Hasan Cemal

24 Nisan 2014

Sevgili Hrant Dink kardeşime, Rojava’dan 24 Nisan mektubu!

Sevgili kardeşim; sana bu mektubu tarih boyunca acıyla yoğrulmuş Mezopotamya’dan yazıyorum. 24 Nisan Soykırım acını paylaşıyorum.

Sevgili kardeşim; sana bu mektubu tarih boyunca acıyla yoğrulmuş Mezopotamya’dan yazıyorum. 24 Nisan Soykırım acını paylaşıyorum. Burada, Rojava'da Süryani toplumunun önde gelenleriyle sohbet ederken Süryani Birlik Partisi Genel Başkanı İşo Goriye, "24 Nisan yalnız Ermeniler için değil, biz Süryaniler için de soykırım tarihidir" dedi. 

İşo Goriye, Ermenilerin 'Büyük Felaket' dedikleri o gün için 'Biz Kılıç deriz, Süryanice Seyfo. Bizim 1915’te yaşadığımız bu büyük acıyı da paylaşmayı unutmayın” diye ekledi. Sevgili kardeşim; Başbakan Yardımcısı Elizabet Gouriye ve Meclis Eşbaşkanı Nazira Goriye'nin de katıldığı sohbette beni en çok hangi sözler etkiledi biliyor musun?..

           

KAMIŞLI, (Rojava Cizre Kantonu)

Sevgili Hrant;

Sana bu mektubu tarih boyunca acıyla yoğrulmuş ve daha hâlâ trajediye doymamış güzel topraklardan, Mezopotamya’dan yazıyorum.

Sevgili kardeşim;

24 Nisan Soykırım acını paylaşıyorum.

Geçen salı günü burada Süryani toplumunun önde gelenleriyle sohbet ediyordum.

24 Nisan’dan söz açıldı.

İşo Goriye, Süryani Birlik Partisi Genel Başkanı, 24 Nisan’ı anacaklarını söyledi. Benim bir an duraksadığımı fark edince şöyle devam etti:
24 Nisan yalnız Ermeniler için değil, biz Süryaniler için de soykırım tarihidir. 1915’te, Osmanlı topraklarında Süryaniler de kıyıma uğratıldı. 500–750 bin arasında Süryani hayatını kaybetti. Ermeniler o güne Büyük Felaket, Ermenice Medz Yeghern derler. Biz Kılıç deriz, Süryanice Seyfo. Bizim 1915’te yaşadığımız bu büyük acıyı da paylaşmayı unutmayın.”

 

Süryanilerin Seyfo acısını da paylaşıyorum

Sevgili Hrant;

Süryanilerin Seyfo acısını da paylaşıyorum.

İşo Goriye, İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji bölümünden mezun. 1984’le 1995 arasında İstanbul’da yaşamış. Gayet iyi Türkçe konuşuyor.

Süryaniler tarihte bugünlere kadar büyük travmalar yaşamış bir halktır” diye söze başladı.

Şöyle devam etti:

“Sadece 1915’te yaşamadık büyük acıyı. 1970’lerle, 1980’lerde de Türkiye’den zorla göç ettirildi, kaçırtıldı Süryaniler.  Midyat tarafından sadece Brüksel’e göç etmek zorunda bırakılmış aile sayısı 5 bindir.”

İlginç bir noktaya değindi:
“Bu göç sürecini ben de İstanbul’da izlemiştim. O zaman bu göç olayını organize eden bazı Süryaniler’di. Ama bunu MİT’le koordineli yaptılar. İstanbul’da halen 2 bin 700 Süryani aile yaşıyor.”

Devlet, Kürtlere de böyle yapmıştı 1990’larda, faili meçhul döneminde...

Sevgili kardeşim;

İşo Goriye, Süryaniler’in bu topraklarda yaşamış oldukları acıları anlatmaya devam etti:

“Irak’ta Saddam Hüseyin zamanı, İran’a karşı savaşta 60 bin Süryani genci de öldü. Buna rağmen savaş sonrası Süryanilere hiçbir hak tanımadı Saddam. Irak Savaşı’yla birlikte dünyaya dağılan Süryani sayısı 1,5 milyondan aşağı değildir.”

Sonra sözü Suriye’de üç yıldır devam etmekte olan iç savaşa getirdi:

“Suriye’deki Hristiyanların hemen hepsi aslında Süryani’dir. Ermeniler de vardır, ama önemli bir bölümü asimile olmuş, Araplaşmıştır. Araplaşan Süryaniler de vardır. Toplam Hristiyan nüfusu 2,5 milyondur. Üç yıllık İç Savaş sırasında Suriye’den göç eden, kaçan Süryani sayısı 600-700 bin civarındadır.”

Süryani Birlik Partisi lideri İşo Goriye, Rojava Devrimi’ni bir umut ışığı olarak görüyor. Devrim’in anayasa niteliğindeki Toplumsal Sözleşmesi’nin altına, bütün halkların eşitliğini ve özgürlüğünü öngördüğü için imza koyduklarını söyledi.

Sevgili Hrant;

Tabii ihtiyatlı bir dille konuşuyor. Kâğıt üstünde kalması ihtimali de yok değil demeye getiriyor.

Ama Süryaniler, Kürtler ve Araplar arasında tam eşitlik ve özgürlük konusunu, ana dilde eğitim hakkını ne kadar çok önemsediklerini vurgulamak için “Toplumsal Sözleşme’nin altına bastık imzayı” diye konuşuyor.

Ben de diyorum ki:
“Biz daha kâğıt üstünde bile beceremedik bu işleri...”

 

'O kadar ezilmiş bir halkız ki...'

Elizabet Gouriye de sohbete katılıyor. O da iki Başbakan Yardımcısı’ndan biri. “O kadar ezilmiş bir halkız ki” diye konuşmaya başlıyor:

“Yalnız hükümete girmedik. Kendi örgütümüzle askeri güce de, asayişe de katıldık. Artık hepimiz eşit durumdayız. Burası Mezopotamya. Hepimiz beş altı bin yıllık halklarız. Farkındayız, hiçbir şey kolay olmayacak. Ambargolar var üstümüzde. Ama halklar olarak en nihayet bir şeyler başarmaya başladık. Demokrasi... İnsan hakları...

Bu arada sohbet, ulus-devletin ve milliyetçiliğin eleştirisine geliyor. Bu açıdan bir barış projesi olarak Avrupa Birliği’nin üstünde duruluyor. Ulus-devlete alternatifin önemine dikkat çekiliyor.

Ve bir noktaya vurgu yapılıyor:

Avrupa’nın Rojava’ya ilgi göstermesi...

Sevgili kardeşim;

Başbakan Yardımcısı Elizabet Gouriye bugün Rojava’da, daha doğrusu Cizre kantonunda yaşanmakta olan güçlüklere de açık dille değiniyor:
“Biz bir temel atıyoruz Rojava’da. Daha işin başındayız. Zorluklarımız çoktur. Bu bir yeni tecrübe... Uygulamada, insanlara anlatmakta zorluk var. Ambargo ekonomiyi zorluyor. Ham madde pahalandı. Birçok yerde işler durdu, üretim durdu. İşsizlik var. İthalat yok gibi. Alışveriş yavaşladı. Petrol kuyuları çalışmıyor. Sulama olumsuz etkiliyor. Elektrik kesinti saatleri uzuyor. Bu yıl gübre bile gelmedi dışarıdan... Bir bidon tüp gaz savaş öncesi 250 Suriye Lirası idi. Bir ara 27 bine çıktı. Şimdi ancak 2 bine indi.”

Bu bölgenin insanlarının dertlerini dış dünyaya duyurun” diye noktalıyor sözlerini.

 

'Şerefimizle, kimliğimizle özgürce yaşamak istiyoruz'

Kurucu Meclis’in Süryani Eşbakanı Nazira Goriye de katılıyor sohbetimize. Üçünün soyadı da Goriye ama bu bir raslantıdan ibaret.

Sevgili Hrant;

Bu topraklarda yaşayan halkların kültürü derine gider, diyerek söze başlıyor Nazira Hanım.

Bütün bu halklar kimselere düşmanlık etmeden, kendi şerefimizle, kendi kimliğimizle özgürce yaşamak istiyoruz” diye devam ediyor sözlerine.

Suriye’nin dış güçler tarafından bir savaş arenası olarak görülmesi son bulursa, barışın bu topraklara da geleceğini söylüyor.

Türkiye’ye ve Başbakan Erdoğan politikalarına karşı dikkatli, ama eleştirel bir dili var. Suriye İç Savaşı’ndaki sorumluluk payına işaret ediyor. Sınır kapılarının kapatılmış olmasına değinirken, Ankara’nın tutumunu katı diye niteliyor.

İşo Goriye, Halep’te bir yıl önce kaçırılan iki Metropolit Yuhanna İbrahim ile Pulos Alyazıcı’dan hâlâ haber alınamadığını belirtiyor. Bunun Hristiyanları korkutup bu topraklarda kaçırtmak için başvurulan klasik bir taktik olduğunu söylüyor.

Süryanilerin, Hristiyanların bu bölgedeki varlığının özellikle Arap medyası tarafından bilinçli olarak gözardı edildiğine işaret ediyor.

 

'Bu toprakların kabahati nedir?'

Sevgili kardeşim;

Bu uzun sohbette beni en çok İşo Goriye’nin şu sözleri etkiliyor:

“Bu toprakların kabahati nedir?.. Yoksa lanetli topraklar mı?.. Nedir bu kadar ceza?.. Yetmedi mi çektiğimiz acılar?.. Koca ülke her geçen gün paramparça oluyor, harabeye dönüyor. Kan ve gözyaşı oluk gibi aktı, akmaya devam ediyor. Ülkenin dokusu paramparça oldu.

Kurucu Meclis Eşbaşkanı Nazira Goriye söze giriyor:

“Rojava’da harp zamanında eşitlik adına başardıklarımızla ileriye daha umutlu bakıyoruz. Bize yardımcı olun, sesimizi  dışarıya duyurun.”

Kamışlı’da bu sohbeti yaparken gözüm televizyon ekranına takıldı.

Seyfo yayınının görüntüleri akıyor 1915’ten. İsveç’teki Süryaniler’in kanalı Soroya TV’deki görüntüler içimi acıtıyor.  

Sevgili Hrant;

Bakalım bu güzel topraklar, Mezopotamya ne zaman acıya, trajediye doyacak?..

 

Twitter: @HSNCML