Hasan Cemal

10 Mayıs 2017

Kaderinle ölmek buralarda lüks!

Acılı ananın çığlığı: “Allah’ın verdiği bela güzeldir, zalimlerin değil!”

Fotoğraf yüreğimi dağlıyor.
Ne güzel, ne masum bakıyorlar.
Muhammed'le Furkan.
İki kardeş.
Altı ve yedi yaşlarında iki Kürt çocuğu.
Artık yaşamıyorlar.
Uykudayken panzer ezdi onları!
Evet öyle.
Gece yarısı mışıl mışıl uyurken panzer altında kaldılar.
Ne korkunç, ne dehşet verici değil mi?..
Anneleri Nesime Yıldırım'ın çığlığı dipsiz bir kuyuda yitip gidiyor:
"Allah’ın verdiği bela güzeldir, zalimlerin değil."
Bir başka acılı ses kulağımda çınlıyor:
"Kimse kaderiyle ölmüyor buralarda... Kaderinle ölmek buralarda lüks...”


Şırnak ilinin Silopi ilçesi.
Karşıyaka Mahallesi 715. Sokak.
3 Mayıs günü saat 23:50, gece yarısı.
Muhammed'le Furkan yataklarında mışıl mışıl uyuyorlar.
Birden korkunç bir gümbürtü kopuyor çocukların uyuduğu odadan, toz duman kaplıyor her tarafı.
Zırhlı bir polis panzeri evin duvarını yıkmış, Muhammed'le Furkan'ın yatak odasını yerle bir ediyor.
Muhammed'le Furkan uykudayken, bir panzer tarafından ezilip yaşama veda ediyorlar.
Dehşet içinde yerinden fırlayan anneleri Nesime Yıldırım  o korkunç anı şöyle anlatıyor:      

Koca duvar yıkılmıştı.
Çocuklarım duvarın altında
kalmıştı.

İnleme sesleri duydum.
Betonu kaldırdığımda
Muhammed’imi gördüm.
Daha sonra Furkan’ı da
komşularımız çıkardı
betonun altından.
Polisler de oradaydı.
Betonu kaldırmama yardım
etmediler.
‘Bir şey yok korkma’ diyorlardı.
Nasıl bir şey yok?..
Ciğerim yandı.
Evimizi yıksalardı keşke...
Ama ciğerimi yakmasalardı.
Devletin böyle yapmaya hakkı var mı?..
Bu dar sokakta panzerlerin ne
işi var?..

Hâlâ tehlikenin farkında değil misiniz?..
Bir ülke işte böyle bölünür, başka türlü değil

Muhammed'le Furkan'ın babaannesi Ayşe Yıldırım:             

Bunu yapanların yanına kar
kalmasın.

Biz cenazelerimizi kaldırırken,
evin yakınındaki polisler çay ve
kahve içiyordu.
Vali de gelip ‘Kader’ diyor.
Ben sağ olduğum sürece bunun
peşini bırakmayacağım.

Muhammed'le Furkan'ın teyzeleri Meryem Yıldırım'ın acısı:  

Neden çocuklarımızı
öldürüyorlar?  

Neden evlerimizi yıkıyorlar?
Neden köylerimizi
yakıyorlar?
Çocuklarımız savaşa mı gitmiş?..
Her ikisi de uyuyuyordu
yataklarında... 

 Diyarbakır'da bir öğretmen anlatıyor:             

Annemi, Sur’da operasyonların
bittiği mart ayında kaybetmiştik.
Hastaneye gittik.

Annemin cenazesi orada duruyordu.
Hemen yanında başka bir cenaze vardı.
Olaylar sırasında ölen iki çocuk
babası bir adamın cenazesi...      
Hâlâ kefeninden kan damlıyordu.
Biz gözümüzün yaşını sildik,
annemiz için ağlamaya utandık.
Çünkü annemiz normal ölmüştü.                       
Buralarda kimse kaderiyle
ölmüyor.
Kaderinle ölmek buralada lüks...
Buralarda insanların dilinde hep
aynı şey var: 
“Buna da şükür. Yaşadılar,
kaderleriyle gittiler.”

Kürtlerin hayatı bu kadar değersiz mi?..
Evrensel gazetesinden: Yakın dönemde Şırnak'ta 76 çocuk polis kurşunu, gaz bombası ya da zırhlı araç çarpması sonucu öldü.
Kürt çocuklarının hayatı bu kadar değersiz mi?..
Muhammed'le Furkan'ın ölüm haberini veren gazete başlıklarına, televizyon haberlerine bakıyorum.
Mesleğim adına üzülüyorum.
Hatta utanç duyuyorum.
Yıllar böyle geçti.
Acıları yüreğimizde hissetmedik.
Acıları anlamaya çalışmadık.
Acılara dokunmaya zahmet etmedik.
Dünden bugüne hiç değişmedik.
Bu öylesine bir duyarsızlık ki, koca ülkeyi barıştan, demokrasiden, hukuktan uzaklaştırdı, uzaklaştırmaya  devam ediyor.
Muhammed'le Furkan'ı yatağında panzerle ez...
6 milyon oyun sahibi HDP'nin genel başkanlarını, milletvekillerini, belediye başkanlarını, neredeyse tüm yöneticilerini hapse at...    
Kürtlerin oyunu, iradesini hiçe say...
Sonra da barış ve huzur bekle...
Bu öylesine bir vicdansızlık, öylesine bir ahmaklık ki, Kürtleri Türklerden, Türkiye'den her geçen gün uzaklaştırıyor, soğutuyor, hatta neredeyse Türk olan her şeye yabancılaştırıyor.
Hâlâ tehlikenin farkında değil misiniz?..
Bir ülke işte böyle bölünür, başka türlü değil.