Hasan Cemal

12 Aralık 2015

Sezen Aksu: Kaç yıl geçti aradan...

Sevgili Sezen, ne kadar da çok içimize işlemişsin şarkılarınla, sesini ne kadar çok sevmişiz...

Sezen Aksu, sevgili Sezen. 
Ne kadar çok içimize işlemişsin...
Ruhumuzda ne kadar geniş bir yerin varmış...
Nasıl da içimize ince ince işlemiş şarkıların...
Ne kadar çok sevmişiz sesini...
Kırk yıldır yeni fark ediyorum.
Bu bir itiraf...
Kırkıncı sanat yılında koca orkestra bestelerini çaldıkça, koca koro şarkılarını söyledikçe, ruhumun derinliklerinde gizlenmiş melodiler bir bir kopup geliyor yılların ötesinden...
Hatıraları da bugüne taşıyor.
Yine bir itiraf:
Gözlerim doluyor.
İyi ki varsın!
Müziğinle, şarkılarınla bu hayata tahammülün yollarını açtın.
Hayatı sevmeyi öğrettin.
Hayatı dolu dolu yaşayın dedin hep.
Yaşama sevinci nedir, ipuçlarını verdin.
Hayata tutunmak nedir, bunu hissettirdin. Direnme gücü aşıladın.
Keder...
Hüzün...
Mutluluk...
Sevinç...


 

Sevgili Sezen, ne kadar da çok içimize işlemişsin şarkılarınla, ruhumuzda ne kadar da çok yerin varmış, sesini ne kadar çok sevmişiz...

Bütün bu duyguları, hayatın bütün renklerini müziğinle iliklerimize kadar hissettik.
Sesinle bütün acılara da dokundun.
Türklerin de, Kürtlerin de, Ermenilerin de, bu toprakları yurt edinmiş yetmiş iki milletten insanın çekmiş olduğu, çekmekte olduğu acıları da şarkılarınla bize anlattın.
Yaralara da dokundun.
Çekilen acıları, dökülen göz yaşlarını yüreklerimizde hissettirdin.
Bunları yaparken sen de acı çektin, saldırılara uğradın, sataştılar sana da...
Ama yılmadın.
Eğilmedin.
Dik durmayı bildin.
Bunlar asla unutulmayacak.
Dile kolay, tam kırk yıl.
Ayaktasın!
Kırk yıldır yorulmadan, usanmadan inatla üretiyorsun.
Kendi başına koskoca bir kurumsun.
O yüzden öyle kolay değil senin için yazmak...
Yine de sana, senin sanatına karşı duyduğum saygının gereği olarak köşeme birkaç satır not düşmeyi bir borç, bir görev biliyorum.
Bir gazeteci olarak elimden bu kadarı geliyor.
Büyük sanatçılar kolay yetişmiyor, özellikle bizim yaşadığımız bu topraklarda...
İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası senin bestelerini çalıyor; İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın korosu söylüyor; senin yapıtlarını orkestra için bir yıl boyunca kuyumcu titizliğiyle düzenleyen Erdal Kızılçay, bir piyanosunun başında, bir gitarı elinde çalıyor; şef Marcello Rota yönetiyor.
Bulutların üstündeyiz.
Uçuyoruz.
Zaman tüneline girdik.
Kaybolan yılları arıyoruz belki de...
Anılar, bir dipsiz kuyu gibi içine çekiyor hepimizi...
Bu arada iki kişiye daha, bu güzel projenin gerçekleşmesine öncülük eden Mustafa Oğuz’la Erol Tabanca’ya gözüm ilişiyor, ikisi de mutlu...
Sevgili Sezen;
Şef Marcello sonunda güzel bir sürprizle seni sahneye davet ediyor.
Tek bir şarkı söylüyorsun, hayata teşekkür... Bu satırları yazarken de dinliyorum bu şarkını... 

 

Oyuncak bebekleri sevmedim çok
Evcilik oynamayı
Alkışı sevdim
Bıçak sırtlarında dolaşmayı
Tehlikeli sularda seyredip pupa yelken
Geçici emniyetlere ulaşmayı
Alkışı sevdim
Bıçak sırtlarında dolaşmayı
Tehlikeli sularda seyredip pupa yelken
Geçici emniyetlere ulaşmayı
Kadınları, erkekleri, romanları
Hele başkaldıranları
Acılarım oldu herkes gibi elbet
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim
Unutulmayı da göze aldım, evet
Hayat sana teşekkür ederim
Acılarım oldu herkes gibi elbet
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim
Unutulmayı da göze aldım, evet
Hayat sana teşekkür ederim

Sevgili Sezen, biz de sana çok teşekkür ederiz.
İyi ki varsın.