Hasan Cemal

12 Mayıs 2022

Selahattin Demirtaş'tan mektup...

"Sizler toplumun vicdanı, ortak aklı ve hakkaniyetin sesi olarak ülkemizin içinde bulunduğu tıkanıklığın aşılmasına katkı sunabilirsiniz"

Bugünkü köşemi, yaklaşık 5,5 yıldır
Edirne Cezaevi'nde tutuklu olan
Selahattin Demirtaş'ın gönderdiği
mektuba ayırıyorum. 

Demirtaş'ın, eşi Başak Demirtaş
aracılığıyla gönderdiği ve muhatabının
"tüm demokrat aydınlar" olduğunu
vurguladığı mektubu, aşağıda paylaşıyorum...
Sevgili Selahattin Demirtaş'a ve
Türkiye'ye bir kez daha "adalet" dileyerek!

Sayın Hasan Cemal,
Aileniz ve sevdiklerinizle birlikte
iyi olduğunuzu umuyorum.
Beş yılı aşkın süredir siyasi rehine
olarak cezaevinde tutulmama
rağmen halka karşı duyduğum
sorumluluğun gereği olarak
zaman zaman düşüncelerimi
kamuoyuyla paylaşıyorum.
Sizinle birlikte, çok sayıda aydın,
sanatçı, akademisyen ve gazeteciye
gönderdiğim bu mektubu da aynı
motivasyonla kaleme alıyorum.
Elbette ki mektubumun bir muhatabı da
kendilerine ulaşamadığım tüm değerli
demokrat aydınlardır.

Değerli arkadaşım,
Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu
uzun uzun anlatmaya gerek görmüyorum.
Yaşananların zaten tanığı, bir yönüyle
mağdurusunuz. Bulunduğunuz yerden
bir arayış, bir çözüm umudu yaratma
çabası içinde olduğunuzdan da eminim.
Bununla birlikte, karşımızdaki zorbalığın
elinde tuttuğu ve çılgınca kullanmaktan
çekinmediği gücün yarattığı tehdidin de
farkındayım. Bu durumla baş edebilmek
için yürütülen özverili mücadeleleri de
görüyor, takdir ediyorum. Ancak içinde
bulunduğumuz kritik sürece ilişkin yeni
şeyler söylemenin önemini vurgulamak,
bu doğrultudaki düşüncelerimi sizinle
paylaşmak istiyorum.

Elbette hiçbirimizin elinde sihirli değnek yok.
Ülkemizin içinde bulunduğu kaos ve
sürüklendiği çöküşten çıkışın biricik
yolu farklılıklarımızla birlikte, ortak akılla
hareket etmektir.
Aynı denizde buluşan
ayrı nehirler olarak akmak bir zaaf değil,
demokrasinin gücü ve güzelliğidir.
İktidarın en çok çekindiği ve engellemeye
çalıştığı şey de budur. Bu nedenle kesintisiz
bir kirli propaganda çalışması yürüterek
başta HDP olmak üzere tüm muhalif kesimleri
düşmanlaştırmaya, kriminalize etmeye çalışıyorlar.
Oysa muhalif kesimlerin hiçbiri ne halk ne de
Türkiye düşmanıdır. Herkes, hepimiz tüm iyi
niyetimizle ülkede yaşanan çöküşü durdurmaya,
toplumu felaketten kurtarmaya çalışıyoruz.
Kimliklerimiz, inançlarımız, siyasi görüşlerimiz
birbirinden farklı olmasına rağmen Türkiye'nin
aydınlık ve ortak geleceğine olan inancımız
nedeniyle akla en uygun olanda yani demokrasinin
temel ilkelerinde buluşmaya çalışıyoruz.

Tüm bozma girişimlerine karşın bu doğrultuda
önemli ve anlamlı mesafeler de alınmıştır. Bunu
görmezden gelmediğimi belirtmeliyim.
Ne var ki gelinen aşamada, giderek büyüyen bir
riskin de altını çizmek zorundayım. Muhalefetin
farklı şekillerde bir araya gelme girişimleri henüz
yeterince toplumsal heyecana, kolektif bir umuda
yol açmamış, toplumun çoğunluğunu tatmin
edememiştir. Kanımca bunun temel nedeni, köklü
bir zihniyet devrimi ve yapısal değişiklikler yerine,
genelde iktidar değişimini hedefleyen yetersiz
yaklaşımlardır. Muhalefet, bu haliyle bir kısır döngü
içindeymiş görüntüsü veriyor. Eski düşünce kalıpları ve
yüz yıllık gereksiz korkular ile milliyetçi reaksiyonların
rengini verdiği tutumlar hiçbirimize yeni bir yaşam
vaat etmiyor. Temel hedef, taktiksel iş birlikleriyle
seçim kazanmaya çalışmak olmamalıdır. Tam tersine
asıl hedef, seçimler aracılığıyla Cumhuriyet'i
demokrasi temelinde yeniden inşa etmek olmalıdır.

Sevgili dostum,
2023 yılında, Cumhuriyet'in ikinci yüz yılına
girilirken ne yazık ki bir kez daha Kürtler, Aleviler
ve farklı inanç grupları başta olmak üzere
önemli toplum kesimlerinin ve sol, sosyalist
güçlerin sürecin dışında tutulmaya çalışıldığını
gözlemliyorum. Bunun bir nedeni, iktidarın
hedefi haline gelmenin yarattığı çekingenlik
olsa da asıl nedenin, sorunlara geçmiş kodlarla
yaklaşmak olduğu düşüncesindeyim.
Bunca deneyim, sorgulama ve tartışmaya rağmen
resmî ideoloji sınırlarının dışında, devletçi ve
milliyetçi anlayışın ötesinde yeni bir perspektif
ortaya konulamıyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
Kürtler, Aleviler ya da çeşitli inanç grupları ile kimlikler
Türkiye'nin ana unsuru, parçası, sahibidir.
On milyonları bulan nüfuslarıyla eşitliğe, özgürlüğe,
hakkaniyetli bir yaklaşıma her halk,
her yurttaş kadar layıktırlar.

Tüm baskılara ve akıl almaz zorlamalara rağmen
Kürtler halen birlikte, yan yana yaşama taraftarıdır.
Bugün Türkiye'de iddianameler ve ceza kararları
dışındaki tek bir belgede Kürt sözcüğü geçmez.
Yani yirmi milyon Kürt resmiyette yoktur, yüz yıldır
üstü çizilmiştir. Bizim de ısrarla altını çizmemizin
nedeni budur. Kürt sorununun çözümünü sırf ben
Kürt olduğum için değil, bu sorun çözülemezse
ülkeye demokrasinin gelmesi mümkün olamayacağı
için çok önemli görüyorum. Hakeza Alevi
yurttaşlarımızın, neredeyse devletin tümünden
dışlanmış olmaları, Cumhuriyet'in ikinci yüz yılında
yeniden inşa sürecine eşit yurttaşlık talebiyle
katılmalarını zorunlu kılmaktadır. 1923'ten sonra
2023'te de Kürtlerin, Alevilerin ve diğer kesimlerin
yok sayılmaları demokrasiyi kurmayı imkansız hale
getirir. Zaten böyle bir yaklaşımın kendisi demokrasiye
temelden aykırıdır. Kürt sorunu dahil tüm temel
demokrasi sorunlarında beklentimiz seçim
döneminde nihai çözüm sağlanması değil elbette.
Çözüm, bir süreç ve kapsamlı bir demokratikleşme
işidir. Ancak daha en baştan ortaya konulacak
tutum hem seçimin kaderini belirleyecek hem de
seçimler sonrasında gerçek demokrasinin ve büyük
barışın önünü açacaktır. Bu anlamıyla Kürt sorunu,
demokratik tutum açısından bir turnusol niteliğindedir.

Çizgi: Tan Oral

Bizler Kürt siyasetçiler olarak sorunlarımızı
diyalogla, müzakere yöntemiyle, barış içinde
çözmek için gayret ediyoruz. Eksiklerimizin,
hatalarımızın olduğunun farkındayız.
Bu çerçevede her zaman özeleştirisel bir
tutum sergilemekten hiç geri durmadık.
Önemli olan çözümün önünü açmak, demokrasi
mücadelesine katkı sunmaktır, derdimiz bir
suçlu bulmak, birilerini sorumlu tutmak
değildir. Bununla birlikte tüm siyasi kesimlerin
geçmişle yüzleşmelerini ve özeleştirisel yaklaşmalarını
da bekliyor, bunu önemsiyoruz. Değerli arkadaşım,
Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda sizin gibi
değerli aydınların, yazarların ve sanatçıların
çok önemli bir rol oynayabileceği düşüncesindeyim.
Sizler toplumun vicdanı, ortak aklı ve
hakkaniyetin sesi olarak ülkemizin içinde
bulunduğu tıkanıklığın aşılmasına katkı
sunabilirsiniz.
Tarihi bir fırsatın heba edilmesine
engel olabilir, demokrasinin inşasını kolaylaştıracak
birlik zeminini yaratabilirsiniz.

Olası bir yanlış anlaşılmayı önlemek için
belirtmem gerekir ki kast ettiğim şey, muhalefetin
tek bir ittifakta buluşması değildir. Toplumsal ve
siyasal muhalefetin demokrasi paydasında gönül
birliği, söz birliği etmesidir. Bu doğrultuda,
bulunduğunuz yerden sesinizi yükseltmeniz,
hiç kimsenin ve hiçbir kesimin dışlanmadan
Cumhuriyet'in ikinci yüz yılında yeniden inşa sürecine
dahil edilmesini talep etmeniz çok önemli olacaktır.
Ayrıca yaşanan yıkımın yol açtığı tahribatların
daha da artmaması için kesintisiz şekilde sürece dahil
olmanız, tam demokrasi talebinizi sürekli şekilde
görünür kılmanız da çok acil bir toplumsal ihtiyaçtır.
Halk bu kadar nefessiz kalmış ve adeta kan ağlıyorken
aktif bir tutum almak sizler gibi aydınların
tarihsel sorumluluğudur.

Elbette neler yapacağınızı, neler yapabileceğinizi
en iyi siz bilirsiniz. Ancak yine de öneri sunmam
gerekirse yazılarınızla, sosyal medya mesajlarınızla,
panel ve söyleşi gibi etkinliklerinizle, yayımlayacağınız
deklarasyonlarla, röportaj veya kısa videolarla,
belki tüm sivil toplum örgütleri ve siyasi parti
genel başkanlarının imzasına açacağınız
"Demokrasi Sözleşmesi" gibi aktivitelerle sistemli,
örgütlü bir aydın hareketini hayata geçirerek
Cumhuriyet'in ikinci yüz yılını demokrasi ile
taçlandırmaya çok kıymetli katkılar sunmuş olursunuz.
Hepimizin hayalindeki aydınlık yarınlara bir
adım daha yaklaşılmasını sağlarsınız. Seçim
öncesi ve sonrası tüm bu tarihi süreçlerin hem
gözlemcisi hem destekçisi hem denetçisi olursunuz.
Oluşturacağınız "Aydınlar Heyeti" ile tüm gelişmeleri,
siyasi aktörler dışında üçüncü göz olarak yakından
takip edersiniz. Ya da "Bir Hayalimiz Var" adıyla bir
konferans düzenler ve hepimizi, siyasal ve toplumsal
muhalefeti o konferansta, o hayal etrafında buluşturur,
birlikte mücadele ve beraber inşa ortamı yaratırsınız.

Sizin de paylaştığınıza inandığım ortak hayalimiz
olan gelecek Türkiye'sinde teklik değil, çok
kültürlülük, çok dillilik var. Tek adam yerine
çoğulculuk var. Emeğin acımasızca sömürüsüne
karşı hakça paylaşım var. Kadınlar eşit, özgür ve
güçlüdür bizim hayalimizde. Devlet çetelerin
yuvası değil, halkın hizmetkarıdır. Yerinden
yönetim modelleriyle her yurttaş söz ve karar sahibidir.

Bizim hayalimizdeki Türkiye, çiçek bahçesi gibidir
ve herkes kendi kimliğiyle, inancıyla, yaşam tarzıyla
özgürce yer alır bu bahçede. Hepimizin kendimiz
kalarak bir olması vardır. Tek ırk değil, tek yürek
olmaktır hayalimiz. Özgürlükçü laiklik sayesinde
inanç özgürlüğü de vardır hayalimizde, dinlere saygı da.
Doğa emrimize amade değildir, biz doğanın parçasıyızdır.
Silah, çatışma, kan, göz yaşı yoktur; onurlu barıştır hayalimiz.

Hayallerimizi paylaşan herkesle yan yana durabilmeliyiz.
Biz bunda kararlıyız. Cesuruz, samimiyiz.
Kimsenin kaybetmediği, ötekileştirilmediği, zulüm
görmediği yeni bir yaşamdır hayalimiz.

Kıymetli dostum,
Nasıl bir seçim süreci yaşayacağımızın,
hatta seçimi yaşayıp yaşayamayacağımızın
bile belli olmadığı bu olağanüstü dönemde
hepimizin tutumu da olağanın üstünde,
alışılmışın dışında olmalıdır. Seçim ve sandık
güvenliği dahil tüm konularda sizlerin çağrıları,
yönlendirmeleri, yaratacağı motivasyon hayati
derecece önemli olacaktır. Bu konularda en
aktif tavrı alacağınızdan şüphe duymuyorum.

Bu mektubu size, sevgili hayat arkadaşım
Başak aracılığıyla ulaştırıyorum. Kendisine
ileteceğiniz görüş, öneri ve eleştirilerinizi
almaktan büyük mutluluk duyacağımı
bilmenizi isterim.

Tarih her birimize onurlu sorumluluklar
yüklemişken sizin de cesaret ve kararlılıkla
tarihsel rolünüzün gereğini yerine getirmekten
bir an olsun çekinmeyeceğinize yürekten inanıyor,
eğer varsa ortak hayallerimiz, bunun için tüm
olanaklarınızla katkı sunmanızı diliyor, özgür
yarınlarda görüşebilmek umuduyla en sıcak
selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Hücre arkadaşım ve Diyarbakır halkının
yüzde 63 oyuyla belediye başkanı seçilmesine
rağmen dört ay içinde görevden alınarak yerine
kayyum atanan, yetmezmiş gibi, bir kumpasla
hapsedilen Dr. Adnan Selçuk Mızraklı'nın da
içten selamlarını iletiyorum.

Dostlukla… Selahattin Demirtaş
Edirne Cezaevi