Önce basını eleştirmekle yola çıktı.
Medya bana karşı, gazeteciler de taraflı diyordu.
Düğmeye bastı.
Medyayı yandaş medya yapacaktı.
Müttefikleriyle, yakını olan iş insanlarıyla birlikte medya kuruluşlarını satın almaya başladı.
Satın alamadıklarını da kapattı.
Ülkenin en büyük gazetelerinden biriydi. Yolsuzluk haberleriyle sivrilmişti.
2016'da kapısına kilit vurdurdu.
Gazeteci milleti bir sabah vakti gazetelerine geldikleri zaman işsiz kaldıklarını kapıda öğrendiler.
Satın aldırdığı gazetelerin yayın politikalarını değiştirtti.
Hangi konuda nasıl yayın yapılacağına dair talimatlar doğrudan gazete yönetimlerine gönderilmeye başladı.
Artık bütün ülkede çıkan gazetelerin manşetleri gün geçtikçe birbiriyle benzeşir hale geliyordu.
2015'de kendi kontrolü altındaki medya kuruluşlarının sayısı sadece 23'dü. Üç yıl içinde bu sayıyı 500'e çıkardı.
Ülkenin en büyük medya imparatoru ise kendi memleketinden eski bir tesisatçıydı.
Ülkede hâlâ bağımsız yayın yapabilen bazı internet gazeteleri, siteler vardı ama büyük çoğunluk bunların varlığından habersizdi.
Ayrıca, bunlarda bir yolsuzluk haberi çıksa, yandaş medyadan derhal cehennem ateşi açılıyordu.
Ülke 1989'da demokrasi olmuştu.
Gazeteci milleti demokrasinin olmazsa olmaz dayanağı olan özgür medyanın nasıl adım adım çökertildiğine tanık oluyordu.
Bu açıdan kullanılan iki araç vardı:
Para ve korku.
"Burası Putin'in Rusya'sı değil" diyordu bir gazeteci, "Kimse vurulacağını düşünmüyor. Ama herkes her an işsiz kalacağını biliyor. Bu da yeterli..."
Çok işsiz gazeteci vardı.
On beş yirmisi bir araya geldi, haftalık bir dergi çıkarmak için.
Sermayeleri çok sınırlıydı.
Tek odalı bir ofis tuttular.
Reklam geliri yok gibiydi.
Çünkü iş dünyasında iktidar korkusu vardı.
Basacak matbaa da bulamadılar. Gidip komşu bir ülkede bastılar dergilerini.
Ve ilk iki ay boğaz tokluğuna çalıştı dergiyi çıkaran gazeteci milleti...
Muhafazakar bir gazeteydi. Arada bir hükümeti eleştirmeye başladı.
Bunun üzerine muhabirlerinin akreditasyonları iptal edildi, ilan ambargosu devreye sokuldu.
Bir gazeteci şöyle dedi:
Bu ülkede iktidara sadık olmak yetmez, gazeteci olarak iktidarın kölesi olman gerekir. Soru sormayacaksın! Talimatları harfi harfine yerine getireceksin herhangi bir kuşku duymaksızın...
Bir genel yayın yönetmeni şöyle yakındı:
On yıl önce bütün bunların başımıza geleceğini söyleseler hiç inanmazdık. Çünkü ülkemizde demokrasinin o kadar güçlü olduğuna inanıyorduk ki.
Bu ülkenin adı Macaristan.
Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla 1989'da demokrasiye kavuştu.
Avrupa Birliği üyesi oldu.
Demokrasi alanında örnek ülkeydi.
Ama Victor Orban'la işler değişti.
2010'da başbakanlık koltuğuna oturan Orban, demokrasiden çark etmeye, hukuk ve özgürlük düzenini medyadan başlayarak çökertmeye koyuldu.
Yukarıdaki yazıyı 1 Kasım 2018 tarihli New York Times'daki bir haberden (The News Is Bad in Hungary, Pamela Druckerman) özetledim.
DİP NOT:
Victor Orban'ın Tayyip Erdoğan'a yakınlığı malum. Macaristan'da medyanın yandaş medya yapılmasında Erdoğan modeli'ni örnek aldığı da bilinmekte...