Hasan Cemal

16 Haziran 2014

Saddam’ın memleketi Tikrit’ten IŞİD’e...

Bugün IŞİD’in elinde olan Tikrit’teydim 11 yıl önce. “Saddam elmastı” diyenlerin olduğu, aşiretlerle idare edilen Tikrit radikal İslamcı oluşumların ipuçlarını veriyordu

Tarih, 12 Kasım 2003.    
Bağdat'tan sabah erken yola çıktık.
Saddam Hüseyin'in memleketine, Tikrit'e gidiyoruz.
Çok rüzgarlı bir hava.
Toz bulutları arabayı sürekli dövüyor.
Fırtına her an yağmur getirebilir.
Tikrit'te iki gün önce bir Amerikan helikopteri düşürülmüştü. Bunun üzerine ertesi gün Amerikan uçakları havalanmış ve Tikrit'te iki evi bombalamıştı.
Bu bir ilkti, Saddam rejimi 2003 Nisan ayında düşürüldükten sonra.
Güç gösterisiydi.
"Ayağınızı denk alın, elimiz ağırdır!" uyarısı olarak yorumlanmıştı Tikrit'te evlerin bombalanması...
Ama bu belki de Saddam takımının, dinci fanatiklerin tam istediği türden bir tepkiydi. Belki de böylece sivil halkla Amerika'yı daha fazla karşı karşıya getireceklerini umuyorlardı.
İşgal kuvvetlerini orantısız tepki tuzağına düşürmeyi ve bu sayede yalnız Irak'ta değil, bütün dünyada da Amerika'ya karşı sivil kamuoylarını harekete geçirmeye planlıyor olabilirlerdi.
Kaos aleyhe işleyecekti.
Amerikan kamuoyu her saldırıyla daha çok ayağa kalkacaktı. Irak ekonomisinin gerek duyduğu yatırımlar ertelenecekti. Çünkü, güvenlikten yoksun bir ülkeye yatırımcıların gelişi gecikecekti vesaire...

​Tikrit’te bir esnaf anlatıyor: "Biz sadece Allah'tan korkarız. Sorunumuz Amerikalılarla. Saddam'ı seviyoruz."

Düşüne düşüne gidiyoruz Tikrit'e.
Kum fırtınası patladı.
Yağmur şakırdadı.
Cipin ön camından sarı renkte çamur akıyor.
Göz gözü görmüyor.
Hayatımda ilk kez kum fırtınasına tanık oluyorum.
Radyoyu kurcalarken Frank Sinatra'nın cızırtılı sesi:   
New York, New York!
Doğrusu hoş bir sürpriz.
Arkasından bir şarkı daha:
Hayallerim bir gün gerçek olacak...
Aynı soruyu merak ettim:
Saddam Hüseyin savaş öncesi bu direnişi ne kadar planladı?
Yeraltına indikten sonra ne kadar organize başladı?
Ne kadar devam ettirebilir?
Irak Geçici Yönetim Konseyi'nden bir kaynakla Bağdat’ta geçen gün sohbet ederken şöyle dedi:
"Uzun süre devam ettiremezler. Ramazan dolayısıyla ellerinde ne varsa şimdi basıyorlar. Ramazan ayında Hıristiyan bir devletin işgalindeki Müslüman ülke... Sonra yeniden inişe geçerler. Çok fazla gitmez."
Amerikalıların kontrol noktası.
Şöyle bir bakıp bırakıyorlar.
Hurma ağaçları, bakımsız bağlar.
Yağmur şakır şakır.
Bu havada yol kenarında tezgahlara nar dizmişler, kime satacaklarsa...
Samara kavşağında Tikrit - Musul yoluna saptık.
Bombalanmış tank enkazları...
Kocaman Owja yazıyor.
Saddam'ın doğduğu köy.
Yasak bölge ilan edilmiş.
Her tarafta dikenli teller.
Köye giriş kapatılmış.
Kimsecikler gözükmüyor ortalıkta.
Köyün iki tarafında, birbirine uzak mesafede iki Amerikan tankı var.
Savaştan bu yana köyün sürekli operasyonlara sahne olduğu ve çoğunluğun göç ettiği söyleniyor.
Saddam'ın çiftliği ve aile mezarlığı diyorlar.
Kerpiçten mezar taşları olan, üstleri kirli sarı renkte toprakla bulanmış üç mezarın başında duruyoruz.
Topraktan üç tümsek, o kadar.
Birkaç ay önce Musul'da çatışmada ölen Saddam'ın oğulları Uday ve Kusay'la, 14 yaşındaki torunu Mustafa'nın mezarları...
Öyle terk edilmiş halleri var.
İn cin top oynuyor.
Fırtına felaket, toz üfürüyor.
Tekrar ana yol.
Amerikan askeri devriyelerini şimdiye kadar en yoğun gördüğüm bölge buraları...
Arapça, İngilizce:
Tikrit'e hoş geldiniz!
Saddam'ın heykeli her yerde olduğu gibi burada da yıkılmış.
Hatıra fotoğrafı için cipten iniyoruz.
Yan tarafa İngilizce bir levha asmışlar:
"Mayın tehlikesi! Alana girmeyin."
Tikrit bizi dikenli tellerle karşılıyor.
Kafamı nereye çevirsem dikenli tel.
Neredeyse her taraf yasak bölge.
Amerikan devriyeleri her yanda ve eller tetikte...
Tikrit çarşısı.
Yüzler asık.
Çevirmenimizle birkaç kişinin yanına gidiyorum.
Somurtuk bir üslupla, "Basına konuşmak istemiyoruz" deyip başlarını çeviriyorlar.
Kimi de sırtını dönüyor.
Sonunda, pasaj içinde konuşkan, Saddam Hüseyin'i seven bir esnafla sohbetimiz koyulaşıyor:
"Eskiden gece yarılarına kadar dükkanlarımız açık kalırdı. Şimdi hava kararırken kapatıyoruz. Biz sadece Allah'tan korkarız. Sorunumuz Amerikalılarla. Saddam'ı seviyoruz. Burada olsa da, olmasa da seveceğiz."
14 - 15 yaşlarında bir çocuk:
"Saddam zamanında kendimizi emniyette hissederdik. Şimdi akşam beş altı deyince sokağa çıkmaya korkuyoruz."
Bir başkası lafa karışıyor:
"Buralarda aşiretler vardır. Biz de Tikrit'te bir aşiretiz. Saddam elmas gibiydi."

Saddam döneminde Sünni aşiretler her bakımdan büyük ayrıcalıklara sahipti ve ABD basınında direnişi kırmak için aşiretlerin kazanılması gerektiği yazılıyordu

Yakınlarda okuduğum İngilizce bir makale aklıma takılıyor.
"Irak'ta aşiretler satın alınmaz, kiralanır" diyen ve Irak'taki direnişi kırmak için Sünni aşiretlerin ve onların alt birimlerinin daha büyük hızla 'kiralanması'nı hedef gösteren bir yazıydı.
Sünnilerin Irak'ta nüfusun yüzde 15'ini oluşturduğunu, bunların daha çok aşiretlerden meydana geldiğini, Irak'ın 1920'lerde kurulduğundan beri bu azınlık aşiretlerine dayanılarak idare edildiğini, özellikle son 35 yıllık Saddam diktası döneminde bu Sünni aşiretlerin her bakımdan büyük ayrıcalıklara sahip olduklarını anlatıyordu.
İşte, anlaşılan o ki, Saddam'ın yıkılışıyla ayrıcalıklarını yitiren bu Sünni aşiretler, şimdi var güçleriyle 'Sünni Üçgeni'nde, yani Felluce, Ramadi, Tikrit, Samara, Bakuba gibi şehirlerin yer aldığı bölgede Amerika'ya karşı savaş sonrası savaşı başlatmışlardı. Bu direnişi kırmak için aşiretlerin Amerika tarafından kazanılması gerektiği vurgulanıyordu bu makalede... (Amatzia Baram, An Iraq Strategy, Winning tribal loyalties will help end resistance, International Herald Tribune, 29 Ekim 03, s. 9)

​Amerikalılara karşı mücadele verenlere terörist diyenlere de ateş püskürüyor bir Tikritli: “Memleketi için kavga edenlere hiç terörist denir mi? Onlar fedayin, mücahit!

Konuşuyor, ama ismini vermek istemiyor:
"Amerikalılar halka kötü muamele ediyor. Geçen günkü hava saldırıları da sivil halka, evlere saldırıydı. Onları burada görmek istemiyoruz."
İmad El Acili, dükkan sahibi.
Türk askeri deyince tepki gösteriyor.
Amerikalılara karşı mücadele verenlere terörist diyenlere de ateş püskürüyor:
"Evini, memleketini sevenlere, bunun için kavga edenlere hiç terörist denir mi? Onlar fedayin, mücahit! Onlar bizim kardeşlerimiz. Irak'ın dışından da geliyorlar."
Pasajın önünde çevremiz doluyor.
Biri neşeyle bağırıyor:
"Amerikalılar kötü muamele yapıyorlar, defolup gitsinler bir an önce..."
Öbürü bana dönüyor, "Ona inanma" diyor eliyle işaret ederek, "Her gün koca bir tepsi tatlıyı Amerikalılara götüren de odur.” İkisi de gülerek uzaklaşıyor.
Bakışlar iyi değil!
Ufak ufak cipe binip yaylanma zamanı Tikrit'ten.
Duvarda yazılı sloganları çeviriyor tercümanımız:
"En büyük Allah! Saddam geri dönecek."
"Tikrit gençliği, işgalcilere karşı direnen fedayinleri selamlıyor - Saddam Mücahitleri Hareketi..." 
"Ey sözde partili yoldaşlar! Saddam'ın doğum gününde nerelerdeydiniz? Paranız mı yok? Ayıptır ayıp!"

***

Yukarıdaki yazım yeni değil.
14 Kasım 2003 tarihli Milliyet’te çıkmış.
Saddam Hüseyin’in devrilmesinden iki üç hafta sonra, 2003 yılı Mayıs ayında ilk kez  Bağdat’ta gitmiş, Irak’ta, güneyiyle kuzeyiyle, iki haftalık bir tur atmıştım.
İkinci kez 2003’ün Kasım ayında gittiğim dönemde de Irak henüz sakindi, patlamamıştı.
Bugün Tikrit, Saddam’ın memleketi, IŞİD’in elinde...
Baasçı, Sünnici ve de IŞİD’e uzanan radikal İslamcı oluşumların bazı ipuçlarını verdiği için 11 yıl önceki bu Tikrit yazımı yeniden yayımlıyorum.