Sorun varsa, bunu size karşı kullanacaklar da hiç eksik olmaz. Şimdi yine yanlış yoldasınız. Soruna nasıl doğru teşhis koyamadıysan, yaşanmakta olana da doğru teşhis koyamıyorsun. Bakanlar hâlâ istifa etmedi. Her geçen saat aleyhinize işliyor. Yargı bağımsızlığını hiçe sayıyorsun. Emniyetteki görevden alma dalgası büyüdükçe büyüyor.
Pis kokuların kaynağını kurutmak yerine haberleştirilmesine köstek oldunuz. 'Beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliği' böyle kapımızı çaldı. Yolsuzlukların üstüne gidilebilseydi, sizi bugün vurmaya başlayan ‘operasyon dalgası’nın üstünde fırtınalı sulara açılmazdınız. İstikrarsızlık arayanlara fırsat sunmamak için ne yapmanız ve ne yapmamanız gerekirdi? Listesi aşağıda...
Bir sorun varsa, daha başında kollarını sıvayıp çözmen gerekir.
Yoksa sorun derinleşir, müzminleşir ve içinden çıkılmaz hale gelir.
Sorunu çözebilmen için önce doğru teşhis, doğru tedavi gerekir.
Yoksa sorunu çözeyim derken, çıkmazı daha beter büyütürsün.
Örneğin bu ülkede Kürt sorunu, doğru teşhis ve tedavi yollarında yürünmediği için büyüdü, Türkiye’yi maddi-manevi bakımdan kanattı, kanatmaya da devam ediyor.
Böyle bir ciddi sorunumuz olduğu içindir ki, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen iç ve dış güçler, bu sorunu istismar ettiler, bazen başarılı da oldular.
Bizim siyasetçilerimize gelince, doğru teşhis ve tedaviyle Kürt sorununu çözmek yerine, yıllar boyu dış güçler, kökü dışarıdakiler diye bağırıp çağırdılar.
Gerçeği göremediler, görmek istemediler.
Halbuki mesele o kadar da karmaşık değildi. Sorunu çözmez de müzminleştirirsen, o sorunu sana karşı kullananlar, istismar edenler her zaman çıkar.
Özgürlük de böyle bir konudur.
Özgürlüklerin kolunu kanadını kırarsan... İnsanların hayat tarzlarına karışırsan...
Gezi böyle patladı.
Genç insanların ellerinde isyan bayrağı böyle açıldı.
Gezi’de doğru teşhis koyamadığın içindir ki, bu ülkenin demokrasi ve özgürlük sorunu büyüdü.
Sorun, senin ellerinde büyüdüğü için de, bazı iç ve dış odaklar sorunu parmaklamaya başladılar.
Sorun olmasaydı, onlar da parmaklayacak bir şey bulamayacaklardı.
Pis kokuların haberleştirilmesine köstek oldunuz
Şimdi de benzer bir durum yaşanıyor.
Rüşvet...
Yolsuzluk...
Kara para...
Bu sorunlar, evet yeni değil, sadece Türkiye’ye de özgü değil.
Ama 11 yıldır iktidardasın.
Bu belaların kökü neden kazınmadı diye sormak hakkımız değil mi?
Bu sorunlarla ilgili olarak özellikle son yıllarda medyanın görevini yapmasını engelleyen de sizin iktidarınız değil mi?
Buna hayır diyebilir misin?
Diyebilirsin ama inandırıcı olamazsın.
‘Yandaş medya’nın tepe yöneticileri de, habercilik konularına nasıl müdahil olduğunu gayet iyi bilirler.
Evet, pis kokular yükseliyordu.
Ama siz bunun kaynağını kurutmak yerine haberleştirilmesine ilginç yöntemlerle köstek oldunuz.
Beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliği böyle kapımızı çaldı.
Medyada böyle anlayış hakim olmasaydı, yolsuzluk konularının üstüne özgürce gidilebilseydi, sizi bugün siyaseten vurmaya başlayan ‘operasyon dalgası’nın üstünde fırtınalı sulara açılmamış olurdunuz.
Ama yapmadınız.
Sorun çözülmediği için geldi yine sizi vurdu.
Tıpkı Gezi’deki gibi...
Şimdi yine Gezi’deki gibi bağırıp çağırıyorsunuz:
Kirli komplo...
Devlet içinde devlet olan çeteler...
Erdoğan’ı devirmek için psikolojik savaş...
Cemaat...
İsrail’iliyle, Amerika’sıyla dış güçler...
Darbe tertipçileri...
Şimdi kendinize dönüp öncelikle sormanız gerekmez mi:
Şu rüşvet ve yolsuzluk illetinin üstüne kararlılıkla yürümüş olsaydım, sorunu çözebilseydim, bunlar hiç başıma gelir miydi?..
Yargıya, aba altından da değil, açıktan sopa
Yineliyorum:
Sorun varsa, bunu size karşı kullanacaklar da hiç eksik olmaz.
Şimdi yine yanlış yoldasınız.
Soruna nasıl doğru teşhis koyamadıysan, yaşanmakta olana da doğru teşhis koyamıyorsun.
Bakanlar hâlâ istifa etmedi.
Her geçen saat aleyhinize işliyor.
Yargıya müdahale ediyorsun.
Yargı bağımsızlığını hiçe sayıyorsun.
Yargıya aba altından da değil, açıktan sopa gösteriyorsun.
Emniyetteki görevden alma dalgası büyüdükçe büyüyor.
Çok açık:
Korkutmak, sindirmek, caydırmak bütün amacınız... Ama bu geri teper, gelir sizi vurur.
Delilleri karartmak istiyor damgası simsiyah bir leke olarak yayıldıkça yayılır.
Asıl korkan kendisi, acaba neden sorusu gün geçtikçe kafalarda yer eder.
İstikrarsızlaştırma fırsatını kim veriyor?
Daha ilk günden, soruşturmanın selameti diyerek ilgili bakanların istifaları alınsaydı...
‘Operasyon’u yürüten polisler görevlerinde tutulsaydı...
Yargı bağımsızdır deyip susabilseydiniz...
Hukukun üstünlüğü diyebilseydiniz...
Demokrasileri demokrasi yapan kuvvetler ayrılığı ilkesini vurgulamış olsaydınız...
Kimin gücü yetebilirdi, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya?..
Kısacası:
Bu istikrarsızlaştırma fırsatını, o güçler kimse, onlara altın tepsi üstünde sunan, tıpkı Gezi’de olduğu gibi, sizden başkası değil.
Oysa, demokrasi ve hukuk devletinin gereğiydi yapılması gereken.
Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki, kirli komplolar, psikolojik savaşlar, darbe tertipleri söylemi inandırıcı olmaktan uzak ‘bir edebiyat’a dönüşmüş durumda...
Ve hayatın gerçekleri, geçen günkü yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye’yi hızla çalkantılı sulara doğru çekiyor.
Siyasal istikrarsızlığın, toplumsal kutuplaşmanın ve ekonomik olumsuzlukların artacağı sulara...
Ne yazık ki öyle.
Twitter: @HSNCML