Hasan Cemal

14 Ekim 2020

LANET OLSUN!

Enis Berberoğlu kararı... Ve her şeyin canı cehenneme diyebilmek!

Mayakovski'nin şiirinden
bir dizeyi cımbızla çekip alıyorum:

...ve her şeyin canı cehenneme diyebilmek! (*)

Sonra da çekip gitmek...
Enis Berberoğlu hakkındaki
mahkeme kararını okuyunca,
içimde önce her şeyin canı cehenneme 
duygusu kımıldadı.
Benzer bir duygu son Osman Kavala 
iddianamesini okuyunca da uyanmıştı içimde...
Yapamadım.
Sonra da bilgisayarımı açtım,
yazımın başlığını büyük harflerle yazdım:

LANET OLSUN!

Evet öyle.
Adalet değil bu.
Hukuk değil bu.
Yargılamak değil bu,
ille de cezalandırmak...
İlle de intikam almak...
Yuh olsun demek geliyor içimden...
Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan,
"Ben halkın oyuyla seçtiğini ille de hapse atacağım"
diyen bir zihniyetle ne hukuk devleti olur, ne de adalet...
Şu hâle bakın.

Sözcü davası...
Çağdaş Hukukçular, avukatlar davası...
Canan Kaftancıoğlu davası...
Can Dündar mal mülke el koyma davası...
Selahattin Demirtaş davası...
Sırrı Süreyya Önder davası...
Şimdi de Enis Berberoğlu...
Hep aynı yargıç...
Mahkeme mahkeme dolaşıyor.
Sanki bir yargıç değil...
"Yüksek otorite"nin üstüne çarpı işareti 
koydukları hapishaneyi boyluyor
ya da hapisten çıkamıyor.   
Kararların çerçevesini hukuk değil,
"Sen benim otoriteme
nasıl karşı çıkarsın
" tepkisi çiziyor.
Adaletti, hukuktu hak getire...
En korkuncu:
Anayasa Mahkemesi'nin
kararları yok sayılıyor.
Daha dün yüksek mahkemenin 
Enis Berberoğlu kararı hiçe sayıldı, çöpe atıldı.
Ondan önce Ahmet Altan kararı...
Şahin Alpay kararı...
Mehmet Altan kararı...
Osman Kavala kararı...
Evet, Anayasa Mahkemesi yok sayılıyor.
Acıklı bir durum ama öyle.
Yüksek mahkemeyi bir anayasa
değişikliğiyle ortadan kaldırmak isteyen iktidar,
bunu fiilen gerçekleştiriyor,
yüksek mahkeme kararlarını
çöpe atarak gerçekleştiriyor.
Kısacası:
Anayasa Mahkemesi'nin
kapısına kilit vurulmuş durumda...
"Hukuk"la birlikte Anayasa Mahkemesi de
artık bu memlekette bir vitrin süsü, o kadar...
Lafı uzatmak yersiz.
Bugün Türkiye'de yargı bağımsızlığı yok.
Güçler ayrılığı yok.
Bütün ipler "tek adam"ın elinde...
Bir başka hazin deyişle:
Demokrasi ve hukuk devleti 
rafa kaldırılmış durumda...


Sevgili Enis kardeşim;
14 Haziran 2017'de yine bu köşedeydin.
25 yıl hapis cezasına çarptırılmıştın.
Ben de şu satırları yazmıştım.

Demek, sonunda casus da oldun.

Demek, sonunda "devletin sırları"nı da ifşa ettin.
Demek, sonunda "devletin güvenliği"yle de oynadın.
Demek, sonunda devletin iç ve dış
güvenliğine zarar da verdin.
Demek, sonunda "silahlı terör örgütü"ne de
bilerek ve isteyerek yardım ettin.

Sevgili kardeşim;

Bu memleket her geçen gün koskocaman
bir tımarhane oluyor.

Akıl alır gibi değil.
Mahkemelerinde, seni casus ilan
edebilen bir memlekette...
Mahkemelerinde, seni devletin iç ve dış güvenliği
aleyhine çalışan bir insan
olduğunu ilan edebilen bir memlekette...

Mahkemelerinde, seni silahlı bir terör
örgütüne "bilerek ve isteyerek yardım ve yataklık etmek"le
suçlayabilen bir memlekette...
Mahkemelerinde, seni bunlardan dolayı
25 yıl hapse atabilen bir memlekette...

Evet sevgili Enis kardeşim;
bütün bunların yaşanabildiği bir memlekette,
demokrasi de kalmamıştır.
Hukuk da kalmamıştır.
Adalet de kalmamıştır.
Özgürlük de kalmamıştır.
Senin bu mahkûmiyetin, savunduğumuz
bütün bu değerlerin bu memlekette yerle
bir edildiğinin yeni bir kanıtıdır.

Sevgili Enis;
Hiç yalnız kalmayacaksın.
Hep yanında olacağız.
Her şeyin canı cehenneme,
deyip gitmek yok!       
Lanet olsun diyeceğiz.
Ama her şeye rağmen adaleti, hukuku, özgürlüğü
bu memlekette savunmaya devam edeceğiz.



Moskova'da Bir Beyefendi, Amor Towles,

  Hep Kitap, sayfa 144.