Hasan Cemal

05 Eylül 2016

İlker Başbuğ Paşa haklı ama...

Askeri vesayetten sivil vesayete gidiş...

Cumhuriyet’in manşeti:
Demokrasi uyarısı!
Kimden?
Başkan Obama’dan.
Kime?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a.
CNN International’a demiş ki:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, kariyerine demokratik ve reformcu bir lider olarak başladı. Bir lider kendisini oraya getiren değerleri unutmamalı!”
Başkan Obama o değerleri de hatırlatmış CNN’e açıklamalarında:
Demokrasi...
Temel hak ve özgürlükler...
Basın özgürlüğü...
Muhaliflere baskılar...
Uluslararası PEN Yazarlar Birliği’nden eleştiri:
Aşırı, gaddarca tedbirler!
Eleştirilen kim?
Türk devleti.
Neden?
Dilek Dündar’ın yurt dışına çıkışının engellenmesi, pasaportuna el konulması...
PEN Uluslararası Direktörü demiş ki:
“Türkiye için kara bir gün...
Öte yandan, Devlet Tiyatroları anlaşılan artık yerli milli uygulamasına geçti.
Bundan böyle yabancı yazarların oyunları sahnelenmeyecek Devlet Tiyatroları’nda.
İlk aşamada Shakespeare, Çehov, Brecht ve  Dario Fo’nun oyunları gündemden düşürülmüş.
Ve Nobel Ödüllü İtalyan oyun yazarı Dario Fo tepki vermiş:
“Türkiye’de yasaklanan dört yazardan hayatta olan bir tek benim. Bu bir sansürdür! Ama onur duydum, ikinci bir Nobel Ödülü kazanmak gibi bir duygu...”

Nasıl ki askeri vesayet 
demokrasiyle ters idiyse, 
Erdoğan’ın
sivil
vesayeti de öyle,
demokrasi
ve hukukun üstünlüğünü boğuyor

Necmiye Alpay.
Geçenlerde tutuklanan dilbilimci, yazar.
Tepkisi:
“Hâkim, benim barışla ilgili çabalarımı suç saydı.”
Özgür Gündem gazetesinin Danışma Kurulu üyeliğinden dolayı tutuklanan Necmiye Alpay’ın Cumhuriyet’teki açıklamasında şu da var:
“Hayatım boyunca terör ve şiddet olmasın diye çabaladım.”
Sevgili Necmiye üç yıl da 12 Eylül darbe döneminde hapis yatmıştı.
Bu satırları öğle vakti yazarken cep telefonum çaldı:
“Ben Vatan Emniyet’ten, Terörle Mücadele’den arıyorum. Savcılık’tan ivedi kaydıyla bir yazı var. İfadenize başvurmak istiyoruz. Bugün gelebilir misin?”
“Konu nedir?”
“Söyleyemem.”
“Bayram sonrası gelsem...”
“Sıkıntı olur!”
“Peki o zaman Çarşamba sabahı avukatımla gelirim.”
“Lütfen 10’da burada olun.”
Artık Türkiye böyle bir Türkiye...
Her an böyle bir telefon...
Her an mahkeme kapısı...
Her an gözaltı ve tutuklama...
Her geçen gün farklı sesler, muhalif sesler, eleştirel sesler kısılıyor, susturuluyor.
Elbette biliyorum, yeni değil bu.
Murat Belge’nin bugünkü yazısında belirttiği gibi.
Gidiş parlak değil.
Gidiş ‘polis devleti’ne doğru.
Gitgide hızlanan bir gidiş bu...
Bir kişinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki dudağının arasındaki  bir sivil vesayet düzeni yerleştiriliyor, özellikle 15 Temmuz sonrası...
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun darbe fırsatçılığı dediği çark hızlanıyor, Olağanüstü Hal’in Kanun Kuvvetinde Kararnameleri’yle...
Devlet hallaç pamuğu gibi atılıyor.
Belki daha doğru deyişle:
Devlet el değiştiriyor!

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da rahatsız.
İlk kez açıkça ‘sivil vesayet’ten söz ediyor. 
“Askeri vesayeti kaldıralım derken asker üzerinde ‘sivil vesayet’ mi kuruluyor? Yüksek Askeri Şûra’nın yeni yapısı bunu gösteriyor. Dört asker, sekiz sivil var... Sivil vesayet diye bir şey olur mu? Vesayet kendini yönetemeyen bir kuruma vasilik yapmaktır.  Asker kendini idare edemiyor diyerek, Askeri Şûra’yı değiştiriyorsunuz, 4’ü 8 yapıyorsunuz. Milli Savunma Üniversitesi kuruyorsunuz.”
Ve ekliyor:
“Bunları sivil vesayetin tesisi olarak görüyorum.
İlker Başbuğ Paşa haklı.
Bunlar sivil vesayet adımları...
Ama demokrasiyle ilgisiz bu adımlar.
Nasıl ki askeri vesayet demokrasiyle ters idiyse, Erdoğan’ın sivil vesayeti de öyle, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü boğuyor.