Hasan Cemal

27 Temmuz 2014

Zaman tünelinde bağımsız Kürt devleti!

Irak’ın yeni Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum, 22 yıl önce bana Türkiye’den dağa nasıl çıktığını anlatmıştı

Zaman ne çabuk geçiyor.
Gerçekten öyle.
22 yıl olmuş…
Zamanı durdurabilen kimse çıkmadı bugüne kadar.
Belki de iyi oldu.
Zaman dursa, hayat çok sıkıcı olabilirdi.
Kayıp zamanın peşinden koşturmaya gelince...
Bunun ne kadar nafile bir çaba olduğu, yıllar hızla akarken daha iyi anlaşılıyor.
Bu koyda zaman durmuş gibi…
Çam ağaçlarının yeşiliyle Akdeniz mavisi ve hafif rüzgarla burnuma gelen kekik kokuları. 
Teknenin altına vuran suyun şıp şıp sesiyle kendi başımayım.
Ama elimde iPad...
Belki Tayyip Erdoğan’sız yazı konusu çıkar diye internette dolaşıyorum.
Haber düşüyor:
Dr. Fuad Mahsum Irak Cumhurbaşkanı seçildi.

1992’de Fuad Mahsum’la Erbil röportajı

İlk kez 1992’de, Erbil’de görüşmüştüm Fuad Mahsum’la, ikinci karşılaşma 11 yıl sonra Bağdat’ta oldu

Fotoğrafa bakıyorum.
Evet, bu benim tanıdığım Dr. Mahsum.

Yaşlanmış...
Haberin yanında bir başka fotoğraf:
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, tekerlekli sandalyede, halefi için oyunu kullanırken...
Mam Celal’le son kez Süleymaniye’de, 2012 yılı Kasım ayında uzun saatler konuşmuştum.
Sağlığı iyi değildi.
Çok kilo almıştı.
Elinde bastonu, güçlükle yürüyordu.
Her zamanki gibi mükellef bir sofra donatmıştı ama kendisi çok az yiyordu.
Eliyle, arkasında duran doktorunu gösterip, “Bana izin vermiyor ki” diye şaka yollu yakınmıştı.
Mam Celal güzel yemeyi sever, her seferinde sofraya otururken “Misafir, ev sahibinin şenliğidir” demeyi unutmazdı.
Süleymaniye’deki görüşmemizden birkaç hafta sonra beyin kanaması geçirmiş, bir buçuk yıl boyunca tedavi edileceği Berlin’deki bir hastaneye götürülmüştü.
Sağlığına kavuşmuş olmasına ve memleketi Süleymaniye’ye, evine dönmesine çok sevindim Mam Celal’in.
Eminim, Irak Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyunu çocukluk arkadaşı ve yoldaşı Dr. Fuad Mahsum için kullanmıştır.
Celal Talabani’yle birlikte tanımıştım Dr. Fuad Mahsum’u.
1992 yılı Ekim ayıydı.
Sabah gazetesindeydim.
Cengiz Çandar aracılığıyla Irak Kürdistanı’nda, Şaklava’da ilk kez uzun saatler görüştüğüm Celal Talabani, benim için Dr. Mahsum’dan bir randevu ayarlamıştı.
Evet, aradan tam 22 yıl geçmiş.

 

İslam felsefesi okudu, dağa çıktı 

 

Yıl 1992, Ekim ayı.
Erbil’deki Şirin Palas’tan taksi.
“Başbakanlık’a çek!” dedik.
Şoförün sorusu:
“Yani Kürdistan Meclisi’ne mi?..”
İkisi de aynı binadaymış.
Beş ay önce, mayıs 1992’deki genel seçimlerle kurulan Parlamento’nun resmi adı, Kürdistan Ulusal Meclisi’ydi.
Bakanlar Kurulu’nun adına gelince: “Irak Kürdistan’ı Geçici Hükümeti Bakanlar Meclisi…”
Resmi dilde Irak Kürdistanı deniyor buralara.
Ama herkesin ağzında Kürdistan deniyor o kadar…
Kuzey Irak, Kürtlerin “kurtarılmış toprağı”!
Ne kadar yokluk ve yoksulluk içinde yaşasalar da kendi başlarına, Saddam Hüseyin’den uzak oldukları için çok mutlu gözüküyorlar.
Devletleşme yolundaki adımlardan da memnun oldukları, heyecan duydukları açık.
Irak Kürdistanı Başbakanı Dr. Fuat Masum da aynı havada.
Irak Kürt Federe Devleti’ni soruyorum.
Bugün federe devletten daha fazlasına sahibiz” karşılığını veriyor, “Federasyon gelecekle ilgili bir şey: Irak’ın parçalanmasını istemediğimizi, Irak’ın birliğinden yana olduğumuzu göstermek için federe devletten, federasyondan söz ediyoruz.”
Celal Talabani de sohbetimizde, Kürdistan ile ayrılıkçılık sözcüklerinin yanyana getirilmesinden, ikisinin özdeş kılınmasından duydukları rahatsızlığı işaret etmişti.
Hatta Talabani, PKK’nın bağımsızlık diyerek Saddam’ın oyununu oynadığını bile öne sürebiliyor. “Bağımsız Kürt Devleti” sözünü ağızlarına almaktan kaçınıyorlar. Buna özen gösteriyorlar.
Bunun tek bir nedeni var: Türkiye’yi rahatsız etmemek…
Sanıyorum, Talabani-Barzani ikilisine Washington’un telkinleri de bu yönde. “Ankara’yla ilişkileri iyi tutmak istiyorsanız, Irak’ın toprak bütünlüğünü her fırsatta belirtin!” dediği biliniyor.
Bununla birlikte Başbakan Dr. Mahsum’un dediği gibi Kuzey Irak’a “federe devlet”ten daha fazlası var. Zaten federe devlet deyince, “O da ne?” gibisinden bakıyor insanlar yüzünüze…

Dr. Fuad Mahsum elli dört yaşında.
Felsefe okumuş Bağdat’ta.
Doktorası İslam felsefesiyle ilgili. Dağa çıkış tarihi 1978.
Dağa çıkarken önce Erzurum’a gelmiş, Hakkâri taraflarından sınırı geçerek peşmergelere katılmış. Parlamento’dan geçen yasaları sayıyor.
Son olarak gümrük ve vergi yasaları çıkmış.
Para basmış değiller.
“Para merkezi hükûmetin işi olacak” diyor.
Henüz bayrakları da yok.
Okullar açık.
Kürtçe eğitim sürüyor.
Ders kitaplarını gözden geçiren komisyon kurulmuş.
Tarih ve ulusal Kürtlerle ilgili kitapların yeniden yazılmasıyla görevli komisyon çalışmalarını yeni bitirmiş.
Kürtçe radyo ve televizyon yayında. Birkaç hafta içinde radyo, sonra da televizyon Türkiye’den de izlenebilir hale gelecekmiş.
Bu arada Türkçe yayınlara da yer verecekler.
Ankara’da üst düzeyde bir istihbarat yetkilisiyle bir seferinde sohbet ederken, Kuzey Irak’ta Kürtçe’yle ilgili gelişmelerin, Erbil’deki Dil Akademisi’nin, Kürtçe tiyatronun 1970’lerden beri nasıl izlenmeye çalışıldığını dinlemiştim.
Hatta Güneydoğu’dan Erbil Üniversitesi’ne giden Kürt gençler vardı.
Kuzey Irak’ta peşmergenin yanı sıra düzenli ordu ve polis gücü oluşturuluyor.
Asker ve polis yeni üniforma ve bereleriyle sokaklarda boy göstermeye başlamış…
Başbakan Dr. Mahsum’un altını çizdiği zorluklara gelince:
Ticaret ve ekonominin durumu; komünikasyon; dış seyahat, yani pasaport derdi…
“Türk şirketlerini bekliyoruz, gelsinler, yatırım yapsınlar” diyor. Dış dünyadan kopuk Kuzey Irak.
Erbil ve civarında yalnızca üç adet uydu telefonu vardı konuşmak için. Şehirlerarası telefon da edilemiyor.

 

Fuad Mahsum, 1978’de dağa çıkarken önce Erzurum’a gelmiş, Hakkâri taraflarından sınırı geçerek peşmergelere katılmış
 

'Ya Saddam benzeri biri iktidar olursa?'


Kürtlerin korkulu rüyası, Saddam Hüseyin.
Yeniden Saddam’ın ya da onunkine benzer bir rejimin sultası altına girmeyi akıllarından bile geçirmek istemiyorlar.
Celal Talabani’ye sormuştum, “Ya Bağdat’ta iktidar koltuğuna bir darbeyle yine Saddam benzeri bir Baasçı general oturursa, ne yaparsınız?” diye.
Şöyle yanıtlamıştı:
“Olmaz artık. Dünya çok değişti Soğuk Savaş dönemi geride kaldı. İnsan hakları ve demokrasi olanca ağırlığıyla dünyanın gündemine oturdu. İnsan hakları ve demokrasi olanca ağırlığıyla dünyanın gündemine oturdu. Ayrıca televizyonun gücünü keşfetti Kürtler…

 

Saddam’dan sonra Bağdat’ta 

Bu yazımdan 11 yıl sonra, 2003’ün Mayıs ayında bu kez Bağdat’ta görüşmüştüm Celal Talabani’yle.
Yanında, Dr. Fuad Mahsum vardı.
İkisi de çok memnundu.
Mam Celal, “Nasıl memnun olmayalım?.. Bak şimdi Bağdat’tayız, üstelik Saddam yok artık” demişti.
Yıllar ne çabuk geçiyor.
İyi pazarlar.


Herkesin Ramazan Bayramı’nı kutluyor, güzel tatiller diliyorum. HC