Tayyip Erdoğan’ın kendi alışkanlığıdır anayasa suçu işlemek.
Şimdi de kalkmış, ‘anayasa suçu’ işledikleri gerekçesiyle HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş’la Figen Yüksekdağ’ın milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyor.
Ve Erdoğan, kendi başkan babalığı için, Kürt sorununu daha da işin içinden çıkılmaz hale getirecek bir kapıyı daha açıyor.
Anayasa suçuymuş...
Şaka gibi.
Bu memlekette asıl Tayyip Erdoğan’ın kendisidir, neredeyse her Allah’ın günü anayasayı orasından burasından çiğneyen.
Üstelik gizlisi saklısı yoktur.
Hepimizin gözlerinin içine baka baka yapar bunu.
Saray’daki Sultan’dır o, anayasayı sallamaz.
Yargı bağımsızlığını takmaz.
Güçler ayrılığını tanımaz.
Hukukun üstünlüğüne inanmaz.
Düne kadar hukuk cinayetlerine imza atan bir iktidardan demokratik anayasa beklenebilir mi?
Şöyle bir hatırlayın.
Bu memlekette anayasanın ‘bekleme odası’na alındığını daha bu yakınlarda kendi ağzıyla ilan eden o değil miydi?
‘Rejimin fiilen değiştiği’ni açıklayan ondan başkası mıydı?
MİT TIR’ları haberi nedeniyle Can Dündar’la Erdem Gül’ü casus, ajan ilan eden de, “Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” diyen de, onları hapse attıran da, yargı bağımsızlığının, güçler ayrılığının canına okuyan da o değil miydi?
Devam edelim.
Seçim sandığından çıkan çoğunlukla demokrasilerde her şeyin yapılamayacağı gerçeğine yan çizen Erdoğan değil mi?
Bir büyük medya patronu hakkındaki beraat kararını bozdurmak için, bir zamanlar, Adalet Bakanı’nı Yargıtay nezdinde devreye sokan da Erdoğan değil miydi?
Veyahut:
“Kırın kapısını alın o gazeteciyi içeri... Savcı mırın kırın mı ediyorsa, onu da atın içeri...” diye İstanbul Valisi’ne talimat veren Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanı yapması unutulacak mı Erdoğan’ın?..
Ya Erdoğan’ın, “O gazetecinin sitesini kapatın! Mahkeme kararı mı yok?.. Yaa kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Koca yüzde 50 oy almış bir partinin iradesini söylüyorum ben. Boş ver, affedersin siktir et gerisini...” diyen, hukuk devletini böylesine hiçe sayan kendi Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturtması unutulacak mı?..
Yine Erdoğan’ın, “O polisleri derhal açığa alın, uzaklaştırın. Sabaha bırakmak mı?.. Onlar ifade mifade aldılar, o zaman bir anlamı kalmaz. Hemen toplayın, bir saat içinde yapın, geçin. Ondan sonrasını siz buraya bırakın, yasa ne lazımsa çıkar kardeşim” diyerek İstanbul Valisi’ne talimat yağdıran Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanı yapmasını unutup gidecek miyiz?..
Ya Alo Fatih hatları?..
Ya 17-25 Aralık’ın yolsuzluk dosyaları?..
Ya hırsızlık, rüşvet soruşturmaları?..
Ya yatak odalarından, ayakkabı kutularından ortalığa saçılan milyon dolarları?..
O kadar çok örnek var ki.
Bütün bunlar unutulacak mı?
Şimdi bunların tümü, Tayyip Erdoğan’ın anayasayı, hukuku yerle bir eden bütün bu adımları, 1 Kasım diye, yüzde 49 diye unutulacak mı?
Hukukun canına okuyan bütün uygulamaların üstü beyaz sayfa denerek örtülebilir mi?
Neredeyse her Allah’ın günü, herkesin gözlerinin içine baka baka yargıya talimat yağdıran bir Erdoğan’ın hukuk tanımazlığı karşısında istikrar adına sessiz kalınabilir mi?
Bu hukuk tanımazlık geçiştirilebilir mi?
En azından ayıp olmaz mı bu?..
Daha düne kadar böylesine ‘hukuk cinayetleri’nin altında imzası olan bir iktidardan hiç demokratik anayasa beklenebilir mi?
Uzun lafın kısası:
Tek hedefi başkan babalık olan, iktidarın tüm iplerini tek elde, kendi elinde toplamaktan başka bir derdi olmayan Saray’daki Sultan’la anayasacılık oynamak aymazlıktır, eski deyişle gafletin ta kendisidir.
Türkiye bu tuzağa da düşecek mi?..