Hasan Cemal

09 Ocak 2015

‘Şerefsiz domuz’lar, ‘oh olsun’cular!

- İslamcılar hiç mi geçmiş muhasebesi yapmıyor, yapmayacak?

- Şerefsiz domuz!
- Bir kere bile İsrail’i, ABD’yi kınamadın. Onları da lanetlesene!
- Camiler yıkılırken nerdeydin?



- Biz de senin gibi yaban domuzlarının din düşmanlığı yapmasını lanetliyoruz!
- Fransa’dan sana ne çakal?..

- Yine Müslüman bir ülkenin canına okuma tezgâhı olmasın!!!
- Saldırıyı yapanların ellerinden öperim.
Bu da sana ve senin gibilere kapak olsun!

 - Sen İslam dini ile dalga geç..
 Hz. Peygamber’i komik çizgilerle küçümse, tahkir et.. ‘Yapmayın etmeyin, bu yol yol değildir’ diyerek uyarıda bulunanlara, ‘zırt Erenköy’ diyerek dikkate alma!.. Sonra başına bir olay gelince, benim onu kınamamı bekleyin. Yok öyle üç kuruşa beş köfte!
- Bak milletin inançlarına hakaret edilerek mizah yapılmaz. Gör bunları!
- Peygamber Efendimize hakaret eden dergiye saldırı!

O laf dolandırmalar, o kınayamamalar,
o ufak hileler, o yüreksizlikler...

Tweet’lere, manşetlere bakıyorum. Ne kadar çok ‘oh olsun’ var. Müthiş bir Batı düşmanlığı. Bir de o malum savunma pozisyonu: İslam’da bu yoktur! 

​Tweet’lere göz atıyorum.
Manşetlere bakıyorum.
Satır aralarını okuyorum.
Ne kadar çok oh olsun var.
Kimi açık açık, kimi için için oh olsun diyor.
Gerçekten hazin.
Müthiş bir Batı düşmanlığı.
Günahlar
Batı’ya yükleniyor.
Bir de o malum savunma pozisyonu: “İslam dininde bu yoktur!”
O kadar.
Ümit Kıvanç’ın yazısı çarpıcı:

Şimdi her şeyi yeniden düşünüyorum.
Ama mesele Kuran'ı mızrağına takıp zengin olan tahakkümcü siyasetçiler veya hükmetme duygusunun en aşağılık tarzıyla tatmin olan kelle avcıları değil. Tuhaf görünmesin.
Mesele Paris katliamını yapanlar da değil.
Dünyada ne güzel düşünceler uğruna ne korkunç işler yapıldı.
Mesele, bir inanç adına yapılan katliama veya hırsızlığa o inanç sahiplerinin nasıl tepki gösterdiği.
Şunu açıklıkla söylemeliyim ki:
Bugünlere (son bir-iki yılı kastediyorum) kadar değer verdiğim birçok Müslüman insanın Türkiye'de, Irak'ta, Nijerya'da, son olarak Paris'te olan biten karşısındaki tavrı bende moral bırakmadığı gibi, giderek içimde öfke büyütüyor.
O laf dolandırmalar, o kınayamamalar, o kaçınmalar, o pısırıklıklar, o ufak hileler, o yüreksizlikler, kalpsizlikler...
Niye bunlar?
Affedemeyeceğimi ve yüzlerine bakmak istemeyeceğimi hissediyorum.
Bir zehir akıyor içime.
Niyesinden de vazgeçtim.
Bütün bu hileli oyundan sonra Allah'ın kendilerinden razı olacağını sanabiliyorlarsa, işte orada dinden de şüphelenmenin sınırına gelinmesi gerekmez mi? Benim anladığım, din size sadece, çok geniş manada söylüyorum, bir muhit temininden başka bir şeye yaramıyor.
Tabiî rastgele bir muhit değil bu; çoğunluğun muhiti.
Şöyle bir silkinip dürüstçe aynaya bakmayacaksanız, buyurun, saraylarınızla, para dolu kutularınızla, göz çıkaran, çocuk öldüren polisinizle, kafa kesen mücahitinizle, katliamcı profesyonelinizle, ölmüş çocukların annelerini yuhalayarak, Batı'nın İslâmofobisindan bahsederek birlikte yaşayın.

Ve işlenen günahlara, sırf Müslümanlar işlediği için meşruiyet bahaneleri üretin.
Şu iki basit gerçeğin üstünü kimse örtemez, yaratacağı sonuçları kimse önleyemez:
Bir inanç, görüş, vs. adına yapılan katliam, o inancı, görüşü vs. kirletir.
Ve işlenen günah karşısındaki tavır, topluca o inanç sahiplerinin cibilliyetini ortaya koyar.

İslamcılar hiç mi
geçmiş muhasebesi yapmayacak?

‘Şu iki basit gerçeğin üstünü kimse örtemez: Bir inanç, görüş adına yapılan katliam, o inancı, görüşü kirletir’

Sevgili Ümit’in yazısını okurken aklıma takılıyor.
İslamcılar hiç mi geçmiş muhasebesi yapmıyor, yapmayacak?
Hiç özeleştiri süzgeçleri yok?
Kendi kendileriyle hesaplaşmadan, daha güzel bir dünyada
yaşanamayacağını anlamıyorlar mı?
Batı’nın günahları elbette var.
Ama sadece o günahlar üstünde tepinmek çıkış yolu değil ki.
Mustafa A. Dağıstanlı’nın yazısının başlığı:
“Bütün günahları Batı’ya yüklemek, ‘biz’i cennete götürmez!”
Oh olsunculuk’la barış yolu açılmaz.
Batı’da elbette İslam düşmanlığı var.
Irkçılık var.

Müslümanları aşağılayan epeyce kalın bir damar var Batı’da.
İsrail’in Gazze’si var.
Filistinliler’in derin acıları var.
ABD’nin Irak işgali var.
Suriye’de Esad zulmü var.
Batı’nın günahları
Batı’nın çifte standartları…
Bunlar hep var.
Hiç kuşkusuz eleştirilecek bunların tümü.
Eleştiriliyor da.
Üstelik, Batı dünyasının kendi içinde en ağır şekilde eleştiriliyor.

Peki İslam âlemi ne âlemde?

Peki ya bu bakımdan İslam âlemi ne âlemde?
Tüm günahları Batı’ya yüklemenin dışında ne yapılıyor İslam aleminde?
Allah büyük diyerek insanların başlarını uçurmaya devam eden IŞİD’e karşı ne kadar eleştiri var?
Ya El Kaide’ye?..
Biz nerede yanlış yaptık, yapıyoruz sorusu ne kadar soruluyor İslam âleminde?
Yoksa İslam âleminde sansürün, otosansürün kol gezdiği, özgürlüklerin cendere altına alındığı boğucu bir ortam mı var?
Hayır yok, diyebilir misiniz?

‘Bırakın dünyanın kirli işlerini
kalkan yapmayı, dönüp kendinize bakın’

Nuray Mert’in yazısını okuyorum.
Başlığı:
“Fukara tesellisi: ‘Gerçek İslam bu değil!’

Batılılar, tüm kötülüklerin anası, Müslümanlar ise kanatsız melekler değil.
‘Gerçek İslam bu değil’ mazereti ise fukara tesellisi.
Zira İslam, tarihin her devrinde, Müslümanlar İslam’dan ne anlıyorsa, o şekilde tezahür ediyor ve bu tezahürlerin vebali de Müslümanların üzerine.
Yani mesele din olarak İslam değil, Müslümanların dinlerinden ne anladığı veya ‘Müslümanların tarihi.’ 
Bu tarih, modern safhasına gelmeden önce de, evliya-enbiya, hayır-hasenatla olduğu kadar, iktidar mücadelesi, melanet ve zulümle dolu.
Dindar kesimin, bilhassa İslamcıların övünç kaynağı Osmanlı dönemi de dahil.
Nitekim Alevilerin katline fetva veren, en parlak dönemin şeyhülislamı Ebusuud Efendi. Dindarlar, İslamcılar daha bu gerçekle bile hesaplaşmış değil.
Bırakın Batılıların ne oyunlar, ne hesaplar peşinde olduğunu, siz neyin peşindesiniz, insanlığa bir büyük ahlak öğretisi adına ne söylüyorsunuz?
Farkında değil misiniz?
İnsanlığa söyleyecek sözünüz olmadığı için, o sözden çok uzağa düştüğünüz için, şu veya bu çerçevede birileri İslam diye cinayet işleyebiliyor.
Bırakın dünyanın kirli işlerini kendinize kalkan yapmayı, dönüp kendinize bakın.

‘Gülmeyi, tabulara dil çıkarmayı katlettiler’

Batı’nın günahları elbette var. Ama İslamcılar hiç mi geçmiş muhasebesi yapmıyor, yapmayacak?

Evet, aynada kendi kendine bakmak…
Bakabilmek…
Geçmiş muhasebesi yapabilmek…
İslam âleminde buna olan ihtiyaç her geçen gün büyüyor.
Duyuyor musunuz?
Batı dünyasında günahların gözden geçirildiği, eleştiri-özeleştiri yapıldığı ve gerekli derslerin çıkarıldığı mekanizmalar var ve çalışıyor.
İslam âlemi bundan yoksun.
Laf uzadı.
Ahmet İnsel’in yazısından bir alıntıyla noktalıyorum.
Charlie Hebdo karikatüristleri, çalışanları insanlık dışı bir bağnazlık tarafından katledildiler. Gülmeyi, yaşama sevincini, neşeyi, tabulara dil çıkarmayı katlettiler.
Charlie Hebdo insanlığın gülen yüzüydü.
İnsanlığa karşı savaş ilan edenler bu kahkahayı susturamayacaklar.”