Paros adasına doğru demir aldık. Önümde uzayıp giden mavilik içimi ısıtıyor. O şiir takılıyor aklıma: “Ömür dediğin üç gündür / Dün geldi geçti yarın meçhuldür / O halde ömür dediğin bir gündür / O da bugündür...”
Yakaladığımız anların keyfini keşke hayat boyu çıkarabilsek... Ama genellikle erteleme eğilimi ağır basıyor yaşantılarımızda. Çarşamba akşamı ay ışığı altında o anlardan birini yakaladık ve ertelemedik, keyfini çıkardık.
Bir süre sonra tabletten Mısır’daki insanlık suçunu okuyorum. Cezayir benzeri bir iç savaşa kapı açıyor. Bu gidişle bütün İslam âlemi kendini bir cehennem çukurunda bulabilir. Evet, nereye gitsen, dünya da seninle birlikte artık.
PAROS, Naousa limanı
Vira bismillah!
Önümde uzayıp giden mavilik içimi ısıtıyor, tuhaf bir iyimserlik uyandırıyor.
Fena değil.
Geçenlerde Göcek’in Yavaşsu Koyu’nda tesadüfen elime geçen bir denizcilik dergisinde okuduğum o şiir aklıma takılıyor:
Ömür dediğin üç gündür
Dün geldi geçti yarın meçhuldür
O halde ömür dediğin bir gündür
O da bugündür.
Yakaladığımız o anın, o günün keyfini keşke hayat boyu çıkarabilsek... Ama pek olamıyor, kolay öğrenemiyoruz yaşamın bu püf noktasını. Genellikle erteleme eğilimi ağır basıyor yaşantılarımızda...
Çarşamba akşamı ay ışığında galiba o anlardan birini yakaladık ve ertelemedik. Keyfini çıkardık, Katapola’nın deniz kıyısındaki salaş bir lokantada ahtapot ızgara ve bir kadeh buzlu uzoyla...
'Yine yazını mı düşünüyorsun' fırçası!
“Normalde karayel (kuzey, kuzeybatı) eser burada. Geçen sabah vakti Amorgos’a gelirken karayel esiyordu. Güneş yükseldikçe karayele dönebilir” diyor Gökhan Kaptan...
Cenova’yı önce yarım, sonra tam açtık. Bu iş genellikle bana düşüyor. Fazla karmaşık olmadığı için belki de...
Çeyrek motorla 6.5 mil yol yapıyor Peace, fena değil. Fışır fışır kayıyoruz denizin üstünde... Rüzgâr 15 knot’a düşünce, Kaptan’ın talimatıyla ana yelkeni de açtım.
Miçoluk görevlerimin arasında demir alıp demir atmak da var. Küçümsemeyin, incelikleri olan bir iştir.
Bu incelikleri geçen yıldan beri bir öğrenip bir unutuyorum. Bu yüzden ufak tefek komplikasyonlara yol açtığım söylenebilir.
Bir seferinde demir alırken etrafı seyretmeye dalınca, domuz tırnağı zincir sardı, az daha kırılıyordu. Bir başka sefer de, aynı tırnağın cıvatası yine benim dikkatsizliğimden kırılmıştı.
“Yine yazını mı düşünüyorsun?..”
Ayrıca, demiri çekerken hızlı çekeceksin. Tam ‘makara’ya gelince, düğmeye bir basıp bir bırakarak yavaşlatıp demirin yuvasına tam oturmasını sağlayacaksın. Yoksa, demir ters gelir, Kaptan’a ekstra iş çıkar. Ayrıca ‘bodoslama’ya, Peace’in burnuna çarpıp ufak parçalar koparabilir.
Anlaşılan, düşe kalka da olsa sonunda en azından gemici olabileceğim. Tabii miço olarak kalmak da var. Bu arada çıtlatayım. Ayşe çoktan amatör denizci ehliyetini almış durumda...
Minik kuşla gelen sevinç
Bizi her zaman arkamızdan takip eden ufak botun çıkardığı nazlı şıpırtılar ve otopilot’un inlemeleri belli belirsiz motor sesine karışıyor. Güneşin denizle cilveleştiği gümüşî oyunlar gözümü alıyor.
İskelemizde, Keros-Nisida adası...
Sarı, gri tüylü minik bir kuş gelip konuyor, Peace’in konuğu oluyor kısa süreliğine. Denizin ortasında müthiş bir sevinç kaynağı bizler için...
Nereye gitsen dünya da seninle artık
General Sisi’nin yolu, ülkede kan gölünü büyütüyor, Cezayir benzeri bir iç savaşa kapı açıyor. Bu öylesine bir kapı ki, yalnız Mısır değil, yalnız Arap dünyası değil, bu kanlı gidişle bütün İslam âlemi kendini bir cehennem çukurunda bulabilir.
Ayrıca bu cehennem çukuru, sadece Mısır’da değil, tüm İslam âleminde ‘İslamcı radikaller’in ya da ‘İslamcı fanatikler’in elini güçlendirirken, aynı zamanda geniş kitlelerin demokrasiye, seçim sandığına inancını zayıtlatır. Zayıflatmaya başladı bile...
Bu mu isteniyor?.. Çok tehlikeli bir oyun bu.
Bölgede ve dünyada, elbette Mısır’da demokrasiye içtenlikle inanan güçlerin, bir an önce, Mısır’da ‘darbeci dikta’yı iktidardan uzaklaştırıp siyasete tam katılımı sağlayacak demokratik bir süreci başlatmaları şart.
Bu bakımdan özellikle Amerika’nın, Avrupa’nın, Suudi Arabistan ve Katar gibi Körfez ülkelerinin, hiç kuşkusuz İsrail’in de çifte standart oyunlarını hızla bir yana bırakıp Mısır’ı iç savaş yolundan kurtarmaları gerekiyor. Yoksa Mısır’daki büyük yangının alevleri hepsini şöyle ya da böyle etkileyecek...
Evet, nereye gitsen, dünya da seninle birlikte artık....
Paros'a doğru yelkenler fora!
Peace’in iskelesinde Naxos adası uzadıkça uzuyor, bitmek bilmiyor. 25-26 knot esiyor... Dalgalar küçüldü ama... Çevredeki adaların etkisi anlaşılan...
Bir on onbeş dakika sonra adanın burnundan Batı’ya sapacağız, Paros’a doğru. Saat 11.30, daha iki saat yolumuz var.
Yelkenler fora!
Hem cenovayı, hem ana yelkeni açtık. Tam kuzeyden esiyor. Sancak (sağ taraf) bordadan alıyoruz rüzgârı.
Hızlandık, 6.5 mille başladık derken birden bire 2 mile düştük.
Fırışka!
Hava oynaşıyor Peace’le. Yelken yapmamızı istemiyor galiba...
Bordadan alıyoruz ölü dalgaları. Beşik gibi sallanıyoruz. Tam içim geçerken, büyücek bir ölü dalga, hoop güümm... Havuzlukta az daha yere yuvarlanıyordum.
Paros’un önce silueti, sonra kendisi belirginleşiyor. Albatros kuşları öğle yemeği için denize sürekli dalış yapıyorlar, küçük balıkların peşindeler.
Martılar da denizin üstünde. Bu iyiye işaret. Tersi de kötüye işaret sayılırmış. Denizciler öyle diyor. Martılar karada konuşlanırsa, fırtınanın eli kulağında olurmuş...
Paros’un Naousa limanından, Peace’i geçen yıl mayıs ayında Marsilya’dan Marmaris’e getirirken geçmiştik, Kaptan Gökhan ve Cüneyt Solakoğlu’yla birlikte.
Gece yarısı tek açık yer orasıydı. 26 saatlik zahmetli bir yolculuktan sonra yorgun argın bulduğumuz bu yerde Yunanlı balıkçılar Cüneyt’le bana, bugüne kadar yediğimiz en iyi yağda kalamarı servis etmişlerdi, birer kadeh buzlu uzoyla...
Bakalım mavi masalı, hasır sandalyeli, denizin dibindeki o şirin balıkçı lokantasını ve o leziz kalamarı bulabilecek miyim yine?..
Hasan Kaptan’ın seyir defterinde üçüncü yazı inşallah pazar günü yine bu köşede...