15 Temmuz gece vakti yazdığım ilk yazıda darbeye hayır dedikten sonra darbecilere karşı Erdoğan’ın yanında olduğumu vurgulamıştım.
(Darbeye hayır!)
Gece yarısından sonraki ikinci yazımda da şu satırlar vardı:
Darbeye hayır diyenlerin başında Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyor.
Dik duruşu ve halka yaptığı çağrılar, darbecilerin çözülüşünde belirleyici oldu.
Elbette şu noktayı vurgulamak gerekir:
Erdoğan’ın çağrılarıyla birlikte sokakları ve meydanları bir anda doldurmaya başlayan, tankların üstüne çıkan ve darbeci askerlerin üstüne korkusuzca yürüyen halk, siyasal tarihimizde hem bir ilke imza attı, hem de darbe teşebbüsünü tümüyle çökertti.
Polis de bu bakımdan büyük rol oynadı.
Darbenin çökertilmesinde hiç kuşkusuz iktidar partisiyle birlikte darbeye karşı net tavır alan muhalefet partilerinin de payı var.
Bunun gibi sivil toplum kuruluşları, basın, internet gazeteleri, özellikle televizyon kanalları darbecilerin yenilgiye uğratılmasında önemli rol üstlendiler.
Diğer taraftan darbecilerin halka ateş açabilmesi, TBMM’yi bombalamaları iğrenç ötesiydi.
Demokrasi nöbetlerini destekliyorum. AKP’nin CHP mitingine katılma kararını da önemsiyorum.
Ama bu, başka bazı gelişmeleri gözardı etmemi engellemiyor
(Eyy asker, siyasete karışma!)
Ertesi gün, 17 Temmuz’daki üçüncü yazıda bir noktayı özellikle vurguladım:
15 Temmuz’a karşı olmak,
tek başına,
demokratlığın kriteri olamaz!
20 Temmuz tarihli dördüncü yazımın bir bölümü şöyleydi:
Demokrasinin değil, Erdoğan’ın darbe hukuku büyük bir hızla yerleştiriliyor.
OHAL bu çerçevede yer alan bir adımdır.
Buna sivil darbe hukuku da diyebilirsiniz.
Yaşanmakta olan altüst oluşlar öyle ki, devlet sanki el değiştiriyor.
Ve bu hazin gerçek, meydanlardaki demokrasi zaferi çığlıklarıyla kamufle edilmektedir.
Evet, 15 Temmuz’da askeri darbe teşebbüsü başarısızlığa uğratılmıştır, yenilmiştir.
Çok da iyi olmuştur.
Ama şimdi sivil darbe sürecine geçilmiş durumda.
Askeri darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından hiç vakit kaybedilmeksizin, bu kez ‘Erdoğan darbesi’nin derinleştirilmesi başladı.
Şu da söylenebilir:
Askeri darbelerden sonra yaşananları şimdi Erdoğan’ın sivil darbesinde yaşıyoruz.
(OHAL ve Erdoğan’ın darbe hukuku)
Darbe girişimine karşı Erdoğan’ın yanında yer aldım. Yarın da bir darbe gelse, tavrım farklı olmaz. Ama bu tavrım, Erdoğan’ın demokrasiden yana olduğunu göstermez
Bu alıntılar nerede durduğumu bir kez daha belirtmek için.
“15 Temmuz’a karşı olmak, tek başına, demokratlığın kriteri olamaz!” diye özetlediğim duruşumu bir defa daha vurgulamak için yaptım yukarıdaki alıntıları...
Vurguluyorum, çünkü kafalar karışık da değil, karmakarışık.
Meydanlarda kaç gündür demokrasi şölenleri yapılıyor.
Demokrasi nöbetleri tutuluyor.
İyi de oluyor.
Ben de destekliyorum.
Türkiye’nin darbeler tarihinden bunun bir ilk olduğunun altını kalın olarak çiziyorum.
Bunun gibi muhalefet partilerinin, özellikle CHP ile AKP’nin darbe girişimine karşı birlikte karşı koyuşlarını ve pazar günü CHP’nin Taksim Meydanı’nda düzenlediği mitinge AKP’nin katılma kararını da önemsiyorum.
Bu dayanışma gösterilerini bu memlekette demokrasinin geleceği açısından önemsiyorum.
Ama bu noktaları belirtiyor olmam, başka bazı gelişmeleri gözardı etmemi engellemiyor:
(1) OHAL ile birlikte açılan kapının demokrasiye değil karanlığa, istikrara değil istikrarsızlığa açıldığını düşünüyorum. Gidiş iyiye gidiş değil Türkiye’de...
(2) Türkiye’de askeri darbe dönemlerine özgü bir cadı avı döneminin başladığı kanısındayım.
(3) Bir zamanlar komünist diye, bölücü diye, şeriatçı diye yapılan cadı avları, şimdi paralelci, Fethullahçı diye yapılıyor.
(4) Kanlı darbe teşebbüsünün ‘paralel yapı’nın başının altından çıktığı, ‘Cemaat’in asker içinde derinlemesine örgütlendiği kesin bir yargı olarak kamuoyunda yer ettiriliyor. Kesin gerçek bu mu, yoksa bu gerçeğin bir parçası mı, darbenin içinde başka unsurlar da yok mu? Evet, Cemaat’in bir kesiminin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı bilinmekte... Evet, suçluların cezalandırılması hayati önem taşımakta... Ama önce hiç olmazsa yargı aşamasının beklenmesi gerekmiyor mu?
(5) Peki, 15 Temmuz öncesi demokrasi miydi? Bu soruyu artık sormayacak mıyız? Bence demokrasi değildi 15 Temmuz öncesi... Demokrasiyi, hukuku, özgürlükleri, kadın-erkek eşitliğini yerle bir ettiği için Erdoğan’ı despot ilan etmiş bir gazeteci olarak bu noktayı 15 Temmuz sonrası bir kez daha vurguluyorum.
(6) Evet, rezil darbe girişiminin karşısında Erdoğan’ın yanında yer aldım. Yarın da bir darbe gelse, tavrım yine farklı olmaz. Ama bu tavrım, Erdoğan’ın demokrasi ve hukuktan yana olduğunu göstermez.
(7) Belirtmek istediğim son noktaya gelince: Erdoğan 15 Temmuz’a kadar demokrasi, hukuk ve özgürlüklere darbe üstüne darbe indirirken sessiz kalanların birden bire demokrasi havariliğine soyunmalarını hüzüne izliyorum.
Son söz:
REİS’in bir gecede demokrat kesildiğine beni kimse ikna edemez.