılıyor. Rusya taraf değiştirerek düzenli orduyu desteklemeye başladı. Daha kötü olanın RSF olduğu kanaati yaygınlaşıyor. Son aylarda düzenli ordu başkent Hartum ve Al-Jazira eyaletinde başarılı taarruzlar gerçekleştirdi. Vaşington ahiren RSF'in başındaki General Hamdan Dagalo'yu (Hemeti) yaptırımlar listesine dahil etti. Bu tabiatıyla çok gecikmiş bir tedbir. ABD'nin bu adımından uluslararası toplumun ateşkese/barışa Al-Burhan’dan yana ağırlığını koyarak ulaşmak istediği sonucu çıkıyor. Halen RSF'i destekleyen iki ülkenin (Birleşik Arap Emirlikleri ve Çad), gecikmeksizin ve kuvvetle uyarılmaları/sarsılmaları barış açısından zorunlu hale geldi. Abu Dabi, Afrika Boynuzu'nda sergilemekte olduğu güç gösterisi hevesinden vazgeçerse, Çad'da onu takip edecektir.

Sudan

Afrika'da seçimler bir başkadır

2024 yılında kıtada düzenlenen seçimlerin bir kısmı heyecansız geçti, favoriler kazandı (Çad ve Ruanda, Paul Kagame yine yüzde 99 oyla), bazılarından tarihi neticeler elde edildi (Güney Afrika, Senegal). Serbest ve adil seçimler açısından kıtanın gurur kaynağı Gana rutin bir olgunluk içinde yeni liderini seçti (John Mahama), kıtanın çoğunluğuna tekrar örnek oldu. Senegal seçimleri en fazla dikkat ve ilgiyi toplayan demokrasi sınavı idi; kıtaya ilgi duyanların yakinen tanıdığı yasaklı muhalif Osman Sonko’nun partisi PASTEF'in zaferi, eski ve yeni sömürgeci güçler nezdinde alarm zilleri çaldırdı. Kıtanın lider ülkelerinden Güney Afrika'da mayıs sonunda yapılan seçimlerde, Nelson Mandela'nın partisi 30 yıl sonra ilk kez çoğunluğu kaybetti. Yüzde 17 düzeyinde oy kaybına uğrayan Cyril Ramaphosa önderliğindeki African National Congress (ANC), “beyazların partisi” Demokratik İttifak ile koalisyon hükümeti kurmak zorunda kaldı. Kısa sürede onaylanan koalisyon hükümeti sayesinde ülke istikrarsızlığa düşmedi; demokrasi sınavından başarıyla çıktı. Yolsuzluktan hükümlü önceki başkan Jacob Zuma'nın ayrı parti kurarak ve aşiretçilik yaparak ANC'nin oylarını çalması, söz konusu yenilgide başat rol oynadı.

Ya seçim dahi düzenleyemeyenler!

Seçimler konu olunca, seçim düzenleyemeyenlere de bakmak icap ediyor. Güney Sudan bağımsızlığını ilan ettiği 2011 yılından günümüze seçim yapamıyor. Son defa 2024 sonuna ertelenen seçimler bu defa 22 Aralık 2026 tarihine uzatıldı. Ülkede 2013 yılında başlayan iç savaş 5 sene sonra imzalanan barış anlaşmasıyla (2018) sona ermişti. En güçlü 2 aşiretin temsilcisi konumundaki iki lider Salva Kiir (Dinka) ve Riek Machar (Nuer) arasında uzlaşma sağlanamadığından barış anlaşması uygulamaya konulamıyor, bu nedenle seçimler erteleniyor. Bağımsızlığını 14 yıl önce kazanan ancak hala bir seçim dahi düzenleyemeyen acınası ülkeyi, kuzeydeki Sudan'dan koparan başta ABD olmak üzere batılı ülkeler, ne zaman özeleştiri yapıp “Sudan'ı bölmekle hata yapmışız” diyecekler pek merak ediyorum.

Libya Güney Sudan'dan farklı mı?

Seçim yapamayanlara dahili gereken diğer ülke tahmin ettiğiniz üzere Libya. Birleşmiş Milletler'in teşvik ve desteğine rağmen ülkede seçim altyapısının (yeni seçmen listeleri, seçim kanunu, anayasa vs.) hazırlanması mümkün olmuyor. Libya’da menfaati olan büyük devletler aralarında ülkenin geleceğine dair mutabakata varamıyorlar. Libya halkı da içinde bulunduğu fiili durumun sürdürülemez olduğunun farkında, ancak kaderini eline alamıyor. Doğu- batı ekseninde fiilen ikiye bölünmüş durumdaki petrol ülkesinde öne çıkan 5 siyasi isim koltuklarını muhafaza uğruna, Libya’nın geleceğini tehlikeye atmayı sürdürüyorlar. (Libya’nın iki komşusu Tunus ve Cezayir'in de serbest seçim düzenleme konusunda sınıfı geçemediklerini bu vesileyle hatırlatmak isterim.)

Burundi seçimlerde Ruanda’yı değil Tanzanya’yı örnek almalı

Seçimler konusunda sabıkalı bir başka ülke Burundi’dir. 2005 yılında göreve gelen Cumhurbaşkanı Pierre Nkurunziza'nın, Arusha anlaşmasının hilafına ve toplumsal muhalefete rağmen, 2015 yılında kendini bir kez daha seçtirerek toplam üç dönem görev yaptığını hatırlatalım. Adı geçenin vefatı üzerine, 2020 yılında seçimleri kazanan Evariste Ndayishimiye'nin, ilk yıllarda siyasi ve sosyal açılımlar gerçekleştirdiğini, komşu Ruanda ile barış yaptığını, bu adımlar üzerine batılı yaptırımların kaldırıldığını biliyoruz. 2025 yazında düzenlenecek seçimlerin hazırlıklarına baktığımızda, ülkenin geriye gittiği dikkat çekiyor. Muhalefete karşı baskıyı giderek arttıran Ndayishimiye hayli eleştiriliyor. Velhasıl komşu Ruanda’nın lideri Paul Kagame’nin otoriter tarzını benimsediği ve muhalefetsiz bir seçim zaferi planladığı göze çarpıyor.

Evariste Ndayishimiye

Bir dönemin kurtuluş örgütleri siyasi parti statüleriyle inişe geçtiler

Kıtanın güneyindeki ülkelerde sömürgeci veya ırkçı yönetimlere karşı silahlı mücadele sonrasında zafere ulaşan, önceki dönemin kurtuluş örgütleri ve bugünün iktidar partilerinin, artık, onlarca yıl sonra giderek yıprandıklarını ve kan kaybettiklerini fark ediyoruz. Bu vaziyetin en göze çarpanı African National Congress (Güney Afrika) olmuştur. Angola'da MPLA, Namibya'da SWAPO, Mozambik'te FRELİMO, Zimbabwe'de ZANU-PF, Botswana'da BDP’nin, aynı akıbeti yaşadıkları göze çarpıyor. 2024 yılında düzenlenen seçimlerde, elmaslar ülkesi Botswana’da BDP yarım asırdan sonra seçimleri kaybetti. Namibya'da SWAPO’nun cumhurbaşkanı adayı zafere ulaştı (Netumbo Nandi- Ndaitwah ilk kadın cumhurbaşkanı oldu), ancak parlamento seçimlerinde oyları yüzde 65’ten yüzde 53’e düştü. Mozambik'te FRELİMO adayı Daniel Chapo’nun seçimleri kazandığı ilan edildi, ancak muhalefet bu sonuçları kabul etmiyor ve protestolar sürüyor. Kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesi neticesinde 250 kişi öldü, hapishanelerde vuku bulan isyanlar nedeniyle 1500 mahkûmun kaçması endişeye yol açtı. Can güvenliği nedeniyle ülkeden ayrılan muhalif lider Mondlane Venancio'nun geçen hafta Maputo’ya geri dönmesi, hükümete meydan okumak manasına geliyor. 2025 yılında Mozambik'in kaos tehdidi altında istikrar peşinde koşacağından endişe ediliyor.

Mali, Burkina Faso ve Nijer liderleri: Elinizi tutan kalmadı, teröre son verin

Sahel kuşağına baktığımızda, cunta yönetimlerinin (Mali, Burkina Faso ve Nijer) koltuklarına yapıştıkları, seçim taahhütlerini unuttukları, darbelerine mazeret olarak sundukları cihatçı terör ve güvenlik konularında dikkate değer bir başarı elde edemedikleri göze çarpıyor. Darbelerin vuku bulduğu ilk yıllarda bölgesel örgüt ECOWAS'ın tecrit, yaptırım ve müdahale tehditleri karşısında zor durumda kalan, seçim takvimleri sunarak baskıyı atlatmaya gayret eden 3 ülkenin, aralarında yeni bir ittifak oluşturarak örgüte kafa tutmaları (Alliance des états du Sahel), darbeci yönetimlerin elini kuvvetlendirdi ve dengeleri onların lehine değiştirdi. Darbeciler ECOWAS üyeliğinden ayrılmak üzere müracaatlarını tamamladılar. Bu defa roller değişti, örgüt darbeci üyelerin ayrılmamaları yönünde samimi çaba harcıyor, ama rağbet görmüyor. ECOWAS bu durumdan ders çıkarmalı: Örgütün bütünlüğü, cazibesi ve bekası, tehditler ve yaptırımlardan ziyade, kalkınma, büyüme ve refah yoluyla mümkün olur.

Mali lideri Assımi Goita

Darbeciler sonuç alamazlarsa, halkın müsamahası sona erer, kaos geri gelir

Anılan askeri yönetimlerin, cihatçı ve ayrılıkçı (Tuaregler) silahlı gruplara karşı mücadelede “bekleneni veremeyen” BM Barış Gücü ile Fransa ve AB ülkeleri askerlerini, son 2-3 yıl içinde ülkelerinden kovduklarını, doğan taarruz gücü boşluğunu Rus Wagner güçlerini yanlarına almak suretiyle kapatmaya gayret ettiklerini izliyoruz. 2024 sonu itibariyle cihatçı ve ayrılıkçı terör grupları ile mücadelede vasatın üstüne çıkılamadığını, Rus Wagner sayesinde özel başarı elde edilemediğini gözlemledik. Özellikle Mali'de, özgürlükçü, milliyetci, anti-sömürgeci (souveraineté de l'état) söylemler sayesinde askeri yönetimin halkın desteğini kazanmaya muvaffak olduğu biliniyor. Ancak, terörle mücadele neticesinde, barış, huzur ve refahın, makul süre içinde, geri gelmemesi halinde, askeri yönetime gösterilen müsamaha ve anlayışın sona ereceğini ve ülkenin darbe öncesi karmaşa ortamına kayabileceğini aklımızda tutalım.

Gine-Konakri’de darbecilerin sivillere devir zamanı gelmiştir

Darbeci Sahel ülkelerinden Gine-Konakri nin durumu diğerlerinden farklı. 15 milyon nüfuslu ülkede, askeri darbe, cihatçı terör tehdidi nedeniyle vuku bulmadı. Önceki cumhurbaşkanı Alpha Condé’nin yasaların hilafına 3. kez seçimlere katılımının yarattığı tepkiler nedeniyle Albay Mamady Doumbouya, iktidara el koydu (eylül 2021). ECOWAS'ın tepki ve tehdidi karşısında, güncel seçmen listeleri, anayasa referandumu, yönetimin 2024 yılı sonuna kadar sivillere devri ve aday olmamayı taahhüt etmesine karşın, sözlerini yerine getiremedi. Arada generalliğe terfi eden Doumbaya, geçen hafta yaptığı yeni yıl konuşmasında, hazırlanan anayasanın 2025 yılı içinde referanduma sunulacağını, ardından mahalli ve parlamento seçimleri yapılacağını, son olarak cumhurbaşkanı seçimi için sandıklara gidileceğini duyurdu; kendisinin ve geçiş dönemi hükümeti mensuplarının seçimlere katılmayacaklarını tekrarladı. Generalin verdiği sözlere sadık kalıp kalmayacağını bilemiyoruz, yönetimin sivillere ivedi devrini gönülden temenni ediyoruz.

Mamady Doumbouya

Diğer iki darbeci ülke Çad ve Gabon'a göz atınca ne görüyoruz?

Çad'da cephede ölen (2021) mareşal babasının yerine geçen oğul General Mahamat İdris Deby'nin, taahhüt ettiği seçim takvimine uymak suretiyle, hukuki zemini tamamlayarak, serbestliği tartışmalı da olsa, seçimleri gerçekleştirerek, mayıs 2024 itibariyle babasının koltuğuna oturduğunu izledik. 34 yıldır Çad'ın başında olan Deby ailesini o cazip koltuktan indirmeye niyetlenen çeşitli aşiretler mevcut. Askeri açıdan Sahel'in en güçlü devleti olan Çad aynı zamanda Fransa'nın en sadık müttefiki olarak bilinir. Ancak, 1984 doğumlu genç liderin, geçtiğimiz kasım sonunda Paris ile askeri ittifak anlaşmasını iptal ederek Fransız askerlerinin ülkeyi terk edeceklerini açıklaması sürpriz oluşturdu. Mayıs seçimleri öncesinde ABD askerlerinin ülkeden ayrıldıkları, Rusların Çad'da batılıların yerini (henüz) dolduramadığı, bu boşluktan istifadeye çabalayan Macarların (Victor Orban'ın oğlu bu işe bakıyor) bir ilerleme kaydedemedikleri dikkate alındığında, 2025 itibariyle Çad'ın diğer Sahel komşularına benzer şekilde artık yabancı askerden arındırılmış olacağını söyleyebiliriz. Sudan'daki çatışmalardan kaçan yarım milyonu aşkın mülteciyi barındırmak zorunda kalan Çad, geçtiğimiz yıl, BAE ile yakınlığı (parasal ve askeri) nedeniyle eleştirilerin hedefi oldu. BAE, Sudan'da savaşan taraflardan RSF güçlerine silah vs. yardımları Çad üzerinden yapmayı sürdürüyor.

General Mahamat İdris Deby

Gabon’da askeri idare taahhütlerine uydu, sivil yönetim geliyor

Ülkeyi 1967 yılından itibaren idare eden, yolsuzluklara bulaşmış Bongo ailesini 2023 yılında iktidardan indiren General Brice Clotaire Olugui Nguema duyurduğu seçim takvimine uygun biçimde, hukuki alt yapıyı (yeni anayasa vs.) tamamlayarak Gabon'u seçimlere doğru taşıyor. Askeri liderin önümüzdeki aylarda düzenlenecek seçimler sonucunda yeni cumhurbaşkanı seçileceğini herkes biliyor. Öte yandan, bu ara dönemde, geçici yönetimin, kamu bankalarının kaynaklarıyla, sermaye satın alma yoluyla, milli gelirde önem arz eden petrol ve ağaç sanayiinde kamu payını büyüterek bir nevi devletleştirme hamlesi gerçekleştirdiği dikkat çekiyor.

Kamerun'un kaderini elinde tutan lider 91 yaşında; ya ölürse?

Dünyanın en yaşlı liderinin Kamerun Cumhurbaşkanı Paul Biya olduğunu, 7 kez seçim kazandığını, 2025 yılında 8. kez seçimlere katılımının beklendiğini birkaç kez yazdım. Tabiatıyla serbest olmayan seçimler söz konusu. 91 yaşındaki lider geçtiğimiz yıl sağlık sorunları nedeniyle haftalarca ortada gözükmeyince (Cenevre’de idi) halk arasında vefat dedikoduları yayıldı. Paul Biya ölürse, ülkede “klanlar savaşının” başlamasından endişe duyuluyor. Öte yandan, Kamerun'un Nijerya sınırındaki İngilizce konuşan iki eyalette, Biya yönetimine tepki mahiyetinde, 2016 yılında ortaya çıkan ayrılıkçı silahlı grupların eylemleri devam ediyor; bu nedenle bölgede huzur ve asayişin temini mümkün olmuyor (ölen sivil sayısı 6 bine ulaştı). Hükümetin kendilerine ikinci sınıf muamele yaptığına ve baskı uyguladığına inanan İngilizceci toplulukların, Paul Biya'nın vefatı halinde çıkacak kaos ve istikrarsızlıktan yararlanmak üzere harekete geçmeleri ihtimali yüksek. Ürkütücü vefatın Kamerun'da istikrarı sarsabileceği, “tecrübenin gücünün” muhtemelen “yaşlılığın zaafiyetine” dönüşebileceği konuşuluyor.

2024 yılının kazananları, kaybedenleri

Fransa: 2023 yılında olduğu gibi, 2024 yılında da, Afrika'da kaybeden ülkelerin başında Fransa geliyor; Avrupa Birliği’ni de peşinden sürüklüyor. Öncekilere ilaveten, geçtiğimiz sene Senegal, Çad ve Fildişi Sahili'nden kovuldular. Halen Afrika'da sadece iki üsleri kaldı: Batıda Gabon'da (350 asker), doğuda ise Cibuti'de (1500 asker). Fransa resmi ağızlardan, çok eleştirilen köhne Afrika politikasının (Françafrique) sona erdiğini duyursa da ilişkilerdeki sömürgeci unsurların devam ettiği, Emmanuel Macron'un yediği tokatlardan gerekli dersi çıkaramadığı gözleniyor. Paris'in Sahel’de karşılaştığı hezimetin Avrupa Birliği’ne yansımasından ötürü bazı üye ülkelerin yakındıkları duyuluyor.

ABD: Biden döneminde Afrika'ya geri dönen ABD'nin, Sudan, Etiyopya, Kenya, KDC, Nijerya, Libya, Angola gibi kritik ülkelerde siyaseten hayli etkili olduğu kabul görüyor. 4 yıl içinde, başkan yardımcısı, dışişleri bakanı, first lady, BM nezdindeki büyükelçisi ve hazine bakanının Afrika'ya ziyaretler gerçekleştirdiklerini izledik. Geçtiğimiz aralık ayında Başkan Biden'ın, Angola'ya tarihi bir ziyaret yaptığını, nadir ve kıymetli madenlerin ABD'ne ihraç edilmesini sağlayacak Lobito Koridoru projesine desteğini duyurduğunu basından okuduk. ABD-Afrika liderler zirvesi de (2022 sonu) hesaba katıldığında, Biden döneminde, Vaşington'un, kıtada senelerdir zemin kazanan Çin ve Rusya'nın karşısında dikildiğini söyleyebiliriz. Peki Trump efendi Afrika'da neler yapacak? Biden’ın kazanımlarını heba mı eder, yoksa üzerine bir şeyler mi koyar? Bilen var mı?

Çin: Pekin, son 15-20 yıl içinde Afrika'da kazandığı ağırlığı muhafaza etmek yanında, ilişkilerini geleneksel altyapı ve madencilik alanından bir üst lige çıkarmayı (çevreci, katma değerli yatırımlar vs.) hedefliyor. Sahel ülkelerinde Rusya'nın Batının yerine geçmesi tabiatıyla Çin'in işine geliyor. Batının Çin’in Afrika'yı borç batağına sürüklüyor iddialarının yalan ve yanlış olduğunu önceki yazılarımızda vurgulamıştım. Avrupa başkentleri, Vaşington'un propagandasını kenara iterek, Afrika'da elini taşın altına koyan Türkiye ve Çin gibi ülkelerle kıtanın kalkınması yönünde iş birliğini geliştirmeli. Afrika'da rağbet gören Türk şirketleriyle iş yapmak Avrupa'nın kıtada önünü açar ve menfaatlerine uygun düşer. Çok korktukları yasadışı göçü engelleyecek en etkili yolun bu üçlü (Türkiye-Çin-AB) iş birliği sayesinde, kıtada istihdam, üretim ve refah artışı olduğunu ne zaman kavrayacaklar?

Rusya: Moskova, Ukrayna savaşının getirdiği zorluklara rağmen Afrika nezdinde itibarını koruyor, kıtaya yönelik taahhütlerini yerine getiriyor. Geçtiğimiz yıl ilave kazanç kaydedemese de bir zarara uğramadı. Suriye'de başı derde giren Rusya'nın, 2025 yılında, Libya’da (Bingazi yakınlarındaki Al-Khadim’e ilaveten) ve Kızıldeniz kıyısında deniz üsleri imtiyazı elde etme çabalarına şahit olacağız.

Türkiye: Ülkemiz Afrika'da diğer bölgelerden daha başarılı, kıtaya ihracatımız ve yatırımlarımız düzenli artıyor. Somali’ye gösterilen özel ilgi çerçevesinde, Mogadişu limanını, havalimanını işletiyor, ordusunu ve donanmasını eğitiyor; bu ülke açıklarında petrol arıyoruz. Savunma sanayimizin ihracatındaki artış (özellikle Sahel ülkelerine) stratejik değerimizi yukarı çekiyor ve bu husus batılı basında teyit görüyor. Üst düzey ziyaretler karşılıklı devam ediyor, TİKA, Maarif Vakfı ve THY iyi çalışıyor. Son defa Etiyopya ve Somali liderlerinin Ankara'da barıştırılmaları Türkiye'nin kıtadaki özgün, itibarlı ve etkili oyuncu konumunu teyit etti. Bu defa Sudan ve BAE'nin barıştırılmaları konusunda işe giriştiğimizi anlıyorum. Bu pek iddialı bir görev, başarıyla sonuçlanırsa alkışlar Türk Dışişlerine.

Hasan Servet Öktem kimdir?

Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.

Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.