Sayın Gül, 'Türkiye’nin Asker Sorunu kitabım' sizinle başlar, Tayyip Erdoğan’la biter. Bazı kritik duraklarda özellikle sizin oynadığınız önemli roller de ayrıntılarıyla anlatılır bu kitabımda... Kitap 2010 yılı Mart ayındaki şu sorumla noktalanır: "Erdoğan duracak mı, yürüyecek mi demokrasi yolunda?"
Bugün iktidar koltuğunda, Alo Fatih Hattı’ndan haber attıran, gazeteci kovduran, yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına darbeler indiren, internetin dilini kesmeye kalkışan, ‘gazeteci milleti’nin özgürlüğünü çalmak isteyen bir Başbakan oturuyor. Tocqueville ne der bilir misiniz?
Sayın Gül;
Uzun yıllardır gazetecilik yapıyorum.
Bugüne kadar başka işim hiç olmadı.
Gazeteciliğin her alanında çalıştım.
Ve şunu rahatça söyleyebilirim:
Mesleğimi hep severek yaptım.
Bu uzun yıllar elbette kolay geçmedi.
Her zaman yüzümü barış ve demokrasiye dönük tutmaya, özgürlük bayrağını yüksekte tutmaya çalıştım.
Demokrasiyi yalnız kendim için değil herkes için, benden farklı olan, benim gibi düşünmeyen, inanç dünyaları benim gibi olmayanlar için de savunmaya çalıştım.
Kendi kendimle her zaman samimi oldum.
Kendi kendimi sorgularken, özeleştiri süzgecinden geçirirken vardığım sonuçları da kendime saklamadım.
Oturup yazdım, konuştum.
Demek istiyorum ki:
Uzun gazetecilik yıllarımda doğrularım da oldu, yanlışlarım da...
Sayın Gül;
1960’lı yıllardan beri siyaseti izlemeye çalışıyorum.
Son 45 yıldır bu memleketin siyaset sahnesinde iz bırakmış olan siyasetçilerin bir kısmını epeyce yakından tanıdım.
Onları hem ‘muhalefet’te, hem ‘iktidar’da gözledim.
‘Muhafet’ten ‘iktidar’a nasıl değiştiklerini, nereden nereye geldiklerini gördüm ve yazdım.
Şimdi örnekler vermek istemiyorum.
Ama neredeyse hepsinin ortak bir noktası vardı:
‘Muhalefet’te başkaydılar, ‘iktidar’da başka...
Muhalefetteyken herkes için istedikleri ‘demokrasi’yi, iktidara geldiklerinde sadece kendileri için istemeye başladıklarını çok iyi anımsıyorum.
Bu konuda, dört yıl önce 2010 yılı baharında çıkan Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabımda çok örnek vardır.
Sayın Gül;
Kitabın girişinde, 27 Nisan Muhtırası’nın verildiği gece, Dışişleri Bakanı olarak sizin ve eşiniz Hayrünnisa Hanım’ın Çankaya’da, Dışişleri Konutu’nda yaşadığı saatler anlatılır.
Asker muhtırasının karşısında hem siz, hem Başbakan Erdoğan dik durmuştunuz, demokrasi adına hayırlı bir duruş sergilemişti AK Parti Hükümeti...
Bu bakımdan farklı geçmeyen 2003-2004 yılları ve bu dönemin bazı kritik duraklarında özellikle sizin oynadığınız önemli roller de ayrıntılarıyla anlatılır bu kitabımda...
Okumamış olabilirsiniz.
Kitap, 2010 yılı Mart ayındaki şu sorumla noktalanır:
Eğer Erdoğan’ın siyasal irade ve kararlılığı olmasaydı, -ve tabii Çankaya’da da Cumhurbaşkanı Gül oturmasaydı- Balyoz, Sarıkız, Ergenekon bu ülkede yargı sahnesine çıkmaz, darbecilerin de yargı sahnesine çıkabileceklerini görmezdik.
Ancak akla takılan sorular da devam ediyor.
Erdoğan duracak mı, yürüyecek mi demokrasi yolunda?
Yoksa Demirel’in bir zamanlar yaptığı gibi, ‘kendi genelkurmay başkanı’nı bulunca, bu kadar yeter deyip uzlaşacak mı Tayyip Erdoğan da?..
Sayın Gül;
Sözü uzatmak istemiyorum.
Zaten nereye gideceği de belli...
Demin belirttiğim gibi, bu memleketin siyasetçileri birbirine benziyor. ‘Muhalefet’teyken başka, ‘iktidar’dayken başka oluyorlar.
Değişmiyor bu.
Bugün iktidar koltuğunda, “2010 yılında yanılmışız!” diyerek yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına yeni HSYK kanunuyla ölümcül darbeler indiren bir Başbakan oturuyor.
Bugün iktidar koltuğunda, internetin dilini kesmeye kalkışan bir Başbakan oturuyor.
Bugün iktidar koltuğunda, yargı bağımsızlığına indirdiği darbelerle yolsuzluk soruşturmalarını karartan bir Başbakan oturuyor.
Bugün iktidar koltuğunda, ‘gazeteci milleti’nin özgürlüğünü, benim özgürlüğümü de çalmak isteyen bir Başbakan oturuyor.
Ve siz Sayın Gül;
Siz de, Cumhurbaşkanı olarak, bugün yaşanmakta olan bu süreci, demokrasi konusunda ‘asker freni’nin çekilip, yerine ‘sivil freni’nin devreye sokulduğu bir süreci Çankaya’dan seyrediyorsunuz.
Değişim kolay değil.
Özellikle demokrasi konusunda öyle...
Tocqueville’in bir sözü var:
Geçmiş geleceğe ışık tutmuyorsa,
akıl karanlıklar içinde
yürümeye başlamış demektir.
Sayın Gül;
Evet, karanlıktayız.
Keşke bir mum yakabilseydiniz.
Yazık.
Twitter: @HSNCML