Hasan Cemal

08 Kasım 2014

Hayatımda kaç kez vatan haini ilan edildiğimi unuttum gitti!

‘Komünist’, ‘bölücü’, ‘mürteci’, ‘hain’ ve bugünün modasıyla ‘paralelci’ korkutmacası bitmek bilmedi

Evet öyle, 46 yıllık gazetecilik hayatımda kaç kez vatan haini ilan edildiğimi unuttum gitti.
Yazdığım köşe yazılarından, kitaplardan, gazete yöneticisi olarak bazı konularda sergilediğim tutumlardan dolayı vatan haini de, CIA ya da KGB ajanı da ilan edip durdular.
Hatta 2005’te biri, benim ‘cellatlığı’ma bile talip olmuş, gazetesinin birinci sayfasından şöyle yazabilmişti:
“Günün birinde İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulsa, Hasan Cemal’in hakkında idam cezası verilse, cellatlığına ilk talip olacak kişilerden birisi ben olurum.” (*)

‘Komünist, bölücü, mürteci, hain, paralelci…’

Bu memleket böyledir.
Belirli konularda ‘devlet klişeleri’nin dışına çıktın mı, ‘resmi tarih’in yalanlarına  boş verdin mi, ‘devlet büyükleri’nin nasırına bastın mı, beynini devletin içi boş sloganlarının emrine vermeyi reddettin mi -ya da zülfüyâre dokundun mu- damgayı alnına vuruverirler:
Hain!
Aman komünist derler, aman bölücü derler, aman mürteci derler ya da -bugünün modasıyla aman paralelci derler- ve hain ilan edilirsin, korkutmacası bitmek bilmedi.
Bu kırmızı çizgilerin çerçevesini çizdiği linç kampanyalarıyla, dava ve hapislerle  Türkiye’de özgür düşünce, eleştirel düşünce öteden beri sindirilmek, boğulmak istendi.
Siyasal iktidarların bakış açılarını sorgulamak bu ülkede her zaman tehlikeli bir işti, bugün de tehlikeli olmaya devam ediyor.
Erdoğan iktidarı’nın ağzından vatan haini sözü hiç ama hiç eksik olmuyor.
Bir gün Cumhurbaşkanı, bir gün Başbakan, hoşlanmadıkları görüşlere yönelik hainlik damgasını bol kepçe dağıtıp duruyorlar.

Erdoğan’ın son ‘hain’i İhsan Yılmaz

Yazdığım yazılardan, kitaplardan, gazete yöneticisi olarak sergilediğim bazı tutumlardan dolayı vatan haini de, CIA ya da KGB ajanı da ilan edip durdular

Bu açıdan çarpıcı bir örnek daha var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yazarı, bir konuşmasından dolayı zavallı hain ilan ederek şöyle dedi:
“ABD'de Türkiye'yi, sürekli imam hatip okulları açıyor, alkolü yasaklıyor diye aslı olmayan ithamlarla, iftiralarla karalayan, kendi ülkesine bu iftirayı atacak, bu ihaneti yapacak kadar alçalan zavallı hale gelen hainler var.”
Bu hain, Fatih Üniversitesi öğretim üyesi İhsan Yılmaz. Today’s Zaman gazetesinde köşesi olan Yılmaz, kendisini şöyle savunuyor:

Geçmişin otoriterlerini militaristlerini nasıl analize tabi tuttu isek, bugünün iktidarını da analiz etmek, eleştirmek hakkımız.
Benim üzerimden Hizmet Hareketi’ni şeytanlaştırmaya çalışıyorlar.
Ben AKP’ye asla cihadist ya da El Kaideci hiçbir zaman demedim. İslamcı bile demedim, neo-Kemalist de demedim.
2011 sonrası AKP’ye Kemalo-İslamist dedim.
Kemalistlerin Türkiye’de dindarlara ve başkalarına yaptıkları eziyetleri, devlet gücü ile onları dönüştürmeye çalışmasını anlatıyor ve AKP’nin de benzer şeyleri dini bir görüntü ile yaptığını izah ediyorum.
Buna da Kemalo-İslamist diyorum.
Hem Türkçe, hem İngilizce böyle çok yazı yazdım, konuşma yaptım.
Herkesi imam yapıyorlar falan dediğim de yok.
Anlatmaya çalıştığım, kâğıt üzerinde olmayan ama pratikte insanların şikâyet ettikleri, meslek lisesi olarak çoğunlukla imam hatip açılıyor olması ve pratikte öğrencilere seçenek bırakılmıyor oluşu.
Sistemin tercih yapmayanları otomatik olarak kendileri istemeseler de imam hatibe yönlendirdiğini söylemeye çalışıyordum.
İmam hatip açılmasına değil, devlet eli ile insanların istekleri rağmına buraya kayıt ettirilmesine itiraz ediyorum.
Yeni imam hatipler talep ve ihtiyaç varsa açılır.
Ancak, devlet, zaten kurulu başka okulu, velilerin rızası olmadan bir gecede imam hatibe çevirirse, bu bazı insanlara din adına eziyet etmek olur ve sevdirmek yerine nefret ettirirsiniz.
Alkol ile ilgili hakkımda söylenenlere gelince…
Erdoğan’ın dini bu işe karıştırmasına itiraz ediyorum.
Ve bu kadar tecrübeli bir siyasetçinin bu konuda İslam’da yasaktan bahsetmesinin basit bir hata olmayacağını, toplumu germe planının parçası olduğunu düşünüyorum.
Camide içki içtiler” ve “Kabataş’ta başörtülü bacıma saldırdılar” yalanları ile birlikte düşünün tüm bunları.
Koskoca Başbakan, “dinin yasakladığı” lafını kullanınca, bu ülkede biz dindarlar bundan rahatsız olmasak da (çünkü alkol evet haramdır), bu ülkede milyonlar rahatsız olur, ülke gerilir, iç barış zarar görür.
Erdoğan, bu cümleyi 2005’te kurar mıydı?
Erdoğan’ın dilinin, İslamcı bir dile evrildiğini söylüyorum.
Bence İslamcılık, İslam’ın siyasete alet edilmesidir.
İslamcılık, iktidarı ele geçirip, toplumu devlet gücü ile dindar yapmanın ideolojisidir.
Bu hem dine zarar verir (bugünlerde olduğu gibi), hem de insanları riyakâr yapar.
İran’da yapılan bunun bir türüdür.
Türkiye, elbette İran’dan pek çok açıdan farklıdır, ancak İslamcılığın tepeden inmecilik gibi, dini siyasete alet etmek gibi bazı ortak noktalarını her yerde gözlemlemek mümkündür.
Türkiye İranlaşıyor” diye bir sözüm hiçbir zaman olmadı.
Orası gibi otoriterleşiyor ama henüz o aşamada değil diyorum.
Türkiye’nin asla İran olmayacağını ben yıllarca anlattım ve anlatıyorum zaten.

‘Havuz medyasının beni linç etmesine cevabımdır’

 

 

Görüşünü beğenmeyip ‘hain’likle
suçlamak, hedef göstermek

Aman komünist, bölücü, mürteci’ ya da bugünün modasıyla ‘paralelci derler ve hain ilan edilirsin’ korkutmacası bitmek bilmedi

Doç. Dr. İhsan Yılmaz’ın uzun yazısından bazı bölümler böyle.
Görüşlerini beğenir ya da beğenmezsiniz.
Ama kalkıp onu ‘hainlik’le suçlarsanız olmaz.
Hele bunu, onun ağzından çıkmayan bazı gerçek dışı sözlerle yandaş basında bir linç kampanyası haline getirirseniz…
Hedef gösterirseniz…
Yine olmaz.
Ne mi olur?
Demokrasinin bazı temel değerleri hiçe sayılmış olur.
Türkiye’nin demokrasi sularından nasıl hızla uzaklaşmakta olduğunun bir göstergesi daha sergilenmiş olur.
Demokrasinin geçerli olduğu hiçbir ülkede vatan haini, hain sözcükleri cumhurbaşkanlarının, başbakanların ağzından böylesine uçuşmaz havada…
Ne yazık!


* Hasan Cemal, 1915: Ermeni Soykırımı, Everest Yayınları, sayfa 6.