- Yargıya güven yeterli değil.
- Kimse de bunun aksini iddia etmiyor.
- Yargı bağımsızlığına güvenin zayıfladığı bir ülkede...
- Hukukun öngörülebilir olmadığı bir ülkede...
- Böyle bir ülkede ekonomik başarılar sürdürülemez.
- Özgürlük ve hukuk açığını kapatmak için çaba sarf etmeliyiz.
- Yoksa, ekonomik istikrar ve eylem planının etkili uygulanması anlamını yitirir.
- Bunca yıllık demokrasi deneyiminin ardından ifade ve düşünce özgürlüğünün hâlâ tartışılmasından huzursuzluk duyuyorum.
- Demokrasinin temel dinamiği olan ifade özgürlüğüne yönelik yaygın tahammülsüzlüğü süratle aşmalıyız.
- Yoksa bu tahammülsüzlük toplumu ve geleceğimizi köreltir.
- Şiddete çağrı olmadıkça çok seslilikten korkmamalıyız.
- Bir düşünün, çok sesli olmayan bir toplumda, yeni anayasa nasıl tartışılabilir, AB uyumu nasıl müzakere edilebilir, bölgesel kalkınma nasıl tartışılacak, sormak isterim.
- Özgürlükçü laiklik anlayışı, bireyselleşmenin temelini oluşturur.
- Bu temel üzerinde bilimsel düşünce, inisiyatif alma, sorgulama, araştırma olguları yükselir.
- Nitelikli eğitim yoluyla elde edeceğimiz bu özellikler toplumun gelişmişliğinin olmazsa olmazlarıdır.
- Biz yetişkinlerin sorumluluğu elde edilen kazanımları artırarak yeni nesillere devretmektir.
- Bunu yapmazsak insanlık, yurttaşlık görevimizi ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz.
- Gerek yeni Anayasa'nın yaratacağı heyecan ve umut, gerekse AB normlarında özgürlüklerin genişletilmesi için yapılacak düzenlemelerle Türkiye'nin müreffeh ve huzurlu geleceğine yöneleceğine inanıyoruz.
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes’in vurguladığı noktaların hepsine katılıyorum. Çünkü bu noktalar, Türkiye’de istikrar, barış ve demokrasinin ipuçlarını veriyor, bu açılardan doğru bir çerçeve çiziyor.
Yukarıdaki satırlar, TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes’in.
Mustafa Koç’un da anıldığı TÜSİAD Genel Kurulu’nda Başkan’ın yapmış olduğu bu eleştiriler son derece isabetli.
Evet, bu ülkede yargıya güven yok.
Evet, yargı bağımsızdır diyene pek raslanmıyor.
Evet, böyle bir ülkede ekonomik başarı sürdürülebilir değildir.
Evet, böyle bir ülkede ekonomik istikrar kalıcı olmaz.
Evet, ifade özgürlüğüne tahammülsüzlük aşılmalıdır.
Evet, bu tahammülsüzlük geleceğimiz karartır.
Evet, ‘çok seslilik’ten korkmamalıyız.
Evet, özgürlükçü laikliği savunmalıyız.
Evet, özgürlükçü laiklik bireyselleşmenin temelidir.
Evet, bilimsel düşünce, inisiyatif alma, sorgulama, araştırma olguları ancak laiklik temeli üstünde yükselir.
Evet, AB normlarında özgürlüklerin genişletilmesi bu ülkede refah ve barışın yollarını açar.
Evet öyle.
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes’in vurguladığı bu noktaların hepsine katılıyorum.
Çünkü bu noktalar, Türkiye’de istikrar, barış ve demokrasinin ipuçlarını veriyor, bu açılardan doğru bir çerçeve çiziyor.
Ama bugün Türkiye böyle değil.
Barış, demokrasi ve istikrar sularından uzaklaşıyoruz.
Ne yazık ki öyle.
Ekonomideki durum da parlak değil.
Ekonomik istikrar gitgide kırılganlaşıyor.
Küresel ekonomideki kara bulutların Türkiye’yi de etki alanına alması yakın ihtimal olarak gösteriliyor.
Öte yandan Güneydoğu’suyla, Suriye’siyle gittikçe parlayan bir yangının içinde Türkiye zaten.
Yine bu Türkiye, yedi düvelle kavgalı.
Amerika’sıyla, Rusya’sıyla papaz olmuş bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Yani, her yanı ‘düşmanlar’la çevrilmiş bir Türkiye...
Halimiz gerçekten hazin.
Bir ülke böyle nereye gidebilir ki?..
Son söz:
Diliyorum, TÜSİAD ve Başkanı’na karşı Saray’dan yine ‘eyy eyy’ler yükselmez!