Hasan Cemal

03 Eylül 2020

Yazarın içinde bulunduğu durum her zaman başkaldırıdır!

Dün ve bugün olduğu gibi, eğer yaptığımız işi seversek...

Yazı anlaşılan derinlerde, bir türlü gelmiyor.
Bugünlerde öyle.
Belki de içimden yazı yazmak gelmiyor.
Bir şeyler koptu gibi...
Her konu eskimiş gözüküyor.
Bu filmi görmüştüm duygusu da olabilir.
Elde bayrak 30 Ağustos milliyetçilik yarışmaları da heyecanlı değil.
Hatta sıradan...
Ege'ye, Doğu Akdeniz'e dönük savaş naraları atmak da öyle...
Yunan'a bakıp hey heylenmek de öyle...
Bütün bunlar heyecan uyandırmadığı gibi hazin aynı zamanda...
Bunca yaşanmışlıktan sonra hâlâ benim milliyetçiliğim
seninkine
on basar havaları bana acıklı geliyor.
Bu yakınlarda bir tekneyle Meis adasının önünden geçip
Kekova'ya doğru yol alırken Türk ve Yunan savaş gemilerine,
tepemizde pata pata uçan helikopterlere rastlamıştık.
Akdeniz mavisiyle o muhteşem güzelliklerin içinde
savaş aletleri bana epeyce itici, ürkütücü gelmişti.
Cenneti paylaşmak yerine, bu cennette cehennem yaratmaya
kalkışmak budalalık değilse nedir diye sormuştum kendi kendime...
Oturup birkaç satır da yazmıştım.

Ey Türk ve Yunan siyasetçileri!
Türk ve Yunan halklarını rahat bırakın.
Bırakın bizleri, Ege'nin, Akdeniz'in bu güzelliklerini paylaşalım.
Ve savaşı değil
barışı kutsayalım!
Ölümü değil
hayatı kutsayalım!
Tersi ahmaklıktır.
Yoksa tarihe, alnınıza ahmak damgası yiyerek mi
geçmek istiyorsunuz?..

Çare, oturup bir masanın etrafında konuşmaktır,
medeni insanlar olarak...
Silahla değil diplomasinin diliyle konuşmaktır çare...

Aklın yolu, savaşın değil barışın yollarında yürümektir.
İnsanca olan da budur.

Oturup bir daha mı yazayım?
İçimden hiç gelmiyor.
Ekonominin gittikçe berbatlaşan hallerini bir kez daha mı yazıya dökeyim?
İşsizliğin alıp başın gitmesi...
Yoksulluğun derinleşmesi...
Başını kaldırmakta olan enflasyon...
Yerinde duramayan dolar...
Kötüye gitmekte olan Koronavirüs...
Ya da adli yılın bir kez daha Saray'da açılması...
Yargıçların el pençe divan Erdoğan'ın önünde ayağa kalkmaları...
Ve bu iki vurgudan sonra da,
"Sadece bu görüntü bile yargıda iplerin Tek Adam'da olduğunu gösteriyor"
cümlesini mi yazayım?..
Sıkıcı...
Çok yazdım hepsini..
HC, yazma o zaman...
Zorlama kendini...
Yazmayınca da huzursuz oluyorum.
Dört beş gün yazı gelmeyince, kendimi görünmez adam gibi,
havlu atmış, minderden çekilmiş biri gibi görüyorum.
Yaşlandın HC!
Olabilir.
Ama hâlâ asılmak istiyorum hayata.
Bak, Mario Vargas Llosa ne güzel demiş:

Yazarın içinde bulunduğu durum her zaman başkaldırıdır.
Şeytanın avukatı rolüdür.
... toplumda, dün ve bugün olduğu gibi hayır diyerek...
başkaldırarak...
farklı düşünme hakkımızın tanınmasını talep ederek...
... dogmanın, sansürün ve keyfiliğin, ilerleme ve
insan onurunun ölümcül düşmanları olduklarını göstererek...

... hayatın ne basit bir şey olduğunu, ne de şemalara oturtulabileceğini...
... gerçeğe giden yolun her zaman dümdüz ve doğru olmadığını,
sıklıkla dolambaçlı ve engebeli olduğunu söyleyerek...

... dünyanın temel karmaşıklığını ve çeşitliliğini ve
insanî olguların çelişkin biçimde her yöne çekilebilirliğini
kitaplarımızla bıkıp usanmadan ortaya koyarak
yürümeye devam etmek zorundayız.

Dün ve bugün olduğu gibi, eğer yaptığımız işi seversek,
Albay Aureliano Buendia’nın otuz iki savaşını vermeyi
sürdürmemiz gerekecek, bunların hepsinde,
tıpkı onun gibi bozguna uğrasak da...
(Ángel Esteban & Ana Gallego, Gabo ve Mario, Doğan Kitap, s. 66)