Kabil'de dikenli tellerin üstünden
atılan bebek...
Baktıkça dehşet içinde kalıyorum.
İçim parçalanıyor.
O nasıl bir cehennem korkusudur ki,
bebeğini kurtarmak umuduyla
bir bilinmeze doğru fırlatabiliyor.
İnsanlığımdan utanıyorum.
Duvarları düşünüyorum.
Bir cehennemden kaçmak isteyen
insanlara karşı dikilen duvarlar...
Utanç duvarları!
O korkunç sesler kulağımı tırmalıyor:
Siz cehennemi yaşayın,
bizim rahatımızı bozmayın!
İnsanlıktan nasibini almamış sesler...
Ne kadar hazin...
Yunanistan Türkiye sınırında
duvar inşa ediyor.
Mültecilere karşı duvar!
Yüksekliği 5 metre.
Yerin 6 metre dibine gidiyor.
Uzunluğu 40 kilometre.
Yunanistan'ın duvarı Türkiye sınırında...
Atina'nın sloganı:
Sınırlarımız ihlal edilmeyecek!
Doğuya, Van, Ağrı
taraflarına kayıyor gözüm.
İran sınırında 64 kilometrelik
bir duvar inşa ediyor Türkiye...
Afgan mülteci akınlarına karşı...
İran sınırının Türkiye tarafında
64 kilometrelik duvar uzayıp gidiyor
Afganistan'da Taliban...
Özellikle kadınlar için,
kızlar için cehennem...
Özgürlüğü, insanlığı hiçe sayan
bir cehennemden kaçıp kurtulmak
isteyenlerin önüne duvar dikmenin
hiç insanlıkla bir ilgisi olabilir mi?..
Evini barkını, toprağını yurdunu
bırakıp neden kaçmak istesin insanlar?..
Google'a girin bakın o fotoğraflara,
videolara, bebelerini
dikenli tellerin üstünden atan,
atmak isteyen insanların
korku içindeki perişan hallerine...
Onlara karşı dikilmekte olan duvarlar
"utanç duvarları" değil mi?..
Duvarları düşünüyorum.
Özgürlükleri çalan duvarlar...
Hukuku yerle bir eden duvarlar...
İnsan haklarını berhava eden duvarlar...
Totalitarizm'in simgesi Berlin Duvarı 1961'de dikilmiş,
1989'da yıkılmıştı.
Berlin Duvarı...
Bir zamanlar ne kadar
çok yürümüştük
o duvar boyunca...
Özgürlük, barış ve demokrasiyi düşünerek,
tartışarak, daha güzel bir dünya
hayalleri kurarak...
Soğuk Savaş boyunca dünyayı
Doğu-Batı diye bölen, özgürlüğe karşı
Totalitarizm'in simgesi olan
Berlin Duvarı'nın 1989'da yıkılışını
özgürlüğün zaferi olarak selamlamıştık.
Yıllar önce yaptığım bir başka "duvar yürüyüşü"
şimdi gözümün önüne geliyor.
İsrail'in Filistinlilere karşı diktiği
330 kilometrelik duvar...
İsrail'in Batı Şeria'da Filistinlilere karşı çektiği
330 kilometrelik bir başka utanç duvarı...
Bu "utanç duvarı"nı da
bir sabah vakti erken arşınlamıştım,
Filistinlilerin yaşadıkları derin
acıları düşünerek, hissetmeye çalışarak...
Şimdi bir başka duvar aklıma düşüyor,
Gökova'da, Okluk Koyu'nda...
Gökova'daki, Okluk Koyu'ndaki duvar...
Masmavi bir denizin kıyısında,
yemyeşil bir cennetin ortasında
heyula gibi yükselen bir duvar...
Yılan gibi kıvrılıyor.
Tepeye doğru gözden kayboluyor.
Üç buçuk dört metre boyunda.
Üstüne dikenli teller çekilmiş.
Projektörlü gözetleme kuleleri
duvarı daha da itici yapıyor.
Duvarın yanında sekiz on metrelik
toprak bir boşluğu telden
bir yüksek duvar tamamlıyor.
Akıl alır gibi değil.
Bu kadar korku neden?..
Saraylarınızla birlikte sizi yüksek
duvarların arkasına iten bu korku
nereden kaynaklanıyor?..
Cennette bir duvar!
Ne kadar hazin,
Bu duvar bana başka
duvarları da çağrıştırıyor.
Özgür düşünmemizi köstekleyen
kafamızdaki duvarları...
Selahattin Demirtaş'ı, Osman Kavala'yı,
Gültan Kışanak'ı, babasını yeni kaybeden
Figen Yüksekdağ'ı ve birçok dostları
özgürlükten yoksun tutan
hapishane duvarlarını hatırlatıyor.
Nasıl korkunun ecele bir faydası yoksa,
insanlığın, özgürlüğün önünde yükselen
bütün bu utanç duvarları
gün gelecek yerle bir olacak.
Ama şimdi benim gözümün önünden
o fotoğraf gitmiyor, Kabil'de dikenli
tellerin üstünden bilinmeze
fırlatılan bebek fotoğrafı...
O nasıl bir korkudur ki,
çocuğunu bir bilinmeze doğru atabiliyor.
Baktıkça insanlığımdan utanıyorum.
İçim parçalanıyor.
Utanç duvarları yıkılsın!